Asgari ücrette kaş yaparken göz çıkarmak

Numan Emre ERGİN PERSPEKTİF

2022 yılında uygulanacak asgari ücrete ilişkin tartışmalar bir süredir ekonomi gündeminin üst sıralarındaydı. Bugün için ülkemizde özel sektör çalışanların yarısı, bütün çalışanların ise yaklaşık üçte biri asgari ücret elde ettiğinden asgari ücret geniş bir kesimi ilgilendirmektedir. Ekonomik durumun kötüye gitmesi (aslını sorarsanız derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz) nedeniyle erken seçim tartışmalarının alevlenmesi konuyu siyasetinde gündeminde de en üst noktaya taşımıştır.  

Geçen hafta Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun tarafları bir uzlaşmaya vardıklarını ilan ettiler, Cumhurbaşkanı da yaptığı basın toplantısında varılan uzlaşının detaylarına ilişkin açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı, yaptığı açıklamada asgari ücretin net 4250 TL olacağını ayrıca asgari ücretten alınan gelir vergisinin ve damga vergisinin kaldırılacağını ilan etti. Bu açıklama sonrasında bazı yayın organlarında asgari ücretin vergiden istisna edildiğine, bazı bazı yayın organlarında ise asgari geçim indiriminin (AGİ) kaldırıldığına dair haberler çıktı. Öncelikle basında çıkan ilk haberlerin hiçbirinin tam olarak doğru olmadığını belirteyim. Bu haberler Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından çıkarılabilecek muhtemel sonuçlardan bazılarını içermektedir.

17 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararı ile 2022 yılında uygulanacak günlük asgari ücret 166,80 TL olarak belirlendi. Söz konusu rakam, aylık asgari ücretin brüt 5.000,40 TL, net 4.253,80 TL olması anlamına gelmektedir. Gelir vergisi ve damga vergisi olmaması halinde asgari ücretin işverene aylık maliyeti 5.879,20 TL olacaktır. Bu haliyle 2021 yılına göre net asgari ücrette %50, asgari ücretin işverene maliyetinde ise %40 oranında artış olacaktır.

Asgari ücretteki artışın TÜİK’in açıkladığı TÜFE oranın üzerinde olduğu ortadadır. Diğer taraftan TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının ne kadar gerçeği yansıttığı da tartışmalıdır. Nitekim yayımlanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararında 2022 yılı enflasyon hedefinin de dikkate alındığı belirtilmektedir. Bu durumda, net asgari ücretteki artış oranının TÜİK’in açıkladığı TÜFE oranının iki katından fazla olması önümüzdeki yıl enflasyonun daha da yüksek olacağının kabul edildiğini göstermektedir. Ayrıca, Türk Lirası’nın son günlerde yaşadığı değer kaybı dikkate alındığında asgari ücretteki artış daha vatandaşın cebine girmeden uçup gitmiştir. Ayrıca, dövizdeki ve asgari ücretteki artış fiyatlara yansıyacak ve enflasyon daha da artacaktır. Türkiye kur ve ücret enflasyonu sarmalına girmiş gözükmektedir.

Asgari ücret üzerindeki vergi yükünün kaldırılacağının ilan edilmesiyle birlikte bunun teknik olarak nasıl yapılacağına ilişkin tartışmalar da başladı. Teknik olarak bunu yapmanın çeşitli yolları bulunmaktadır. Örneğin, asgari ücrete kadar olan gelirin vergiden istisna edilmesi yolu seçilebilir. Bunun için yasal değişiklik gereklidir. İkinci olarak AGİ tutarı artırılmak suretiyle çalışandan kesilen gelir vergisinin tamamı iade edilebilir. Bunun için yasal değişikliğe gerek yok, bir Cumhurbaşkanı kararı ile konu hızlıca halledilebilir. Üçüncü olarak gelir vergisi tarifesi değiştirilerek asgari ücretin brüt tutarına kadarki ücret gelirleri için gelir vergisi oranında %15’lik bir indirim yapılabilir, yani oran ücretler için sıfır olarak uygulanabilir. Bunun için de Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. maddesinde yasal değişiklik yapmak yeterli. Damga vergisi açısından ise damga vergisi kanununda değişiklik yapılıp ücretler Kanuna ekli 2 sayılı tabloya eklenebilir veya 1 sayılı tablodan çıkarılabilir. İkinci yöntem olarak uygulanan damga vergisi oranı sıfıra indirilebilir.

