2020 yılında uygulanacak asgari ücret belli oldu. Bekar ve çocuksuz çalışanlar için asgari ücret geçen seneye göre %15 artışla 2,324 TL olarak belirlendi. Yeni asgari ücretin işverene maliyeti 3,458 TL olacak. Çalıştırılan işçi sayısına göre 2019 yılında 101-150 TL arasında değişen devlet desteği bu yıl için tüm işverenleri kapsayacak şekilde 75 TL olarak belirlendi. Hayırlı, uğurlu olsun diyoruz.
Belirlenen ücretin hem işveren hem de çalışan kesiminde tepkiyle karşılanması çetin bir pazarlık sürecinden geçildiğini gösteriyor. Pazarlık teorisi bize denge noktasının her iki tarafında memnun olmadığı fiyat olduğunu söyler. Açıklama sonrası çalışan ve işveren kesiminden gelen tepkiler doğru fiyata yakın olduğumuzu gösteriyor.
Çalışanlarla başlayalım. Çalışanları temsil eden Türk-İş, Hak-İş ve DİSK yaşam maliyeti olarak belirledikleri 2,578 TL’nin altındaki bir ücreti kabul etmeyeceklerini pazarlık süreci öncesinde açıklamışlardı. Çalışan kesimi yeni asgari ücretin açlık sınırı olarak belirledikleri 2.100 TL’nin biraz üzerinde ve kabul edilebilir bir rakam olmadığını düşünüyor.
İşverenler 2019 yılı enflasyonunun %11.5, büyümesinin %0,5 olmasının beklendiği bir ortamda %15 artışın fazla olduğunu düşünüyor. Döviz şoku sonrasında bozulan bilançoların bu zammı kaldırmakta zorlanacağına yönelik görüşler duyuyoruz.
Asgari ücretin belirlenmesi 20 milyona yakın insanın yaşam düzeyini belirleyen önemli bir süreç. İktisatçı gözüyle baktığımızda ülke genelini kapsayan tek bir ücretin belirlenmesini doğru bulmuyoruz.
Gelir seviyesinin düşük, işsizliğin yüksek olduğu Anadolu’nun birçok ili için 2,324 TL kabul edilebilir bir ücret. Buna karşın Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde ek iş yapmadan böyle bir ücret ile geçinmek mümkün değil.
Çözüm asgari ücretin bölge bazında farklılaştırılmasıyla sağlanabilir. Bu sayede katma değeri daha düşük olan işletmelerin küçük şehirlere taşınması teşvik edilir ve köyden şehre göç süreci tersine döndürülebilir.
Kabul etmemiz gereken diğer husus Türkiye’nin halen orta gelir tuzağında boğuşan bir ülke olduğu gerçeği. Marka ve teknoloji üretimi sınırlı bir Türkiye çalışanını mutlu eden bir yaşam standardı sağlayamıyor.
2016 yılında muhalefetin de bastırması ile çalışanlara yapılan % 30 zam sonrası yaşananlar bunun iyi bir göstergesi. Üretkenlik artışı olmadan yapılan asgari ücret artışları, küresel rekabet ortamında döviz kurundaki artışla ve işsizlikteki yükselişle geri alınıyor. Türk lirası bazında artan asgari ücretin döviz bazında korunması için daha rekabetçi bir Türkiye yaratmamız gerekiyor.