Türkiye'nin son 20 yılında izlediği dış politikasına askeri güç kullanımı damga vurdu.
Ancak ne yazık ki kullanılan askeri güç çoğu zaman ülke çıkarlarını ileriye taşımak bir tarafa, Türkiye'ye yeni ve çözümü çok güç sorunları taşıdı.
Suriye bunun en iyi örneği; Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri'ni devreye soktuğu Suriye meselesinde gelinen nokta Fırat'ın kuzeydoğusunda PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG'nin "devletçik" kurması, Fırat'ın batısında ise kaos ve karmaşa oldu. İdlib bölgesi ise bir başka terör örgütünün, HTŞ'nin kontrolü altında. Suriye'ye demokrasi getirmek için bu ülke topraklarına asker sokan Türkiye, sonuçta "terör örgütleri" ile baş başa kalmış durumda. Suriye'den Türkiye'ye göç eden ve nasıl çözüleceği meçhul milyonlarca Suriyeli sığınmacının yarattığı ekonomik, sosyolojik ve demografik sorunlar ise çok daha karmaşık.
Libya'da "hasım"la hasbıhal...
Türkiye iç savaş içindeki Libya'da da askeri gücünü devreye sokup, çatışmaya resmen taraf oldu. Batı Libya'yı kontrol eden Trablus'taki yönetim ile işbirliği yapan Türkiye, Libya'daki askeri varlığı ile ülkenin doğusunu kontrol eden Hafter güçleri ile doğrudan çatışmaya girmekten de kaçınmadı. Trablus'taki yönetime askeri desteğin "ödülü" ise, imzalanan bir deniz sınır yetki mutabakatı oldu. Ancak o mutabakat Libya iç hukuku uyarınca ülkenin doğu bölgesinde kurulu parlamentosu tarafından onaylanmadığı için "kadük" halde. Hayata geçirilemeyen Libya'yla deniz sınır anlaşmasının "bedeli" ise, yıllarca Yunanistan'la benzer bir anlaşma imzalamamak için ayak sürüyen Mısır'ın, Atina ile müzakereleri sonuçlandırması oldu. Türkiye'nin Libya ile imzaladığı yarım yamak deniz yetki alanı mutabakatının aksine, Mısır-Yunanistan anlaşması tüm hukuki süreçlerini tamamlayıp, resmiyete kavuşmuş durumda. "Mavi Vatan" için diye yola çıkılıp Libya'da meşruiyeti tartışmalı bir siyasi yapı ile imzalanan deniz yetki anlaşması, fiiliyatta Mavi Vatan konseptine en büyük zararı veren unsur haline geldi.
Üstelik şimdilerde Türkiye, Libya'da bir dönem "hasım" olduğu Hafter'le "hasbihale" geçmiş durumda; O kadar ki, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Hafter'in oğlunu resmen Ankara'da ağırladı.
Somali meselesi nereye varır?
Şimdilerde AK Parti hükümeti gözünü bir başka iç savaş mağduru ülkeye, Somali'ye dikmiş görünüyor.
TBMM'den iktidar ittifakının oylarıyla geçen Somali tezkeresi ile Türk donanması Somali kıyılarını ve karasularını "koruma" göreviyle bu ülke açıklarına gönderiliyor. Ancak konunun çok karmaşa yaratacağı şimdiden belli. Çünkü Somali'den 1991'de bağımsızlığını ilan eden Somaliland'ın Dışişleri Bakanlığı resmen, "sahillere Türk donanmasının yerleştirilmesini reddediyoruz" açıklaması yaptı bile.
Somaliland pek çok ülke tarafından resmen tanınmıyor. Ancak Somaliland'ı tanıyanlar da var; Bunlardan biri de Afrika'nın önemli ülkelerinden Etiyopya. Somaliland, Etiyopya ile pek çok alanda resmi işbirliğine girmiş durumda. Bu işbirliği içinde, sahillerinin bir kısmını Afrika'nın önemli ancak denize çıkışı olmayan ülkesi Etiyopya'ya kiralamak da yer alıyor.
Yani Türk donanması, Somali ile Somaliland arasında tartışmalı bölgeye gönderiliyor. Üstelik işin bir yanında Somaliland'ın sahillerini kiralan Etiyopya da bulunuyor. Konu, Enerji Bakanı Alparslan'ın Türkiye'nin Somali kıyılarında petrol ve doğalgaz arayacağını açıklamasıyla daha da çetrefilli hale gelmiş durumda.
Türkiye hem Suriye'de, hem de Libya'da şehitler verdi. Ancak şimdi AK Parti hükümeti, Suriye'de Esad, Libya'da Hafter ile barışmanın yollarını arıyor. İşin aslı, Ankara'daki hükümet barışmayı istiyor da, karşı taraf işi yavaştan alıyor, ayak sürüyor.
Daha Suriye ve Libya meseleleri çözülemeden, şimdi de Somali'de Mehmetçik yeni bir "maceraya" atılmak isteniyor.
Çok tehlikeli bir gidiş bu.