Yıl 1985… Meslek büyüğüm Necati Doğru’nun Hürriyet Gazetesi’nde Ekonomi Servisi Müdürü olduğu günler…
Hürriyet’in Ekonomi Servisi kadrosunda Erkan Çelebi, Celal Pir ile birlikte ben de varım. O dönemde Hürriyet’te ekonomi haberlerine ayrılan bölüm tek sayfaydı.
Necati Abi, her akşam ertesi günün sayfasının tamamlanmasının ardından bizi toplar, ertesi günün gündemini hazırlamaya çalışırdık.
Akşamdan hazırlanan gündeme rağmen, her sabah toplanır, işlenecek konuları yeniden tartışır, gözden geçirirdik.
Necati Abi, gündeme sunduğumuz, hazırladığımız her haberle ilgili akla gelmeyecek sorular sorar, bizi daha fazla araştırmaya, soruşturmaya zorlardı.
Biz de haberlerimizden emin şekilde anlatmaya çalışır, yeri geldiğinde sinirle sorularına itiraz ederdik. Bu itirazlarımız sırasında bir gün şu cümleyi kullandı:
- Arkadaşlar, insan anasından şüphelenir mi? Şüphelenmez. Olsun sen yine de, “Ana, sen benim anam mısın” diye sor.
Bu cümleyi neden kullandığını şöyle açtı:
- Arkadaşlar, haberlerimizi “Ana sen benim anam mısın” sorusunu sorar gibi, her yönüyle araştırıp tamamlamaya çalışalım. Habere konu olan tüm taraflara ulaşmayı deneyelim.
40 yıl önceye uzanan bu meslek anısı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında başlatılan, 106 kişiyi kapsayan gözaltı operasyonu sırasında aklıma geldi.
Gözaltına alınanlardan bir isim dikkatimizi çekti:
Bunun üzerine hemen telefonlarımıza sarıldık, CNBC-E Genel Yayın Yönetmeni Servet Yıldırım’ı aradık. Servet, CNBC-E’nin İstanbul’daki merkezinde, işinin başındaydı.
Bunun üzerine şöyle düşündük:
Derken meslektaşım Necla Dalan’dan mesaj geldi:
- Servet Abi’yi soracaktım ama şimdi bir haber geldi. İsim benzerliği söz konusuymuş.
Necla, haberi de gönderdi. Haberdeki şu bölümün altını çizmişti:
Haberi CNBC-E genel Yayın Yönetmeni Servet Yıldırım’a ilettim. Servet, yanıtladı:
- Bizim ekipten Can Mumay da az önce bu haberi buldu.
Sonra isim benzerliği ile ilgili bir dış seyahatinde yaşadığı sıkıntıyı anlattı:
- Bir iş insanının davetiyle Afrika ülkelerinden birine gitmiştim. Pasaport polisi beni yarım saat kadar bekletti. Sonra isim benzerliği yüzünden beni beklettiklerini anladık.
Bu tür durumlarda biz gazetecilere düşen, listelerde yer alan isimlerin çalıştıkları, görev aldıkları, sahibi oldukları şirketlerin adı yoksa iyi araştırmak olmalı değil mi?
O liste sözünü ettiğim gibi bize de geldi. 106 kişilik listede sadece isimler vardı. Kimin, hangi kurum veya şirketle bağlantılı olduğu bilgisi yer almıyordu.
Meslektaşlarımızın büyük bölümü kolay olanı yaptı, “Listede İlbak’lar var, Servet Yıldırım da CNBC-E Genel Yayın Yönetmenidir o halde” diye düşündü. İsim benzerliği olabileceği çoğunun aklına gelmedi.
Tamam, haberleri en hızlı şekilde internetten, canlı yayınlardan duyurmak gibi bir yarış söz konusu… O yarış sırasında araştırmaya zaman bulmak zor olabilir…
Böyle bir durumda ilk aşamada sadece isimleri sıralamak yetmez mi?
Araştırıp doğrulamalar yapıldıkça haberin detaylarını yansıtmak daha doğru olmaz mı?
