Bu ülkenin hiç değişmeyen temel sorunlarından biri hamaset nutukları atılması ve tribüne oynanması olmaya devam ediyor. Haydi siyaset ve siyasetçiler için bir nebze olabilir diyelim; ama konunun asıl taraflarının hamaset yapmasına ya da tribüne oynamasına ne diyelim?
Asgari ücret konusu bunlardan birisi… Her yılın başında konu gündeme gelir, hamasi nutuklar atılır, Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın ifadesiyle sırtında küfe olmayanlar daha çok konuşur, siyasette doğal olarak muhalefet tarafından saldırılır. Ancak işçi sendikaları ve işveren kesimi de ne yazık ki bu hamaset kervanına katılabiliyor.
Dilerseniz, ne demek istediğimizin gerekçelerine geçmeden önce 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren geçerli olacak asgari ücretin hesabına bir bakalım.
Tablodan da görüldüğü üzere; 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren işçi aylık net 8 bin 506 lira alacak; ama eğer işveren 5 puan işveren primi desteğinden yararlanamazsa ona maliyeti 12 bin 260 lira olacak. Yani işveren ilave yüzde 44 daha yük yüklenecek.
- İşveren açısından değerlendirme
İşverenin işyerini bir gemiye benzetecek olursak öncelikle bu geminin batmamasını sağlamak lazım. Eğer gemi su alırsa ve sonunda batarsa, gemidekiler de az bir zaman farkıyla da olsa batar. Uçakta da benzer kural yok mu? Eğer oksijen yetersiz kalırsa, çocuktan önce yanındaki annesi veya babası oksijen maskesini takmıyor mu? Yani önce anne baba kurtarılmalı ki arkasından çocuğu kurtarma fırsatı olsun.
Onun için öncelikle işverenin işyerinin korunması ve kurtarılması gerekir.
Oysa bu düzenlemelerle işverenin yükünün arttığı görülüyor.
Her şeyden önce çalışanın cebine 8 bin 500 lira girdiği halde, çalıştıranın cebinden 12 bin 260 lira çıkıyor.
Asgari ücrete bağlı olarak SGK taban ve tavan tutarları değiştiği için bu da çalışanın işten çıkarılmasında kıdem tazminatı açısından çok ciddi bir külfet oluşturuyor. Şöyle ki SGK tabanı 10 bin lira olunca 20 yıllık bir işçinin kıdem tazminatı 200 bin liraya ulaşıyor. Öte yandan bir üst düzey çalışanın 20 yılın sonunda alacağı kıdem tazminatı da 1.5 milyon lira oluyor. Özellikle ekonominin ve sektörlerin içinde bulunduğu durum açısından bakıldığında, işten çıkarmaların artması riskini göz ardı etmemek gerekiyor.
Unutmamalıyız ki asgari ücretteki bu kadar artış, çalışanların ücretlerinde pazarlığı veya kayıt dışılığı getirebilecektir. Bu da kayıtlı çalışanlar için kayıtsızlar lehine bir durum yaratması anlamına gelecektir. Yani işveren için yeni bir sıkıntı ortaya çıkıyor demektir.
Çalışanlar açısından değerlendirme
İktisatta çok güzel ve bir o kadar da anlamlı bir benzetme vardır: “Fiyatlar asansörle çıkarken, ücretler onu merdivenden takip eder”. Yani enflasyon olgusunun olduğu yerde sabit gelirleri ve ücretleri enflasyonun üzerine çıkarmak ya mümkün değil, ya da en azından kolay değil. Dolayısıyla ücret artışları hep geride kalır.
Asgari ücretteki yüksek oranlı artışlar toplumda ücret seviyesini etkiler ve bu da işten çıkarmaları etkiler.
Yetmediği gibi ücret artışları özellikle talep enflasyonunu tetikler. Çünkü ücret alanların geliri düşük olduğu için tüketim eğilimi çok yüksek olur; dolayısıyla ücret artışının tamamı piyasaya yönelir, bu da mal ve hizmet fiyatlarında artışa ve dolayısıyla enflasyona davetiye çıkarır.
Bu arada asgari ücretteki her artışın, beyaz yakalı ve yönetici konumundaki ücretli kesimde daha az oranda artış anlamına geldiği unutulmamalı. Bu da toplumsal barışa sıkılan bir kurşun gibidir.
Sonuç itibariyle; asgari ücrette artışı çözüm değil, çözümsüzlüğe bir adım daha yaklaşma olarak algılamak ve özellikle konunun taraflarınca ortak çözüm platformu oluşturmak gerekir.