Bu yıl, her enflasyon verisi açıklandıktan sonra net asgari ücretin enflasyondan arındırılmış (reel) düzeyini geçmiş aylarla karşılaştırdım. Reel asgari ücret, sonuçta asgari ücretlinin tükettiği mal sepeti ayısındaki değişimi gösteriyor. Belli bir tarihte bir sepet mal tüketirken acaba bu ay tükettiği mal sepeti sayısı ne oldu? Bir sepetin altında mı üstünde mi? Bu sorulara yanıt verebilmek için hep tüketici fiyat endeksini kullanageldim. Oysa tüketici fiyat endeksinde yer alan malların bir kısmını asgari ücretli satın alamıyor. Mesela onu otomobil fiyatı ya da tatil fiyatı ilgilendirmiyor. Bu nedenle, bu yazıda gıda fiyatlarını kullanacağım.
Grafikte Ocak 2020 – Mayıs 2022 döneminde net asgari ücret ile alınabilecek gıda malı sepeti sayısının seyri yer alıyor. Şöyle: Grafik, Ocak 2020’deki reel net asgari ücret ile bir gıda malı sepeti satın alınabiliyorsa, diğer aylarda kaç sepet alınabileceğini gösteriyor. Yatay eksende aylar yer alıyor. Sonuç ürkütücü. Şu anda asgari ücretli ancak 0.75 gıda malı sepeti tüketebiliyor. Bu sayı, hem 2021’in hem de 2020’nin çok altında. Yılbaşından bu yana da hızlı bir düşüş, yani hızlı bir yoksullaşma var. Bir de şuna dikkat: Ocak ayındaki yüksek artışa karşın, asgari ücretlinin yılın başındaki durumu bir yıl ya da iki yıl öncesine kıyasla iyileşmemiş. Yani, o zaman için yüksek denilen artış aslında yetersizmiş.
Asgari ücret başta olmak üzere yılda sadece bir kez artırılan tüm ücretlerin acilen yükseltilmesi gerekiyor. Enflasyon yüksek düzeylerde kaldığı sürece, yılda iki ücret artışının da yeterli olmayacağı ortada. 2022’de reel asgari ücretin izlediği keskin düşüş bunun açık kanıtı. Ücretlerin sık sık artırılmasının enflasyonu yükselteceği ve dolayısıyla kısa bir süre sonra ücret artışının eriyeceği belirtiliyor. Farklı bir ifadeyle bir ücret-fiyat sarmalının oluşacağından söz ediliyor.
Türkiye’de enflasyonun ana belirleyicisi ücret artışları olmasa da bu görüşte bir haklılık payı var. Ama gözden kaçan nokta şu: Enflasyonla mücadele etmek asgari ücretlinin işi değil. Bu birincisi. İkincisi, enflasyonla mücadele etmek bir yana, aldığınız (ve almadığınız) kararların başat etkisi enflasyonu daha da yükseltecek şekildeyse, ücretlileri enflasyondan korumanız gerekiyor. Türkiye’de, mevcut koşullarda, enflasyonun ana belirleyicisi döviz kurundaki artış. Faiz silahının toprağa gömülüp, döviz kurundaki yükseliş eğiliminin ‘olmayan’ dövizin satılarak durdurabileceğinin sanıldığı bir ‘gerçeküstü’ dünyada, ücretlerin yılda belirli aralıklarla artırılmasından başka bir çare yok. Ancak ciddi bir ekonomik program uygulanacak olursa, dönüp ücretli kesimden bir fedakârlık isteyebilirsiniz. O da fedakârlığı önce daha yüksek gelirli grupların yapması şartıyla.