Aralık ayı geldiğinde her yıl yapılan asgari ücretin tespit pazarlığı basında yerini alır ve asgari ücretten kesilen stopajın (gelir vergisinin) kaldırılması konusundaki tartışmalar da alevlenir. Teknik detaylara geçmeden şu kısa açıklamayı yapayım. Asgari ücret dahil ücretlerde gelir vergisi ve damga vergisi kesintisi yapılır, ancak GelirVergisi Kanunu’nun 32. maddesinde düzenlenen asgari geçim indirimine isabet eden gelir vergisi çalışanlara iade edilir.
Aşağıdaki tabloda 2020 yılı için asgari ücrete ve asgari ücretlin işverene maliyetine ilişkin rakamlar yer almaktadır. 2020 yılı için asgari ücretin brüt tutarı 2.943 TL, net tutarı 2.324,71 TL olup bekar bir çalışanın ücretinden asgari geçim indirimi (AGİ) sonrasında kesilen net gelir vergisi 154,50 TL’dir. Buna 22,34 TL damga vergisini de eklersek asgari ücret üzerindeki toplam vergi 176,84 TL olmaktadır. Çalışanın evli olması, eşin çalışmaması ve çocuk sayısına göre asgari geçim indirimi arttığından kesilen net vergi azalmaktadır. Diğer tataftan, asgari geçim indiriminin yıllık tutarı, her ücretli için asgarî ücret üzerinden hesaplanan yıllık vergi tutarını aşamadığından, aylık asgari geçim indirimi tutarları; 2020 yılı için 375,23 TL ile sınırlıdır. (Bu sınıra evli, eşi çalışmayan, 3 veya daha fazla çocuğu olan ya da evli, eşi çalışan ve 5 çocuğu olan çalışan ulaşmaktadır.) Asgari ücretin işverene maliyeti ise 3.458 TL olup asgari ücret üzerindeki vergilerin maliyet içindeki payı % 5,11’dir.
Türkiye’deki asgari ücretlilere ilişkin tam bir resmi sayıya ulaşamadım. Ancak, DİSK’in yayınladığı 2020 Asgari Ücret Raporu’na göre Türkiye’de asgari ücret ve altında geliri olan çalışan sayısı 7 milyon kişi civarındadır. Bu rakam, özel sektörde çalışanların yarısının asgari ücretli olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı raporda, asgari ücretin %20 fazlasına kadar ücret elde edenlerin sayısı ise 10 milyon civarında hesaplanmıştır. Bu sayı, özel sektördeki her 3 çalışandan 2’sinin aylık net gelirinin bugün için 3.000 TL’nin altında olduğunu göstermektedir. Asgari ücret bu nedenle geniş kitleleri etkileyen bir konudur.
Devlet asgari ücretten vergi almazsa ne kadar bir gelirden mahrum kalır? Sayın Bülent Taş, Vergialgı internet sitesinde yaptığı çalışmada , Türkiye’de yaklaşık 5 milyon asgari ücretlinin ücretinin vergi dışında bırakılmasının Devlet’e maliyetini 2021 yılı için yaklaşık 5 milyar TL olarak öngörmektedir.
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 2019 yılı faaliyet raporunda, muhtasar beyannamelerin gelir türlerine dağıtımında asgari ücretten kesilen vergi tutarı 19 milyar TL, toplam vergi tahsilatı 819 milyar TL olup asgari ücretten alınan verginin toplam vergi tahsilatı içindeki oranı %2,3 olarak gerçekleşmiştir. Ancak rapordaki rakam AGİ indirimi öncesindeki gelir vergisi stopajı olup, AGİ sonrası gerçek tahsilatın ne kadar olduğu raporda yer almamaktadır.
Ben farklı bir metodoloji ile Devletin AGİ sonrası asgari ücretten elde ettiği net vergi gelirini ortaya koymaya çalışacağım. TÜİK’in 2019 yılı İstatistiklerle Aile araştırmasına göre Türkiye’deki ortalama hanehalkı büyüklüğü 3,35 kişidir. Yani ortalama aile yapımız anne, baba ve bir çocuktan oluşmaktadır. Evli, eşi çalışmayan, bir çocuklu bir kişi için AGİ 297,98 TL, eş çalışıyorsa 253,83 TL’dir. İkisinin ortalaması 275 TL yapmakta olup devletin asgari ücretten aldığı AGİ sonrası net vergi ortalamada kişi başı 100 TL civarındadır. 7 milyon asgari ücretli olduğu kabulü halinde Devletin asgari ücretliden aldığı gelir vergisi aylık 700 milyon TL, yıllık ise 8.4 milyar TL civarında yapmaktadır.