Görüldüğü üzere, asgari ücret üzerindeki vergi yükünü kaldırmak için farklı yöntemlerin izlenmesi mümkündür. Her yöntemin artısı ve eksisi bulunmaktadır. Nasıl bir yöntem izleneceğini beklemeye başlamışken, daha Komisyon kararının mürekkebi kurumadan, kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı aynı gün TBMM’ye sunulan bir torba yasa teklifinde bu konuya ilişkin düzenlemelerin de olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Kanun Teklifinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ücretlerde istisnayı düzenleyen 23. maddesine aşağıdaki ifadenin eklenmesi önerilmektedir.

Asgari ücretli olarak çalışıp ücret ve ücret sayılan ödemeleri toplamı aylık brüt asgari ücret tutarını aşmayan hizmet erbabının ücretleri (Şu kadar ki asgari ücretli olarak çalışmadığı veya asgari ücret üzerinde ücret aldığı halde anılan istisnadan yararlarlanıldığının tespiti halinde, istisna nedeniyle ödenmeyen vergiler, vergi ziyaı cezası kesilmek suretiyle gecikme faiziyle birlikte işverenden tahsil olunur.)”

Teklifin gerekçesinde Gelir Vergisi Kanunu’nun 23’üncü maddesinde sayılan istisna ücretler, damga vergisinden de istisna olduğundan Damga Vergisi Kanunu’nda ayrıca bir değişiklik yapılmadığı açıklamasına yer verilmiştir. Kanun Teklifiyle ayrıca, Gelir Vergisi Kanunu’nun AGİ’yi düzenleyen 32. maddesine ise aşağıdaki ifadenin eklenmesi önerilmektedir.

"Asgari ücretin üzerinde ücret almakla birlikte net ücretleri, asgari ücretliye ödenen net ücretin altında kalanlara, bu tutar ile bu tutarın altında kalındığı aylara ilişkin olarak aylık hesaplanan net ücreti arasındaki fark tutar, ücretlinin asgari geçim indirimine ayrıca ilave edilir."

Kanun teklifi ile özetle sadece asgari ücretliler için gelir vergisi istisnası öngörülmekte, net ücreti asgari ücretin altına düşen çalışanlar için AGİ artırılarak net ücretin asgari ücret seviyesine getirilmesi önerilmektedir.

Kanun teklifinin çok acele bir şekilde hazırlandığını ve çeşitli sorunlara gebe olduğunu düşünüyorum. Öncelikle Asgari Ücret Tespit Komisyonu üyelerinin (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, TİSK ve Türk-İş) varılan uzlaşı sonrasında yaptıkları açıklamalarda[1] vergi istisnasının sadece asgari ücretliler için değil bütün çalışanlar için uygulanacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla kanun teklifi varılan uzlaşıyı yansıtmamaktadır. Vergi istisnasının sadece asgari ücretliler için uygulanıp diğer çalışanlara teşmil edilmemesi Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan eşitlik ve Anayasa’nın 73. maddesinde yer alan mali güce göre vergilendirme ilkelerine aykırıdır. Eğer asgari ücretin vergi yükü istisna yöntemiyle elimine edilecekse bu eliminasyon asgari ücrete kadar bütün ücret gelirleri için uygulanmalı ve asgari ücreti aşan tutar üzerinden gelir vergisi alınmalıdır.

İkinci olarak, kanun teklifi bu haliyle yasalaşırsa kayıt dışılığı artıracaktır. İşverenler asgari ücrete tanınan istisnadan yararlanmak için asgari ücret üzerindeki kısmı elden ödeme yaparak çalışanları asgari ücretli olarak gösterecektir. Teklifte bu durumun önüne geçmek için parantez içinde bir düzenleme olsa da ülkemizin gerçekleri dikkate alındığında uygulamanın böyle gelişeceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Ayrıca, böyle bir düzenleme asgari ücretin bir miktar üzerinde ücret alan çalışan kesiminin tamamını asgari ücrete mahkum edecektir. Zira asgari ücretin üzerinde bir kuruş fazla alan çalışanın ücreti istisnadan yararlanamayacağı için bu çalışanın işverene maliyeti çok daha fazla olacaktır. Dolayısıyla bu düzenleme, çalışanları asgari ücret düzeyinde maaş almaya ve ücret artışı almamasına mahkum edecektir. Zaten ortalama ücrete dönüşen asgari ücret daha da genele yayılacaktır.

