Asgari ücret “maratonu”(2)

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Bu köşede dün otuz yıl kadar önce Anka Haber Ajansı’nın ekonomi servisi olarak asgari ücreti nasıl hesapladığımızı yazdım.

Hem de iki dönem üst üste yapmıştık bu hesabı...

Hem de ikinci seferinde küsurat bile oynamadan tam tutarı bilerek...

Çünkü asgari ücret o yıllarda iki dudak arasından çıkacak tutarda belirlenip ilan edilmiyor, bir hesaplama sonucu bir anlamda kendiliğinden oluşuyordu. Tam doğru olduğunu savunmuyorum, o boyutu ayrı; ama yöntem belliydi. Bir işçinin yeterli ve dengeli beslenebilmesi için gereken gıda harcamasının tutarı bulunuyor, bu harcamanın toplamdaki payı zaten baştan öngörülmüş oluyor ve söz konusu pay örneğin yüzde 40 olarak varsayılıyorsa, o tutar yüzde 100’e tamamlanarak asgari ücrete erişiliyordu.

Oysa şimdi öyle mi? Asgari ücret tümüyle pazarlık ücreti haline geldi. Aslında ortada bir pazarlık da yok ya; “Ben yaptım oldu” deniliyor, o kadar!

Dolayısıyla dün de yazdığım gibi ortada değil maraton, 100 metre koşusu bile yok. Başlıktaki mecazi maraton 2 de bu konuya yeniden değindiğime işaret ediyor.

DİSK’in talebi

DİSK-AR çok geniş kapsamlı bir asgari ücret araştırması yaptı ve DİSK’in talebi açıklandı. Talep özet olarak şöyle:

“Asgari ücrette yoksulluk sınırı bir ölçü olarak dikkate alınmalı ve hanede iki çalışan olduğu varsayımından hareketle bu iki asgari ücretin toplamı yoksulluk sınırı düzeyinde belirlenmelidir.

Yani asgari ücret yoksulluk sınırının yarısı kadar olmalı. Bir başka ifadeyle yaklaşık 33 bin 500 lira.”

DİSK’in isteği gerçekleşebilir mi; gerçekçi olmak gerekir, hayır!

Bu tutar yüzde 100’e yakın bir artış demektir ve değil yüzde 100, yüzde 50 bile yüksek bulunurken bu oranda bir zam verilmez.

Geçmişteki kayıp çok fazla

DİSK-AR’ın Prof. Dr. Aziz Çelik ile uzmanlar Deniz Beyazbulut ve Zeynep Kandaz tarafından hazırlanan geniş kapsamlı araştırmasında asgari ücret belirlenirken dikkate alınması gereken yönlere dikkat çekiliyor ve geçmişte kayba yol açan uygulamalar vurgulanıyor.

Örneğin vergi dilimlerinin yeniden değerleme oranı ölçüsünde artırılmaması. Bu konuda sevgili dostum vergi uzmanı Ozan Bingöl’ün çalışmasından yararlanılmış ve bu yıl 110 bin lira olan ilk dilimin, 2000 yılından bu yıla kadar her yıl YDO ölçüsünde artırılması halinde yaklaşık 289 bin liraya çıkacağının altı çizilmiş. 2025 için yüzde 43.93 olan YDO aynen uygulandığı takdirde 2025’in ilk dilimi 158 bin liraya çıkacak; oysa bu oran 289 bin liraya uygulansa ilk dilim 415 bin lira olacaktı.

Bu uygulamadan sanayici de rahatsız

Geçen hafta Eskişehir Sanayi Odası’nda bir seminere katıldığımı belirtmiştim. Seminerde bir sanayici vergi dilimlerinin YDO ölçüsünde artırılmamasından duydukları rahatsızlığı dile getirdi. Öyle ya, vergi dilimi düşük belirlenince işverenin işçi için ödediği para işçinin cebine girmeyip Maliye’ye gidiyordu. Bu da işçinin haklı olarak daha yüksek ücret talep etmesi sonucunu doğuruyordu.

