2016 yılında toplumsal sorunlara sinema aracılığıyla dikkat çekmek amacıyla başlatılan Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması, ilk yılında “Mülteci Kadınlar”, ikinci yılında “Çocuk İşçiler”, üçüncü yılında “Ayrımcılık” ve dördüncü yılında “Dijital Yalnızlık” teması ile düzenlendi. Yarışma bugüne kadar Türkiye’nin her bölgesinden olduğu gibi, Avusturya, Belçika, Fransa, Hindistan ve Kanada’nın da aralarında bulunduğu pek çok ülkeden başvuru aldı.
Sabancı Vakfı’nın “İklim Değişikliğini Kim Çekiyor?” sloganı ile bu yıl beşincisini düzenlediği Kısa Film Yarışması’nın kanaat önderi Sundance Film Festivali’nden üç ödülle dönen “Bal Ülkesi” belgeselinin ortak yönetmenlerinden Tamara Kotevska’ydı.
Kotevska, doğanın dengesinin korunması ve insanın doğaya etkilerini belgeselleriyle gözler önüne seren önemli bir yönetmen.
“Aslında çağımızın en büyük problemi insanların aç gözlülüğü… Bir yönetmen olarak her zaman bununla mücadele etmeye karar verdim. Çünkü iklim değişikliği aslında tamamen insanların açgözlülüğünden kaynaklanıyor ve hepimiz bunun sorumlusuyuz” diyen Kotevska, sanatın toplumsal sorunlara dikkat çekmek açısından her zaman büyük bir güce ve çok önemli bir role sahip olduğunu söylerken, “Dünyanın her yerinden insanlara ulaşabilen ve onların belli sosyal problemlerin ciddiyetini anlamalarını sağlayan tek gerçek sestir sanat” diyor.
Bir film yönetmeni olarak öncelikle hikayeler anlatmayı hedeflediğini söylüyor Kotevska ve ekliyor: “Hikaye anlatma zanaatı, insanlığın en önemli zanaatlarından biri. İnsani ve sosyal kimliğimizi korumamızın yolu bu. Çalışmalarımın hiçbirinde tek bir mesaj iletmeyi veya sadece belirli bir konuda farkındalık yaratmayı hedeflemiyorum. Ben bir ‘iklim krizi’ filminin yazarı değilim. İklim krizi, Hatice'nin hikâyesinin işlediği konulardan biri ama Bal Ülkesi' nde pek çok önemli alt metin ve mesaj var.”
‘Bal Ülkesi’ filmi üzerinde çalışmaya başladığında 22 yaşında olan genç Makedon yönetmenin, 4 sene boyunca süren bu deneyime dair aklında kalan en önemli şey ise, filmin karakteri Hatice’nin söylediği şu cümle olmuş: “Arıların yaptığı balın yarısını al, yarısını onlara bırak.”
“Bir kişi kuralı bozarsa bedelini herkes öder”
Bugün tüm dünyada iklim krizinden en fazla kadınlar etkileniyor. Hatice Muratova da bunlardan biri. “Bir kişi kuralı bozarsa bedelini herkes öder” diyor Hatice yaşadığı zorluğu anlatırken.
Kotevska, Kuzey Makedonya’da yaban arıcısı olan Hatice Muratova’nın hayatına odaklanan Bal Ülkesi (Honeyland) belgesel- filmini yönetmen Ljubo Stefanov’la birlikte çekti. “Hatice ile nasıl karşılaştınız?” sorusuna verdiği cevap ise şöyle:
“Hatice’nin Koreli bir gazeteciyle yaptığı röportajda dediği gibi, biz onu bulmadık, o bizi buldu. Bu, Hatice’nin kendi hikayesini anlatmak için hayatı boyunca hayal kurduğu anlamına geliyor. Hayatını işlememizin ana nedeni, hayatının benzersizliği ve sadeliği, arılara yaklaşımı, balın sadece yarısını alması ve yarısını arılara bırakması; ayrıca, bütün zorluklara rağmen inanılmaz bir yaşam sevinci ve gücünün olmasıydı. Bölgedeki koşullar kesinlikle kötüydü. Su, elektrik, cep telefonu bağlantısı ve Bekirlija’ya giden bir yol yoktu. Dolayısıyla belgeselciler olarak, ihtiyacımız olan görüntüleri elde etmek için her şeyi organize etmek büyük bir görevdi. Bu yüzden sürekli çadırlarda kaldık ve kendi yemeğimizi getirdik. Kesinlikle bir maceraydı.”
En ‘işkence görmüş’ nesil olduğumuzu düşünmeyi bırakalım
“İklim krizlerinin olmadığı zamanlarda, çok daha büyük ve daha korkunç olan savaş krizleri vardı. Pandemiler de, göçler de bu dünya için yeni şeyler değil. Aksine, gelir eşitsizliği başka hiçbir yüzyılda bu kadar küçük olmamıştı. Cinsiyet eşitsizliği, önceki yüzyılların hepsinde çok daha korkunç bir kabustu ve şu anda önümüzdeki yıllar içinde sonsuza dek sona ermesi beklenmeli” diyen Tamara Kotevska, “Bizden önceki herhangi bir nesle göre daha önemli veya en ‘işkence görmüş’ nesil olduğumuzu düşünmeyi bırakalım” yorumunu yapıyor.
“Bu dünyadaki güzellik, kolayca öldürülebilecek bir şey değil”
Tamara Kotevska’nın sözleri geleceğe dair umut veriyor: “Tarih öncesinden beri Dünya, tüm güzelliğinin yanında, her zaman çok garip, sert ve karanlık bir yer oldu. Bu dünya her zaman en korkunç korku filmleri için sonsuz malzemeye sahipti; ancak tüm o karanlık zamanlardan çıkan güzelliği unutmayalım. Bir sinemacı olarak, benim ve diğer herkesin hayatını, sonu hayat gibi büyük bir senarist tarafından planlanan bir dizinin küçük bölümleri olarak görmek bana ilginç geliyor. Bazı nesiller için bu filmin mutlu bir sonu var; bazıları için yok. Fakat asıl mesele, Büyük Sinema’nın asla kapanmayacak olmasıdır. Tüm anlamsız insanlar ve bu filmde büyük veya küçük rol almış olması fark etmeksizin, bütün büyük liderler neticede ‘rollerini kaybetti’. Kimse, bize ve bizden sonraki nesillere çok daha kötü zamanları yaşatacak olan büyük yönetmen, Hayat’ı alt etmenin yolunu bulamadı. Bu dünyadaki güzellik, kolayca öldürülebilecek bir şey değil. Her zaman küllerinden doğacaktır.”