Asgari ücret sonrası kamu sektörüne 5 öneri

2025 yılı için asgari ücret yüzde 30’luk artışla 22 bin 104 lira olarak belirlendi. Böylece iki ay gündemi işgal eden ve bu nedenle beklentilerin de yükselmesine neden olan ücret ayarlama süreci, çalışan tarafı için memnuniyetsizlikle tamamlandı.

Son iki ayda gündeme gelen konulardan biri, asgari ücretlilerin harcamalarının çok büyük bölümünün barınma ve gıdadan oluştuğu, asgari ücrette yapılacak artışın enflasyonist etkilerinin az olacağı ve bu nedenle yüksek oranlı artış yapılması gerektiği idi. Türkiye’de çalışanların yüzde 10-20’si asgari ücretli olsaydı, daha yüksek ücret alanların büyük kısmı asgari ücrete çok yakın ücretler almasaydı, bu iddia doğru olabilirdi. Ancak öyle değil. Ücretli çalışanların neredeyse üçte ikisi asgari ücret ya da buna çok yakın kazanç elde ediyor. Kalanların ücretlerindeki artışlar da asgari ücret artışına yakın oranlarda yapılıyor. Bu nedenle, asgari ücret zammı nerdeyse tüm ücretlere benzer oranda yansıyor. Bununla da kalmayıp, mal ve hizmet fiyatlarında asgari ücrete yakın artışlar yapılıyor. Bu, asgari ücretlinin suçu mu? Elbette değil. Ama kısa vadede bu sistemsel zaafı düzeltmek de mümkün değil.

Yüksek Artış Yapılamaz mıydı?

Asgari ücrete 2022-2023 dönemindeki gibi yüksek artışlar yapılamaz mıydı? Elbette yapılabilirdi. Peki sonuçta neyle karşılaşırdık? Gıda, ulaştırma, restoran-otel, kira, tekstil vb. hemen hemen tüm alanlarda benzer oranda fiyat artışları görürdük. Sanayi sektörü, “maliyetlerimiz çok yükseldi yabancı oyuncularla rekabet edemiyoruz, kur iki katına çıkmalı” derdi ve muhtemelen öyle de olurdu. İndirmeye çalıştığımız enflasyonda kontrol, büyük ölçüde kaybedilirdi. Cari denge yeniden bozulmaya başlardı. En fazla 6 ay sonra yeni ücretin de yetersiz kaldığı eleştirileri yükselişe geçerdi. Ama muhtemelen yine tüketim öncülüğünde yüksek büyüme hızlarına ulaşıp bununla teselli bulurduk.

Başa dönelim…Yüzde 30, gerçekleşen enflasyonun gerisinde, beklenen enflasyonun üzerinde bir oran. Asgari ücrete yapılan bu artış, enflasyonla mücadele sürecinde, bugüne dek devlet, özel sektör ve hanehalkı üçlüsü arasında son ikisi üzerine binen yükün dağılımını, hanehalkı üzerine daha fazla yük bırakacak şekilde yeniden belirlemek anlamına geliyor. Bu, artışın çok düşük tutulduğuna yönelik bir eleştiri değil. Eleştiri, yukarıda saydığım üçlü arasında en az yükün kamu sektörü üzerinde olmasına yönelik. Bu sebeple, ücret artışı yüzde 30’da tutuldu ise, devletin de harcama ve gelir politikalarında enflasyonu aşağı çekmek için daha aktif, daha istekli ve daha yönlendirici olması gerekir. “Sevgili halkım, dezenflasyon sürecinde size düşen yük bu, özel sektöre düşen yük bu, devletimize düşen yük de bu”yu anlatabilmesi gerekir.

Kamudan Ne Beklemeliyiz?

Bu soruya verilecek çok sayıda cevap var. Ben önemli gördüğüm ve kısa vadede etkili olacağını düşündüğüm beşini paylaşacağım.

1-En kolay ve hızlı sonuç verecek adım, 2025 için yüzde 45 olan yeniden değerleme oranının en fazla yüzde 30 olacak şekilde aşağı çekilmesi olmalı. Bu yetki Sayın Cumhurbaşkanı’nda.

2-Acil birkaç alan dışında kamu personel alımlarının en azından 2025 sonuna kadar durdurulması, emeklilik ve istifa gibi nedenle boşalan pozisyonlar için dışarıdan alım yapılmaması düşünülebilir. Şu anda kamuda 5,3 milyona yakın çalışan var ve bu sayı son yıllarda özel sektör istihdamından çok daha hızlı bir şekilde artıyor. İdarenin benzer bir konuda attığı olumlu adımı hatırlayalım. Temmuz ayında TBMM’de, ek görevleri olan kamu görevlilerinin sadece bir görevi için maaş almaları, ek görevleri için yapılacak ödemelere ise tavan getirilmesi yönünde kabul edilen kanun 2025’te yürürlüğe giriyor. Buna benzer düzenlemelerinin sayısının artması gerekir.

3-Personel giderleri dışındaki harcamalarda küçük de olsa bir tasarruf ya da öteleme süreci başlatılabilir. Geçen yılın ortasında başlatılan tasarruf tedbirlerinde ne aşamada olduğumuz, şu ana dek hangi kalemlerde ne tasarruf sağlandığının açıklanması ve yeni tedbirler alınması, kamuoyunun enflasyon beklentilerini iyileştirmek için kilit öneme sahip.

4-Gelir vergisi dilimlerinde az gelirlilerin lehine bir değişiklik yapılabilir. Buna karşılık, hisse senedi kazançlarına adil bir vergi getirilmeli.

5-Kayıtdışı ile mücadelede son zamanlarda aktif bir tutum görüyoruz. Ama bu, konjonktürel ve Hazine-Maliye Bakanlığı’na özgü bir süreçten, ulusal bir seferberliğe dönüşmüyor. Kayıtdışı aktörlerin, hırsızlardan tek farkı, bu fiili herkesin gözü önünde açıkça gerçekleştirmeleri. Örneğin hala, tapu devir sürecinde konut değeri hala gerçek değerinin kat kat altında gösteriliyor.

YURTİÇİ
30 Aralık 10:00: Aralık ayı ekonomik güven endeksi
2 Ocak 10:00: Aralık ayı İSO PMI endeksi
3 Ocak 10:00: Aralık ayı enflasyonu

YURTDIŞI
2 Ocak gün boyu: PMI verileri

Tüm yazılarını göster