Bir mübarek bayramı tamamladık, şimdi de artçı (!) bayram günlerini yaşıyoruz. Bu vesileyle yasal süresi geçmiş olan Kurban Bayramınızı kutluyoruz.
Aslında bu 9 günlük bayram adeta vatandaşa felekten gün çaldırmış gibi. Ancak bayram sonrasında da sanki felek çarpmış olacak gibi. Zira gerçeklerle yüzleşmeden kaçınılamayacak.
Hele şimdilik yaz aylarının bolluğu, turizmin bereketi, iklimin ve toprağın getirisi yüzümüzü güldürecek. Ancak eylül sonu ve ekim başı ile birlikte yine zorluklar baş gösterecek.
Bu tahminleri yapmak için kahin olmaya gerek yok. Her zaman söylediğimiz ve yazdığımız iktisat biliminin acı gerçekleri ortada.
Ülkenin ciddi ekonomik zorlukları var. Üstelik bu zorluklar daha kökten ve uzun geçmişten geliyor.
Hepsi birbirine bağlı ve zincirleme etki yapan bu sorunlar çok boyutlu. Genel ekonomik gidişat sıkıntılı. Gerçi dünyayı esir alan faiz artışı, işsizlik, enflasyon, hatta enflasyon içinde durgunluk (stagflasyon), yüksek dış borç stoku da etkili. Yani bir bakıma işin tuzu biberi…
Ancak; Türkiye ekonomisinin durumu farklı. Türkiye’nin hem dış açık (ödemeler dengesi açığı) ve hem de iç açık (bütçe açığı) sorunu çok büyük.
Özellikle de dış açık sorunu giderek kronik hal almış durumda. Zira;
- Her yıl petrol ve enerji için 50-60 milyar dolar dövize ihtiyaç var,
- Ekonomide çarkların çevrilmesi ve hatta ihracatın yapılabilmesi için ithalat ihtiyacı ve buna bağlı en az 60-70 milyar dolar döviz ihtiyacı söz konusu,
- Reel sektörün ağırlıklı yatırımlar için kullandığı dış borç stoku ve dolayısıyla yıllık döviz cinsi borç ödemeleri var,
- Türkiye devletinin her yıl ödemesi gereken yurt dışı döviz borçları var,
- Artık Türkiye’ye sıcak para girişi olmadığı gibi sürekli yabancıların Türkiye’den çıkışı biliniyor,
- Bunların hiçbiri yetmiyormuş gibi ne yazık ki Hükümete yakın malum beşli, onlu, çoklu grupların sürekli olarak yurt dışına döviz çıkarmış olması gerçeği ortada,
- Reel sektör dışında banka ve finans çevrelerinin borçlanma ihtiyacı ve buna bağlı olarak döviz borçlarının taksitlerini ödeme zorunluluğu da malum,
- Bu yıl yüzümüzü biraz da olsa güldürecek olan turizmden gelecek
- …
Anlayacağınız ülkenin en büyük ihtiyacı döviz. Döviz olmazsa hiçbir şey olmuyor. Ne büyüme, ne ihracat, ne ithalat ve ne de dış borç ödeme döviz olmadan olmuyor.
Bir başka sorunumuz da iç açık yani bütçe açığı sorunu. Şöyle ki;
- Bütçe harcamaları hem nitelik itibariyle transfer bütçesi ağırlıklı ve hem de fren tutmuyor,
- Onun için yılın daha ilk yarısı dolmadan yeni bir bütçe yapma ihtiyacı ortaya çıkıyor,
- Vergi gelirleri sadece dolaylı vergilere dayalı, yani fiyatlara gizlenmiş ve adaletsizliği açık vergi gelirleri ile idare ediliyor,
- Aksine Maliye’nin kayıtlarına göre vergi istisna, muafiyet ve indirimleri olarak bilinen vergi harcamalarının tutarının yeni gelişmelerle 400 milyar liraya ulaşmış bulunuyor,
- Vergi geliri toplanamayınca iç borçlanmaya gidiliyor,
- Bu da iç borç faizi olarak bütçeye yansıyor,
- Artık bütçe ekonomi politiğin bir aracı olma niteliğini kaybetmiş görünüyor.
Özellikle dış açık sorunu çok vahim. Kesin döviz ihtiyacımız var.
Hükümet, Merkez Bankası ve BDDK ile el ele vermiş topu çeviriyor.
- Gerçek kişilerin elinden dövizi alınarak KKM hesaplar açılarak Hazine’ye çok yüksek faiz maliyetleri yazılıyor,
- Her an döviz ihtiyacı olan ihracatçının dövizleri zorunlu Türk Lirasına çevriliyor,
- Reeskont kredileri adeta kullanılamaz hale getiriliyor,
- Şirketlerin aktifindeki dövizler için yeni yükümlülükler getiriliyor,
- Kredi kullanan büyük şirketlere ilave bürokrasi ve ciddi zorluklar yükleniyor,
Bütün bu atraksiyonlar, Hükümetin topu çevirmesinden öteye gitmiyor. Aksine sınırlı ve kısıtlı döviz el değiştirdikçe matematik olarak maliyetleri artıyor.
Sözün özü: izlenen yol çözüm değil, çözümsüzlük. Çözümleri de belli; ama uygulanırsa!...