Yıllardan beri söylüyor ve yeri geldikçe yazıyorum: Geleceğe belge bırakmak çok, ama çok önemli. Anlatacak şeyleri olan herkes için geçerli bu. Çünkü, kişisel tarih aynı zamanda bir toplumsal tarihtir. Yani yazmalı veya elimiz kalem tutmuyorsa yazdırmalı gelecek kuşaklar için dağarcığımızdakileri kayıt altına almalıyız. Anlatacaklarımız, yazıldığı zamanki ortam ve kültür hakkında çok değerli bilgiler taşıyabilir. Nasıl bir ören yerinde kazı yaparken bir balık kılçığından, bir buğday tanesinden yola çıkılıyor, bu metinlerin de gerektiğinde arkeolojisi yapılabilir. Böylelikle bir dönemin tarihinin, coğrafyasının, kurallarının, kültürel mirasın yeni kuşaklara aktarılması sağlanabilir. Geçmişten günümüze bu yolculuğu, ancak tutulacak “seyir defterleri”nden okuyarak gerçekleştirebiliriz.
Bu anlamda bana yol gösterici çok sayıda kitap var kütüphanemde. Hatta son yıllarda kitaplığımdaki bu tür çalışmaların artması için özel bir çaba gösteriyorum. Ülke sathındaki ilk şeker hastalığı ve şişmanlık taramalarını yaparak bu hastalıklara ait sıklık oranını ortaya koyan çalışmalara öncülük eden Dr. Nazif Bağrıaçık’ın “Türkiye’de Diyabetin Tarihçesi” gibi bazılarının hazırlanmasına yardımcı oluyorum. Bu esnada hem çok şey öğreniyorum hem de böyle belgelerin oluşmasında katkım bulunduğu için mutluluk duyuyorum.
Neyse ki son yıllarda bu tür kitapların sayısında önemli bir artış var. Anılar kalıcı belgelere dönüşüyor. Geçtiğimiz aylarda Kuzguncuk’taki evinde görüştüğüm, sohbetinden büyük keyif aldığım Prof. Dr. Sâkine Esen Eruz da aile tarihi ve kültürel miras bilinci taşıyan bir isim. O gün, kitaplığım için çok değerli bir kitap verdi bana. Babası için hazırladığı “Yüzyıla Derin Bakış - Op. Dr. Şükrü Esen (08.04.1917-04.05.2017)”. Bir asrı gören Kastamonu Milletvekili Doktor Şükrü Esen’in hayatını anlatırken ülkenin tıp tarihi ile siyasi yaşamına da değinen kapsamlı bir çalışma yapmış. Döneme ait anılar, sayfalarda sunulan mektuplar, aile hatıraları, fotoğraflar ve çok sayıda belgeler ile destekleniyor.
Kitap, Reiszadeler soyundan gelen 1877 ilk Osmanlı Meclisi mebusu Salim Efendi’nin torunlarından Şükrü Esen üzerine kurulu olsa da anne tarafından da Kastamonulu olan geniş bir sülalenin tarihini de öğreniyoruz. 1920’lerin harem selamlıklı Kastamonu konaklarından, Mehran ve Şadıbey çiftliklerindeki yaşamdan söz ediliyor ve savaş sonrası koşulların zorluğu içinde bir ülke kurmak, meslek edinmek ve faydalı olmak için verilen üstün çabalar kâh gülümseten, kâh yürek burkan birer hikâye gibi anlatılıyor.
Çalışmasını uzun araştırmalar, aile üyeleri ve dostları ile yaptığı röportajlar, topladığı çok sayıde belge ışığında kaleme alan Prof. Dr. Sâkine Esen Eruz, sadece babasının hikâyesini anlatmadığını, amacının “... Yaşananları gelecek nesillere ulaştırmak, onların da Türkiye tarihini merak edip kendi tarihlerine sahip çıkmalarını, sorgulamalarını ve iyiyi kötüden ayırarak aynı hatalara düşmemelerini sağlamak” olduğunu belirtiyor. Benim de anlatmak istediğim bu. Yazılı tarihin önemsenmesi, birikimlerin müthiş bir bilgi kaynağına dönüşebileceğinin bilinmesi ve ihmal edilmemesi.
Şükrü Esen, İstanbul Tıp Fakültesi’ni birçoğu II. Dünya Savaşı öncesi Türkiye’ye davet edilmiş dünyaca ünlü Musevi kökenli Alman hocalardan dersler alarak bitiriyor ve kulak burun boğaz ihtisası sonrası İsviçre ve Almanya’ya giderek deneyimlerini geliştiriyor. Ardından memleketi Kastamonu’ya faydalı olmak üzere Kastamonu Devlet Hastanesi’ne tayinini istiyor, âdeta sıfırdan bir klinik kuruyor. 1957 yılında milletvekili olduktan sonra 1960 İhtilali ve Yassıada olayları ile bu çalışmaları kesintiye uğruyor.
Bir yılı aşkın süre Yassıada’da hapis yatan Şükrü Esen, suçsuz bulunması sonrası bir süre Almanya’da doktorluk yapmaya devam edip 1967’de Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne dönüyor ve 1982 yılına dek bu kurumda KBB klinik şefi olarak görevine devam ediyor. Asistanlarına farklı ameliyat ve tedavi tekniklerini öğretmek üzere yabancı meslektaşlarını Türkiye’ye davet ediyor.
Kızı Sâkine Eruz, üretken bir bilim insanı. Bilim, edebiyat ve tarih alanlarında yazıyor, sergiler açıyor, konferanslar veriyor. Mesleki alanda çok sayıda kitap, makale ve çevirileri bulunan Eruz, halen çok kültürlülük üzerine çalışmalar yürütüyor, konuk öğretim üyesi olarak derslere giriyor. Çok sayıda yayınlanmış kitabı bulunuyor.
Birçok ortak dostumuz çıktı Sâkine Hoca ile… Lezzetli çörekler eşliğinde lâf lafı açtı neredeyse iki saate yakın konuştuk… Sâkine Hanım’ın sohbetimizdeki üslûbunu eve dönüp kitabı okumaya başladığımda da hissettim. Sanki karşımdaydı; o anlatıyordu…
Dr. Şükrü Esen’in hayatını, güzel kurgulanmış başarılı bir romandan sahneleri yaşar gibi okudum. İlginç olan noktalardan birisi; yazar, 476 sayfalık kitabı, Kastamonu’da bir matbaada kendi bastırmış. Cildi, kâğıdı, baskısı dünyada herhangi bir kitabevinin raflarına girecek kalitede. www.sahafium.com internet sitesinden temin edilebiliyor.