Sadece asgari ücretlinin ücretinin vergi dışında bırakılması Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olacağından, asgari ücretin vergiden istisna edilmesi isteniyorsa tüm çalışanların ücretlerinin asgari ücrete kadarlık kısmının vergiden istisna edilmesi gerekmektedir. SGK verilerine göre Eylül 2020 itibariyle Türkiye’deki sigortalı çalışan sayısı 18 milyon kişi (15 milyon özel sektör-4/a sigortalılar ve 3 milyon kamu sektörü-4/c sigortalılar) civarındadır. Yukarıdaki hesaplamamı 18 milyon çalışana genişletirsem aylık 1,8 milyar TL, yıllık da 21,6 milyar TL’lik bir vergi gelirinden bahsetmekteyiz. Bu durumda, asgari ücrete isabet eden ücretin gelir vergisinden istisna edilmesinin Devlete maliyeti de 21,6 milyar TL civarında olacaktır. 2021 yılı devlet bütçesinde toplam vergi gelirleri yaklaşık 1 trilyon TL olarak öngörülmektedir. Dolayısıyla, ücretlerin asgari ücrete isabet eden kısmının vergi dışında bırakılmasının neden olacağı vergi kaybının toplam vergi gelirlerindeki payı sadece %2,1’dir. (2021 yılı asgari ücreti henüz belli olmadığından kıyaslamada 2020 yılı rakamlarını kullandım, ama sonucu çok değiştirmeyecektir.) Devlet, asgari ücreti vergi dışı bırakma nedeniyle uğrayacağı gelir kaybını başka şekillerde rahatlıkla kapatabilir.
Konuyu vergi felsefesi ve vatandaşlık ödevi açısından da değerlendirmek gerekir. Anayasa vatandaşlara çok sayıda hak vermekle birlikte, yüklediği nadir yükümlülüklerden birisi vergi ödemektir. Vergisini veren vatandaş, bunun karşılığında devletten adalet, güvenlik vb. hizmetleri talep etme hakkını da elde eder. Tabi burada vergi vermeyenlerin Devletten hizmet alma hakkı olmadığı sonucu çıkarılmamalıdır. Kastım, demokrasi gereğince vergi mükelleflerinin ödedikleri vergiler karşılığında Devlete, daha doğrusu siyasi iktidara hesap sorabilme meşruiyetinin olmasıdır. O halde, herkesin az veya çok vergi ödemesi vatandaşlık bilincinin gelişmesi açısından önemlidir. Bu nedenle, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasına felsefik açıdan karşı çıkmak da mümkündür. Ancak ülkenin ekonomik gerçekleri de ortadadır. Aslında buradaki temel sorun, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasından ziyade, asgari ücretin düşüklüğü ve her geçen gün alım gücünün azalmasıdır. Zaten, asgari ücreti vergi dışı bırakmayı önerenlerin de amacı asgari ücrette bir miktar artış sağlayabilmektir. Ancak yukarıda açıkladığım üzere, asgari ücretten elde edilen ortalama net vergi aylık 100 TL’dir. Asgari ücrette meydana gelecek 100 TL’lik artışın ücretlinin hayatında önemli rahatlama sağlamayacağı ortadadır.
OECD’nin yayınladığı verilere göre; asgari ücretin satın alma gücü sıralamasında Türkiye, 31 OECD ülkesi arasında 17. sırada yer almaktadır. Ayrıca, asgari ücretli kişi başı gelirdeki artıştan da nasiplenememiştir. 2002-2018 yılları arasında, asgari ücrette ve kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıladaki (GSYH) gerçekleşen enflasyon etkisinden arındırılmış artışa baktığımızda, asgari ücrette yaşanan artış %58,4 iken, kişi başına GSYH’de bu oran %91,3 olarak gerçekleşmiştir. Bu durum, aşağıdaki grafikte açıkça gözükmekte olup Türkiye’de gelir dağılımındaki dengesizliğin de arttığına işaret atmektedir.
Özetle, bugün başta asgari ücretliler olmak üzere, ücretliler enflasyon karşısında ezilmekte, alım güçleri düşmekte, gelir dağılımı da gitgide bozulmaktadır. Ülkenin makro ekonomik dengelerinde kalıcı iyileşmeler ve sürdürülebilir büyüme sağlanmadan yapılacak iyileştirme çalışmaları palyatif kalacaktır. Sürdürülebilir büyüme için de ekonomi ve hukuk başta olmak üzere bir çok alanda yapısal reform yapılması kaçınılmazdır.
Sözün özü: Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.