Haberlerin detaylarında tereddüt oluştuğunda aklıma hep Necati Doğru’nun 40 yıl önce bize sık sık tekrarladığı cümle gelir:
Dönemin FETÖ’cü emniyet müdürleri ve savcılarının başlattığı “17 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu”nun yaşandığı günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın seyahatini izlemek üzere THY’den kiralanan uçakla Pakistan yolundayız.
Uçaktaki iş insanlarından Ethem Sancak, beni yanındaki iş insanı, iktidara yakın medya grubunun patronuna tanıştırdı:
- Vahap Munyar, Hürriyet’in Ekonomi Servisi Müdürü…
İş insanı hemen Hürriyet başta olmak üzere birçok yayın organında yer alan haber üzerinden bana yüklendi:
- Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu dosyalarında bir gazetenin ekonomi müdürünün de adı geçiyor. Hürriyet, o kişinin bizim gazetenin ekonomi müdürü olduğunu iddia etmiş.
O ana kadar söz konusu haberi okumamıştım, hemen yanımdaki gazeteden açıp baktım. Haberde söz konusu gazetenin ekonomi müdüründen söz ediliyordu. Ancak, haberin kaynağı Emniyet ve Savcılıktaki dosyaydı. Durumu anlatmaya çalıştım:
- Beyefendi, bu tür haberlerde Emniyetten, Savcılıktan alınan dosyalarda ne yer alıyorsa o kullanılır. Dosyada yer almayan bilgi, isim konulmaz.
Medya grubu patronu ısrarla Hürriyet’i suçladı:
- Sizin arkadaşlarınız özellikle bizim müdürün adını habere koymuşlardır.
Yol boyunca epey dil döktüm ama o patronu ikna edemedim. Pakistan’a varınca durumu gazetede o haberlerle ilgili arkadaşlara ilettim. Bir-iki gün sonra gerçek ortaya çıktı:
Nitekim, bilginin doğrusu o haberleri izleyen, yazan arkadaşlara ulaştığı anda gereken düzeltme yapıldı.
Turkcell’in davetiyle gittiğimiz Dünya GSM Birliği’nin (GSMA) düzenlediği “MWC 2025 Barcelona” fuarında İstanbul Ticaret Odası (İTO) önderliğindeki Türkiye standında meslektaşım Celal Toprak’la Türk girişimcilerle sohbet ederken Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK) önceki Başkanı Şevket İlhan Bağören standına çağırdı.
Celal Toprak’la birlikte İlhan Bağören’le sohbet ettik. Önce ABD’ye uzandı:
- 1988 yılında ABD’de garajda arkadaşlarım Bekir Şerbetçioğlu ve Eşref Özülkülü ile birlikte EBS/NewNet’i kurduk. Kısa sürede büyütüp 1997 yılında bir Nasdaq firmasına sattık.
Sonra Türkiye’ye dönüp Telenity’yi kurduklarını belirtti:
- Telenity’nin kurucu ve yönetici ekibi, önceki girişimimiz NewNet’in devamı niteliğindeydi. Dolayısıyla geniş sektör tecrübesi ve müşteri bazı vardı. Nitekim Telenity daha 2 yaşındayken geliştirdiği teknoloji ile TÜBİTAK’ın “Teknoloji Mucizeleri” arasına girdi.
Telenity’de yaptıklarını şöyle özetledi:
Bulundukları alanda Türkiye’den dünyaya uzanan marka olduklarını bildirdi:
- Yazılım ve çözümlerimizle 40-50 ülkede varız. SMS’ten “kim aramış”a kadar birçok dijital serviste oldukça iddialıyız. 2005’te Turkcell’e ödeme platformu yaptık. Vodafone, Türk Telekom, hepsi müşterimiz oldu. İşimizin yüzde 95’ini hizmet ihracatımız oluşturuyor.
Telenity’nin iş hacmini merak ettim, paylaştı:
- 20 milyon dolar civarında ciromuz var.