Para Politikası Kurulu (PPK) bugün politika faizi kararını açıklayacak. Konuyla ilgili hemen her uzmanın beklentisi politika faizinin değiştirilmeyeceği; yüzde 50 düzeyinde sabit tutulacağı yönünde. Aynı görüşteyim. TEPAV bir süredir PPK toplantılarından önce Para Politikası Değerlendirme Notu yayınlıyor. Salı sabahı onuncu değerlendirme notu gün yüzünü gördü. O nottan bundan sonrasına ilişkin iki önemli vurguya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Birincisi bu köşede geçen hafta vurguladığım faiz kararı hakkında ketum kalma meselesi. Çok önemli olduğu için tekrar gündeme getiriyorum. Notta şöyle diyor: “Ağustos verisi açıklandıktan sonra enflasyonun 2024 sonunda Merkez Bankası’nın tahminine yakın bir düzeyde gerçekleşeceğinin belirginleşmesi ve -ekonomi programı yarıda kesilmedikçe- enflasyondaki düşüş sürecinin 2025’te de devam edeceğine dair beklentilerin yaygınlaşmasıyla politika faizinin düşürülmesi gündeme gelecektir. Politika faizi hakkında programı tasarlayan, tasarımın hayata geçmesi kararını alan ve programı uygulayanlardan sadece Merkez Bankası’nın yorum yapması, politika faiz kararının sadece enflasyondaki düşüş süreci çerçevesinde alındığına kamuoyunun ikna edilmesi açısından elzemdir. Merkez Bankası’nın açıklamaları dışındaki açıklamaların, para politikasının etkisini azaltıp, risk primini olumsuz yönde etkilemesi ihtimali çok yüksektir.”
Uyarının temel nedeni yakın geçmişte yaşananların hafızalarda diri olması. Bir merkez bankasının faiz kararının sadece ve sadece temel amacına ulaşmak için alındığına güven duyulması gerekiyor. Bizim Merkez Bankası için temel amaç fiyat istikrarı; bu çerçevede enflasyonu hedefe yaklaştırmak. Alınan karar ile enflasyonun hedefe yaklaşmakta olduğu ya da ona yakın bir düzeyde seyrettiği mesajının net biçimde anlaşılması gerekiyor. Bu, ileriye yönelik karar alan ekonomik birimler açısından çok önemli. Faiz kararından önce ve sonrasında Merkez Bankası dışında yapılan açıklamalar ile bu mesajın netliği ortadan kalkıyorsa, ekonomik birimlerin kararlarının ekonomide işlerin yolunda gitmediği düşüncesine göre alınmasına yol açar; iyi olmaz.
İkincisi: Mayıs ayında enflasyon zirveye ulaştı. Bundan sonra düşecek. Hem baz etkisi nedeniyle hem de döviz kuru artışının enflasyonun altında seyrediyor olması nedeniyle. Bir ölçüde ekonominin yavaşlamakta olduğuna dair sinyaller de geliyor; bunun da enflasyonu düşürücü üçüncü bir unsur olarak devreye girmesi beklenir. Yukarıda değinilen faiz indirme sürecinin yaklaştığı saptamamasının arkasındaki neden bu. Ama bir de şu olgu var (nottan alıntılıyorum): “Enflasyon açısından en kötünün geride kaldığı değerlendirmesi, mayısta yüzde 75 ile zirveye ulaşan yıllık enflasyon ile karşılaştırılarak yapılan göreli bir değerlendirmedir. Artık, 2025 sonu için hedeflenen yüzde 14 düzeyine odaklanmak gerekmektedir. Enflasyonun bu düzeye sadece para ve maliye politikası ile yaklaştırılmaya çalışılması toplumsal maliyet açısından ele alındığında istenilir bir seçenek değildir. Programın mutlaka yeni bir kalkınma stratejisine dayalı yapısal tedbirlerle güçlendirilmesi gerekmektedir.”
Unutmamak gerekiyor ki yüzde 14 bile uluslararası arenada yüksek bir enflasyona işaret ediyor. 190 ülkeden 170’nin enflasyonu, IMF’nin tahminlerine göre 2024 sonunda yüzde 14’ün altında gerçekleşecek. Kaldı ki, yüzde 14’e ulaşmak, değerlendirme notunda belirtildiği gibi mevcut politika güçlendirilmedikçe pek mümkün görünmüyor.