Türk-İş’in son verilerine göre dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı ki bu açlık sınırı olarak belirleniyor, 20 bin 562 TL. Gıda ile birlikte diğer tüm temel harcamalar için haneye girmesi gereken toplam gelir tutarı, bu rakam yoksulluk sınırı olarak adlandırılıyor, 66 bin 976 TL.
Asgari ücret ağırlıklı olarak enflasyonun nedeni değil, sonucu
Aslında bu veriler asgari ücret ne olmalı konusunda mevcut durumu oldukça net yansıtıyor. Önümüzdeki bir yıl içerisinde Merkez Bankası’nın tahmin ettiği %21’lik enflasyon olması durumunda, gelecek yıl Kasım ayı sonuna kadar açlık sınırının üzerinde kalan bir asgari ücretin yaklaşık 24 bin 879 TL olması gerekiyor. Aralık sonunu düşünecek olursak muhtemelen 25 bin TL’nin üzerinde bir rakam belirlenmesi gerekiyor.
Asgari ücret mevcut değil beklenen açlık ve yoksulluk sınırı dikkate alınarak belirlenmeli
Benzer bir hesaplamayla, 66 bin 976 TL olan yoksulluk sınırının %21 artacağını varsayarsak gelecek yıl Kasım sonunda yoksulluk sınırı 81.038 TL’ye ulaşmış olacak. Aralık ayı sonunda muhtemelen 82 bin TL’ye yaklaşabilir. Dört kişilik bir ailede iki kişinin çalıştığını ve yoksulluk sınırının üzerinde bir yaşam standardı tutturabildiğini varsayabilmek için haneye girmesi gereken gelir aylık 82 bin TL civarında görünüyor. Çalışan her iki kişinin de asgari ücret üzerinden çalıştığını varsayacak olursak her birinin 40 bin TL’nin üzerinde bir gelire sahip olmaları gerekiyor ki bu hane yoksulluk sınırının üzerinde bir gelire sahip olabilsin.
Yaptığımız hesaplamalar önümüzdeki bir yılda asgari ücretle çalışan ve ilave geliri olmayanlar için refah içinde olabileceği bir geliri değil minimumda açlık veya yoksulluk sınırının üzerinde bir yaşam standardına sahip olabilmeleri için gereken ücretleri gösteriyor. Açlık sınırını dikkate alacak olursak, rakam 25 bin TL civarında. Yoksulluk sınırını alacak olursak 40 bin TL civarında denilebilir. Enflasyonun mevcut beklentiler doğrultusunda Merkez Bankası’nın tahmini olan %21’in çok daha üzerinde gerçekleşme ihtimalini de hesaba katarsak, bu rakamların daha da yukarıda olması gerekiyor.
Enflasyon-ücret sarmalı istihdam kaybı getirebilir
Özetle, asgari ücret ne olmalı sorusunun yanıtı aslında minimum bu civarlarda gibi gözüküyor. Bu çerçevede Türk-İş’in önerisi olan 29.583 liralık ücret aslında çok da anormal, yüksek bir rakam anlamına gelmiyor.
Bununla birlikte, Türk Lirası’ndaki reel değerlenmeye bağlı olarak, döviz bazında yükselen ve yükselme potansiyeli taşıyan bir anlam da ifade ediyor. Mevcut durumda, rekabette çok zorlanan bir çok işletmenin bu denli yüksek asgari ücret artışı durumunda hem işten çıkarma sürecini hızlandırmalarını hem de bu artışı doğrudan fiyatlara yansıtma eğiliminin yüksek olduğunu da tahmin edebiliyoruz. Bu durumda en çok kaybedenlerden birisi elbette ücretli çalışanlar olacağı gibi Türkiye ekonomisinin geneli de hem büyüme hem enflasyon sarmalından çıkamamak ya da bunu güçlendirme riskiyle karşı karşıya kalabilecek gibi gözüküyor.
Gelirler politikasına ihtiyaç var
Bu enflasyon -ücret sarmalından ve muhtemelen bunu eklenecek durgunluk sarmalından çıkabilmek için gelirler politikasına da ciddi bir ihtiyaç var görünüyor. Enflasyonu arttıran asgari ücret artışları olmadı. Enflasyon ve hayat pahalılığı ortaya çıktığı için asgari ücretin artma ihtiyacı doğdu. Öncelikle, enflasyonu aşağı çekecek para politikası dışında kapsamlı bir maliye politikası, kayıt dışı ile mücadele ve kamunun yönettiği yönlendirdiği fiyatlarda enflasyon tahmini ile uyumlu fiyat ayarlamaları yapmasına ihtiyaç bulunuyor. Söz konusu Ortodoks politikaların yanında fiyatlama davranışlarının ve enflasyon beklentilerinin değişmesi için gelirler politikasına da ihtiyaç var görünüyor.
Ekonomik sosyal konsey kurulmalı
Gelirler politikasını uygulayabilmek için ekonomik ve sosyal konsey gibi içinde sendikaların, kamunun, ticaret odaları, sanayi odaları gibi özel sektör temsilcilerinin olduğu bir kurulun oluşturulması faydalı olabilir. Bunun geçmişte Latin Amerika’da çok fazla örneği bulunmaktadır. Söz konusu kurul belirlenen dönemler için, örneğin altışar aylık dönemler, ücret ve fiyat artışları konusunda tarafların hemfikir olmaları, kamunun bir taraftan sıkı maliye politikaları uygularken bir taraftan da yönettiği yönlendirdiği fiyat artışlarını enflasyon tahminlerinin altında tutmaya çalışmasıyla güven ortamı oluşturulabilir. Tüm taraflar buna uyum gösterirse, enflasyon - ücret sarmandan ve yüksek kar marjlı fiyatlama eğiliminden çıkma ihtimali doğabilir. Burada ücret artışlarından feragat istenirken, özel sektörün fiyat artışları ve kamunun fiyatlama davranışı ve harcamalarında da feragatın gerektiği bir durum bulunuyor.
İşgücünden alınan vergiler düşürülmeli, vergi dilimleri ayarlanmalı
İşin başlangıç noktasında, ücretle çalışanların refah kaybını telafi edici bir artış oranıyla beraber başta sanayi olmak üzere işyerlerinin rekabet gücünü koruyabilmek için bir süreliğine ücretlerden alınan vergi oranlarının düşürülmesi, vergi dilimlerinin yeniden ayarlanması da ortaya çıkacak maliyetin paylaşılmasında ve kamu tarafından üstlenilmesinde önemli bir rol oynayabilir.