Türkiye’nin asgari ücret macerası

DİSK-AR’ın araştırmasında Türkiye’deki asgari ücret süreci “Dünden Bugüne Türkiye’de Asgari Ücret” başlığı altında ele alınıyor. Dikkatimi çeken yönleri kısa başlıklar halinde bilginize sunmak istiyorum.

■ Türkiye’de yöntem uluslararası standartlarla uyumsuz: Uluslararası normlara göre işçinin sadece kendisinin değil, ailesinin de asgari ücret tespitinde hesaba katılması gerekir. Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği’nde ise işçinin ailesi asgari ücretin dışında bırakılmıştır. Dolayısıyla Türkiye’deki asgari ücret tespit yöntemi uluslararası standartlarla uyumsuzdur.

■ Asgari Ücret Tespit Komisyonu demokratik değil: Komisyon’da beşer hükümet, işveren ve işçi temsilcisi yer alıyor. İşçi temsilcileri en çok üyeye sahip konfederasyon tarafından saptandığı, o da Türkİş olduğu için Komisyon’da DİSK, Hak-İş ve diğer konfederasyonlar yer alamıyor. Sonuçta işçilerin önemli bir bölümü Komisyon’da temsil edilemiyor.

■ Komisyon Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı: Asgari Ücret Tespit Komisyonu başkanlık rejimi ile 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı. Böylece Cumhurbaşkanı’nın Komisyon’un yapısını tek başına değiştirebilmesine olanak sağlanmış oldu.

■ Komisyon fiilen lağvedildi: Asgari ücretin belirlenmesinde tek yetkili organ Asgari Ücret Tespit Komisyonu olmasına rağmen 2022 ve 2023 yılı ücretlerinin belirlenmesinde oldukça farklı gelişmeler yaşandı. Asgari ücret ilk kez Aralık 2021’de Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı.

■ Yönetmelik değiştirildi: Asgari ücretin 2022’de yılın ikinci yarısı için yeniden belirlenmesi gündeme geldi. 1 Temmuz’da yürürlüğe girecek ücretin, en geç 30 Haziran’da belirlenmesi gerekiyordu. Ne var ki Komisyon'un 29 ve 30 Haziran toplantılarından bir karar çıkmadı. Son sözü Erdoğan söyleyecek ve kamuoyuna o açıklayacaktı. Ancak NATO zirvesi için İspanya’da bulunan Erdoğan 1 Temmuz’da İstanbul’da olacaktı. Bunun üzerine 1 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayımlanan kararla Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği değiştirildi ve asgari ücretin Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmesi sağlanmış oldu. 1 Temmuz’da Komisyon toplanmadı ama Erdoğan o gün düzenlediği basın toplantısında yeni asgari ücreti açıkladı.

Hâlâ maraton mu, hâlâ çetin pazarlıklar mı?

DİSK-AR’ın saptamaları içinde benim en çok dikkatimi çeken Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun fiilen lağvedildiğine ilişkin saptama oldu. Gerçi bu zaten bilinen bir gerçekti. Ayrıca komisyon daha önce ne ölçüde ortak karar veriyordu ki...

2000-2024 döneminde 27 kez yapılan asgari ücret görüşmelerinin sekizinde uzlaşma sağlanabilmiş. Kalan 19 görüşmede ise asgari ücrete işçi kesimi 17 kez, işveren kesimi yalnızca 2 kez itiraz etmiş.

Bu bile tek başına asgari ücretin nasıl belirlendiğine ilişkin bir gösterge.

Hele hele son yıllarda tümüyle hükümet, hatta Cumhurbaşkanı ne derse o oluyor.

Dolayısıyla “Ankara kulislerinde şu oran konuşuluyor”, “Asgari ücret maratonu başladı” ya da “Bu yıl pazarlıklar çok çetin geçecek” gibi yaklaşımlar fazlasıyla havada kalıyor.

Belki asgari ücret çoktan belli de, Komisyon “miş” gibi yapıyor!

Tüm yazılarını göster