Asgari ücret değil ortalama ücret belirliyoruz

Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Aralık ayının en önemli gündemi ‘Asgari Ücrete Yapılacak Zam’ oranının belirlenmesi.

İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı asgari ücret belirleme çalışmaları kapsamında ilk toplantısını 10 Aralık, ikinci toplantısını ise 16 Aralık'ta, üçüncüsünü de 19 Aralık Perşembe günü gerçekleştirdi.

Burada asgari ücret konusunda geçmiş yıl telafisi yapılmadan bir belirlemenin adaletli olmayacağını çokça belirttik. Bu konulara hiç girmeyeceğim. 

Asgari ücreti sürekli oran üzerinden tartışıldığında aslında çok önemli bazı hususları hep geride bırakıyoruz ve maalesef bu önemli hususlar çoğumuzun hayatında ‘Öğrenilmiş Çaresizlik’e dönüşmüş durumda. 

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) çalışmaları benim hep dikkatimi çeker ve bu araştırmaları ya da raporları büyük bir titizlikle okurum. İçerisinde katılmadığım noktalar elbette olur bu da doğaldır.

Bu araştırma raporlarından en yenisi DİSK-AR Asgari Ücret Araştırması-2025, asgari ücret tartışmalarının ortasında, Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarından hemen bir gün önce, 9 Aralık 2024 tarihinde yapılan basın toplantısıyla DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu tarafından kamuoyuna açıklandı.

Araştırma raporunda; Türkiye’de asgari ücretin güncel durumu, nasıl eridiği, kapsamını, asgari ücret etrafındaki tartışmalar, dünyada ve Türkiye’de asgari ücretin gelişimi ele alınmış. 

Burada en önemli husus bence asgari ücretin Türkiye’de ortalama ücrete dönmüş olması. 

Ücretler genel seviyesi asgari ücrete yakınlaştığı için aslında hem işçi hem de işveren çevrelerinin çokça önem verdiği bir alana kaymış durumda. Normal şartlarda işe yeni başlayanların, en kıdemsiz çalışanlar ya da nitelik aranmayan işlerde bir temel yani giriş ücreti olması gereken asgari ücret çalışanlar açısından bir ortalama ücret halini almış durumda. İşveren açısından da asgari ücrete yapılacak artış tüm ücretlere uygulanacak artış oranına dönüşmüş durumda. Elbette bu artışı çalışanlarına yansıtan işverenler olduğu gibi yansıtmayanlar da var. 

Disk Asgari Ücret-2025 Araştırma Raporu’na göre;

Asgari ücret civarında ücret alanlar da dahil edildiğinde (asgari ücretin altı ve yüzde 10 fazlası arası, asgari ücret komşuluğunda) 8,5 milyon işçi, asgari ücret civarı ve altında ücretle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Başka bir deyişle 2023 yılı itibarıyla tüm özel sektör işçilerinin yüzde 48,9’u asgari ücret komşuluğunda ücretlerle çalışıyor. Bu çok ciddi bir oran…

Türkiye’de 11,5 milyon işçi (yüzde 66,1) asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret ile çalışırken 14,5 milyon işçi (yüzde 80,1) ise en fazla asgari ücretin yüzde 50 fazlası ücrete çalışıyor. Muhtemelen bu oranın önümüzdeki yıllarda daha da arttığını göreceğiz.

Kayıtdışı çalışanlarda 2023 yılında asgari ücretin yaklaşık yarısı (4 bin 500 TL) ve altında ücret alanların oranı yüzde 41,3 olmuş. Son dönemlerde ‘Suriyeliler Giderse Türk Sanayi Çöker’ diyen bir grup sanayici aslında bu kölelik düzeni yıkılacak ve çalışanlarına en azından asgari ücret verecek diye ağlıyor. İşin ucu tamamen kendi ekonomilerine dayandığı için köle düzeninde çalıştırdıkları göçmenlerin kendi ülkelerine gitmelerinden endişe duyuyorlar. 

Yine araştırma raporuna göre kadın işçilerin çok büyük bölümü asgari ücret civarında ücretlerde çalışıyor. Kadın istihdamını bir türlü gelişmiş ülkeler düzeyine çıkaramama sorununun cevabını belki de kadının eğitimi ve ödenen ücretlerde aramak lazım. 

Peki, ücretler nasıl olmuş da asgari ücrete yakınsamış ve asgari ücret ortalama ücret haline gelmiş diye baktığımızda, araştırma raporu bize bunu tarihsel perspektiften sunuyor. 

2002 ve 2024 yılları arasında net asgari ücrette parasal (nominal) artış 92,3 kat olarak gerçekleşmişken; Aynı dönemde ortalama memur maaşı 77 kat, ortalama kamu işçisi ücreti 41 kat, ortalama emekli aylığı emekli aylığı 36,7 kat ve en düşük işçi emekli aylığı 48,6 kat artmış. Asgari ücret dışındaki emek gelirlerinin asgari ücrete oranı gerilemiş. 

Bu bilinçli bir şekilde de yapılmış olabilir çünkü bu dönemin önemli bir kısmı IMF Politikalarının uygulaması ile geçti. 

Bir diğer etken ise ülke ekonomisinin kötü yönetimi. Kurumların bağımsızlıklarının yok edilmesi, liyakatsiz atamalar, deneysel ekonomi politikaları ile çökertilen Türkiye Ekonomisi; uygulanan bu ekonomi politikaları sayesinde servet transferi yoluyla yandaş yeni zenginlerin yaratıldığı, gelir adaletsizliğin her geçen gün arttığı, yapısal reformların bir türlü gerçekleştirilemediği, kayıtdışılığın ekonomide önemli bir alan kapladığı, kamunun hesapsızca harcadığı bir ekonomik düzende işliyor. Bu yeni ekonomi anlayışı, yapısal bozulmaya çokça katkı sağladı ve sağlıyor. 

Böyle bir ortamda sadece asgari ücret artış oranının tartışılması ve çalışanlara yapılacak artışın sanki enflasyonun tek sorumlusuymuş gibi sunulması aslında bir İllüzyon. Oysa Hükümetin bu alanda esas görevi; refahın tüm kesimlere adil dağıtımı, asgari ücretin ortalama ücret olmaktan çıkarılması için yapısal önlemlerin alınması, tüm kesimlerin çözüm önerilerinin dikkate değerlendirilmesi olmalı. 

Benim gördüğüm ‘İllüzyon Ekonomisi’ hala devam ediyor. 

Tüm yazılarını göster