Artan enflasyon ortamında büyümeyi körüklemeye çalışmak faydadan çok zarar getirir

Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Enflasyon oranı yüzde 19.5 iken, Merkez Bankası 4 hafta içinde politika faizlerini 3 puan geri çekerek yüzde 16 düzeyine indirdi. Böylece TL’nin reel getirisi de eksi yüzde 3.5’e gerilemiş oldu. Bu karar ile birlikte Merkez Bankası artık tamamen enflasyon hedefini ikinci plana atarak büyümeye odaklanmış durumda. (Öte yandan, son PPK metni bu konuda oldukça tutarsız bir yaklaşım sergiliyor. Bir yandan yurt içindeki iktisadi faaliyetin güçlü seyretmekte olduğu ifade edilirken, diğer taraftan güçlü parasal sıkılaştırmanın krediler ve iç talep üzerindeki yavaşlatıcı etkilerinden bahsedilmekte. Tabii ki esas sorun yüksek enflasyon altında ezilen hanehalklarının çok azalmış olan alım güçleri ve bunun yarattığı memnuniyetsizlik.) Kendi websitesinde temel amacını fiyat istikrarını sağlamak olarak tanımlayan bir kurumun neden böyle bir yaklaşım içine girdiği başka bir tartışma konusu. Ancak bu yaklaşımın da büyüme noktasında istenen sonucu vermeyeceği ve orta vadede Türkiye ekonomisinin en iyi tahminle beklenenden daha yüksek bir enflasyon platosu, ve daha düşük bir büyüme oranıyla karşı karşıya kalacağı çok net.

Tüketici ve üretici fiyatları enflasyonları arasındaki farktan da anlaşılacağı gibi Türkiye ekonomisinde halihazırda henüz fiiliyata dökülmemiş bir enflasyon baskısı var. İki endeks arasındaki fark yüzde 25’e yakın bir oranda üreticilerin aleyhinde. Pandemi öncesinde bile 2018’de yüzde 2.6 ve 2019’da yüzde 1.0 büyüyebilen ekonomi geçen sene ise yüzde 1.8 büyüyebilmişti. Bu son 3 senenin (hatta biraz daha geriye gidersek son 9 senenin) düşük büyüme oranları üretici kesimi zaten artan bir borç yükü altına sokmuştu. Bir kısmı doğrudan zarar etmemiş gibi gözükse de çoğu zaman ellerindeki stokları eski maliyetlerden elden çıkaran üreticiler esasında bu dönemde işletme sermayelerini harcamış durumdalar. Ayrıca devam eden yüksek enflasyon ve kur artışları nedeniyle yeni ürünlerin maliyetleri giderek artmakta. Bu şartlar altında üreticilerin oluşan gizli veya açık zararlarını telafi edebilmek için en ufak bir talep artışında bile yüklü zam yapmak zorunda kalacakları ortada. Bu işin bir boyutu.

Öte tarafta gerekli zamları yapmaması durumunda kötüleşecek olan kamu maliyesinin durumu var. Son 3 senedir yaratılan tüketime dayalı suni canlandırmalarla dolaylı vergilerde ve de kur artışı nedeniyle ihracattan alınan KDV’lerde meydana gelen artışlarla bütçe açığını kontrol altında tutabilmiş olan Maliye’nin bundan sonra mutlaka geciktirdiği kamu zamlarını devreye sokması gerekiyor. Keza bu ay sene başından beri eşel mobil sistemiyle belirlenen akaryakıt fiyatlarını kontrol altında tutabilmek için artan hammadde fiyatlarını ÖTV oranlarını düşürerek dengelemenin de sonuna gelindi, ve bu ay akaryakıt zamları zorunlu olarak devreye girdi. Öte yandan uzun zamandan beri vermekte oldukları düşük faizli krediler nedeniyle son dönemde bilançoları hızla kötüleşen kamu bankalarının sermaye ihtiyacı meselesi var, tabi. Kamu maliyesiyle ilgili bir başka sorun da artan döviz kurları nedeniyle kamunun döviz ve dövize endeksli yükümlülüklerinde meydana gelen artış.

Bütün bunların üstüne bir de açık bir ekonomi olan Türkiye’yi de yakından etkileyen ve önümüzdeki dönemde daha da çok etkileyecek olan küresel enflasyondaki artış süreci söz konusu. Bunun karşısında bugüne kadar para musluklarını sonuna kadar açmış olan gelişmiş ekonomiler yavaş ama belirgin ve kalıcı bir şekilde likiditeyi azaltmak ve politika faizlerini artırmak zorundalar. Hatta, pek çok ülke şimdiden faiz artışlarına gitmiş durumda. Böyle bir ortamda politika faizini hızlı bir şekilde eksiye çekmenin TL’ye bir fayda sağlamayacağı da muhakkak.

Kısa vadede ise, evet, enflasyon beklentilerindeki artışla birlikte belki (özellikle de tasarruflarını dövizde tutmakta olan) bazı kesimler tüketim harcamalarını öne çekecek ve bu da piyasalara geçici bir rahatlama sağlayacaktır. Düşürülen politika faiziyle birlikte gevşetilen para politikası sayesinde kamu bankaları yeniden bir kredi genişlemesine gideceklerdir. (Kamu bankaları 200 baz puan indirimi hemen kredi faizlerine yansıtmış durumdalar.) Ancak sonrasında ise kaçınılmaz olarak yeni fiyat artışları söz konusu olacaktır. Son yıllarda alım gücü iyice düşmüş olan çalışanları tatmine yönelik olarak kaçınılmaz olarak uygulanacak olan memur ve emekli maaşlarında ve asgari ücretteki artışların  devreye girmesiyle birlikte enflasyon bir kademe daha yukarı çekilmiş olacaktır. Kısaca faiz indirimi-kur artışı-enflasyon sarmalının büyüyerek devam etme riski son derece artmış bulunuyor.

Tüm yazılarını göster