Teklife göre istisnadan yararlanmak için ücret ve ücret sayılan ödemeler toplamının brüt asgari ücret tutarını geçmemesi gerekmektedir. Bu durum prim, fazla mesai gibi ödemelerin pratikte yapılmaması veya kayıt dışı ödenmesi sonucunu doğurur. Ya da asgari ücretliler artık fazla mesai yapmayacak veya fiilen fazladan çalıştırılıp ücret ödenmeyecektir. Bu durumsa açıkça Anayasa’nın angarya yasağına aykırıdır. Düzenleme illa böyle yapılacaksa en azından temel ücret dikkate alınarak bir kıyaslama yapılmalı ve ücret sayılan diğer ödemeler kapsamdan çıkarılmalıdır.

Serbest bölge, Ar-ge merkezleri, teknoloji bölgelerinde çalışanlardan kesilen gelir vergisi tutarı kadar işverene destek sağlanmaktadır. Eğer Teklif böyle yasalaşırsa asgari ücretli çalışanlar açısından söz konusu teşvikten yararlanmak mümkün olmayacaktır.

Tartışılan konulardan bir tanesi de düzenlemenin bütçe üzerinde yaratacağı yükün ne kadar olacağıdır. Bu noktada çeşitli görüşler bulunmaktadır. (Devletin bu yük konusunda bir etki analizi yayınlaması gerekir.) Benim yaptığım kaba hesaba göre vazgeçilen gelir ve damga vergisi nedeniyle bütçenin kaybı net 30-35 milyar TL civarında olacaktır. Diğer taraftan bu kayıp SGK prim artışlarıyla fazlasıyla kapatılmaktadır. Zira, brüt asgari ücretteki artış nedeniyle SGK prim taban ve tavanında da sıçrama (%40 oranında) olacaktır. Dolayısıyla, işverenlerin ve çalışanların ödeyecekleri SGK primleri de artacaktır. Asgari ücretli açısından aylık olarak işveren 250 TL, ücretli 214 TL daha fazla prim ödeyecektir. Tavandan prim ödeyen çalışanlar açısından ise aylık olarak çalışan 1.600 TL, işveren ise 1.900 TL civarında daha fazla prim ödeyecektir. Görüldüğü üzere, asgari ücretli vergiden sağladığı avantajı ödeyeceği primle kaybettiği gibi üst gelir dilimlerindeki çalışanlar daha fazla gelir kaybına uğrayacaktır. İşverenin ise maliyeti her ikisi açısından da artacaktır. Bu iş ne İsa’ya yaradı, ne de Musa’ya.

Prim taban ve tavanındaki artış konusunda adım atılmalıdır. SGK prim artışı hem işverene hem de ücretlilere maliyet olarak dönmektedir. Bu nedenle, pratikte bırakın bütçe üzerinde yük olmayı, artacak sigorta primleri nedeniyle Hazine bu işten karlı çıkmaktadır. Brüt asgari ücrette yapılan artış, artan işgücü maliyeti nedeniyle işvereni, yük kendi omuzlarına bineceği için diğer ücretlileri, enflayonu daha da artırıp ücret artışını süpüreceği için asgari ücretliyi üzecektir. Bu düzenleme çalışanlar arasındaki sosyal barışı da bozar. Bu işten kısa vadede tek karlı çıkan, artışın reklamını yapan siyasiler ile Hazinedir. Bu durumda, hiç kimseyi mutlu etmeyecek brüt asgari ücrette yüksek artış yerine, brüt ücrette ılımlı artışla beraber AGİ tutarını artırmak veya asgari ücrete kadar gelir için vergi oranını sıfır olarak uygulamak ve asgari ücretteki SGK primleri kadar destek sağlamak daha uygun olmaz mıydı? Asgari ücret görüşmelerinin yürütüldüğü süreçte bu konunun etraflıca düşünülüp analiz edilmediği, yan etkilerinin yeterince değerlendirilmediği görülüyor.

Son yıllarda diğer birçok yasal düzenlemede olduğu gibi ilgili paydaşlara danışılmadan, etraflıca tartışılmadan, acele ile hazırlanan Kanun Teklifindeki aksaklıkların Meclisteki komisyonlarda giderilmesini ümit ediyorum. Teklif bu haliyle birçok adaletsizliği içermektedir.

Sözün özü: Kaş yaparken göz çıkarma.

Kaynaklar:

[1] https://www.csgb.gov.tr/haberler/asgari-ucrette-tarihi-uclu-mutabakat-1/

https://www.tisk.org.tr/haber/499/dengeli-bir-asgari-ucret-icin-gece-gunduz-demeden-calistik.html

https://www.turkis.org.tr/2022-yili-net-asgari-ucret-4-bin-253-tl-oldu/

Tüm yazılarını göster