İlk senesinden itibaren kaçırmadan izlemeye çalıştığım Devlet Tiyatroları - Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali bu yıl, 23. kez düzenlendi. Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilsel Safkan’ın vurguladığına göre ülkemizin kültür-sanat alanındaki önemli kilometre taşlarından biri olan festivalde 22 yılda “45 farklı ülkeden 117 yabancı ve 307 yerli tiyatro topluluğu sahne almış. Festival, uluslararası boyutuyla yerli ve yabancı çok değerli tiyatro gruplarının oyunlarına ev sahipliği” yapmış.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt, festival programını hazırlarken daha önceki yıllarda hiç̧ katılmamış̧ ülkelerin katılımları için özel olarak çalıştıklarını ve bu isimlerden Sri Lanka’yı bu yıl festivale dahil ettiklerini söylemişti. Maalesef onları izleyemedim, etkinliğin son oyunu olan Gürcistan Rustaveli Tiyatrosu’nun “Oyun Sonu”na gidebildim.
Ülkemizde Dostlar Tiyatrosu ile "Paris-Beckett 2006 Festivali" ortak yapımı olarak 2006
yılında sergilenmiş, orada görememiştim; Devlet Tiyatroları - Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali merak ettiğim bu oyun için iyi bir fırsat oldu. Dostlar’ın oyununda Genco Erkal Hamm, Bülent Emin Yarar Clov, Meral Çetinkaya ise Nell rollerini üstlenmişlerdi.
“Oyun Sonu”nun yazarı İrlandalı oyun yazarı, eleştirmen ve şair, Nobel ödülü sahibi Samuel Beckett, 20. yüzyıl deneysel edebiyatının önde gelen yazarlarından biri. “Absürt (saçma, uyumsuz) Tiyatro”nun da önemli isimlerinden. En bilinen eseri “Godot’yu Beklerken.” Yapıtlarının çoğu Türkçeye çevrildi. Okuduğum birçok kitabı gibi “Oyun Sonu” da 2000’li yıllarda Mitos Boyut Yayınları’ndan çıkmıştı.
Oyundaki başroller, engelli ve gözleri görmeyen, neredeyse eserin tamamı boyunca bir koltukta oturan Hamm ile dizlerindeki sakatlık sebebiyle oturamayan hizmetçisi Clov'a aitti. Küçük bir evde yaşıyorlardı ve konuşmalarından dışarıda hiçbir şeyin olmadığı anlaşılıyordu. Hamm ve Clov, birbirlerine bağımlı olsalar bile sürekli didişmekteydiler. Clov hep gitmek istiyordu, ancak bunu başaramıyordu. Yan karakterler ise Hamm'in bacakları olmayan anne ve babası Nagg ile Nell'di, sahnenin kenarındaki çöp kutularında yaşıyorlardı. Onlar da birbirleriyle didişiyor, kutudan dışarı sadece yemek istemek için çıkıyorlardı.
“Oyun Sonu” sonun gelmeyişi üzerine bir oyun. İnsanın varoluşunun anlamsızlığı karşısındaki durumunu absürt tiyatro bağlamında ele alıyor: “Ölüm kaygısı karşısında insan kör-kötürüm yaşamaya mahkûm ve bunun sonu gelmeyecek. Yalnızca orada bulunan insanlar değil, tüm uygarlık, tüm insanlık çöküyor...”
Oyunun İngilizce başlığı olan "Endgame" kelimesi; satrançta geriye pek fazla hamlenin kalmadığı son bölüme verilen isim. Hamm, sonun gelmiş olduğuna bir türlü inanmıyor; bu durum, eleştirmenlerce amatör satranç oyuncularının kaçınılmaz yenilgi karşısında oyunu sürdürmeye çalışmalarıyla benzeştiriliyor. Beckett’in önce Fransızca kaleme aldığı eserin orijinal ismi olan "Fin de Partie" kullanıldığında “son”, satranç dışında bazı başka oyunlarla da ilişkilendirilebiliyor. Yazar da İngilizceye kendi çevirdiği oyuna koyduğu başlığın, Fransızca ismini tam karşılamadığını söylüyor.
Gürcistan'ın Tiflis kentindeki Rustaveli Tiyatrosu’nun adını ve Robert Sturua ismini çok duymuştum. Oyunu, Sturua yorumluyor. Babası ünlü bir ressam, annesi ise sanat tarihçisiymiş. 1962'den beri Rustaveli Tiyatrosu'nda yönetmenlik yapıyormuş. “Kafkas Tebeşir Dairesi”, “III. Richard”, “Kral Lear” dünya çapında festivallerde sahnelenen yorumları arasında ve 20. yüzyılın en iyi gösterileri listesinde yer alıyorlar.
Rustaveli Tiyatrosu, 1887'de yapılmış, şehrin en eski ve en büyük tiyatrosu. Gürcistan'ın millî edebiyatçılarından 12. yüzyılda yaşamış Şota Rustaveli’nin adını taşıyor. "Sanatçılar Cemiyeti" binası olarak hizmete girmiş. Cemiyetin talebi üzerine, bodrum katının duvar ve tavanlarına freskler yapmak için birçok ressam görevlendirilmiş. Sovyet döneminde freskler kireçle kapatılmış. Bina 1982-87 ve 2003-2005 yıllarında restorasyondan geçirilerek bugünkü halini almış. 1921 yılından beri Rustaveli Tiyatrosu adını taşıyor.
Yeniden esere dönecek olursa “Oyun Sonu”nda her geçen gün bir önceki günün eylemleri ve tepkileri tekrarlanıyor, ama her olay akış içerisinde neredeyse bir törene dönüşüyor… Tek perdelik oyun, 75 dakika boyunca ilgiyle izlendi. Gürcüce sahnelendiğinden metni, ekranlardan takip ettik. Shakespeare, Charles Dickens gibi usta yazarlara göndermeler, kullanılan felsefi cümlelerle “Oyun Sonu” yalnızca sanatçıların yorum gücüyle değil, metnin arkeolojisiyle de izlenmesi gereken bir eser. Bugünlerde Beckett okumalarıma yeniden döneceğim…