Arap ülkeleri arasında zaten pamuk ipliğine bağlı durumdak “dayanışma”, son dönemde iyice ortadan kalkmış görünüyor.
Son örnek Libya üzerinde yaşandı: Libya’da Trablus’taki hükümetin evsahipliği yaptığı Arap Birliği toplantısına, Birlik üyesi 22 ülkeden sadece 4’ü katıldı. İşin daha da kötüsü, “Arap Birliği dışişleri bakanları hazırlık toplantısı” adını taşıyan toplantıya, Arap Birliği’nin Genel Sekreteri’nin bile gitmemesiydi.
Bu durum, Libya’daki “iki başlılığı” daha da görünür kıldı; Trablus’taki toplantıya evsahipliği yapan ve kendisinin Libya’nın “meşru Başbakanı” olduğunu savunan Dibeybe hükümetinin, “Arap kardeşleri” tarafından bile tanınmadığı ortaya çıktı. Yine kendisini Libya’nın “Başbakanı” ilan etmiş durumdaki, ancak uluslararası alanda meşruiyeti bulunmayan Başağa ise, Trablus’taki toplantıya katılmayan Arap ülkelerini tebrik etti.
Trablus’taki Arap Birliği toplantısının pek çok Arap ülkesi tarafından boykot edilmesinin öncülüğünü Mısır yaptı. Körfez Arapları da Mısır’la birlikte hareket edince, diğer küçük Arap ülkeleri de onları izledi. Dibeybe hükümetinin evsahipliğindeki toplantıya, Libya’nın Batı komşuları Tunus ve Cezayir’in Dışişleri Bakanlarını göndermiş olması ise, Arap dünyasındaki ikiliği iyice ortalığa serdi.
FİLİSTİN MESELESİ DE ARAPLAR’I BÖLDÜ
Sadece Libya değil, Filistin meselesi de Arap ülkelerini bölmüş durumda. İsrail’le son birkaç yıl içinde ilişkilerini normalleştiren Arap ülkelerinin temsilcileri, Fas’ta düzenlenen “Negev forumu zirve hazırlık toplantısında” İsrail’li yetkililerle biraraya geldiler. Ancak bu toplantıya katılmayanlar da vardı; Mesela İsrail’le ilişkilerini yıllar önce, ilk normalleştiren ülkelerden olan Ürdün, Fas’taki toplantıya temsilci göndermedi. Bunda, İsrail’in ırkçı partilerin de yer aldığı yeni aşırı sağ koalisyon hükümetinin Filistinler’e karşı ilk günden takındığı olumsuz tutumun da etkisi büyük elbette.
AK Parti hükümeti de İsrail’deki aşırı sağcı koalisyon göreve başlamadan bu ülkeyle ilişkileri normalleştirmişti. Ancak İsrail’in yeni hükümetinin ilk uygulamaları, Ankara’nın da bu normalleştirilen ilişkileri derinleştirilmesinin önüne geçecek gibi. Şimdilik Türkiye’nin tepkisi sadece Dışişleri açıklamalarıyla sınırlı. Ancak İsrail hükümetinin Filistin haklarını hiçe sayan uygulamalarının artması halinde, seçime gün sayan Türkiye’de AK Parti hükümetinin de tepki tonunu arttırması kaçınılmaz görünüyor.
ARAP İÇİŞLERİNE NE KADAR GİRİLMELİ?
AK Parti, Türkiye’deki iktidarının ilk yıllarında geleneksel dış politika çizgilerinin dışına çıkıp, Arap işlerine doğrudan müdahil olmayı seçmişti. Bu durum, Suriye ve Libya’daki iç savaşta bir dönem Türkiye’nin de “taraf olmasını” getirmişti.
Şimdilerde AK Parti hükümeti bu politikadan bir ölçüde vazgeçmiş görünse de, hem Arap ülkeleri liderlerinin, hem de Arap sokaklarındaki vatandaşların güvenini yeniden kazanmak zor görünüyor.
Nitekim son dönemde ilişkilerin “normalleştiği” Suudi Arabistan’dan gelen bir açıklama, Araplar’ın Türkiye’ye bakışını özetler gibi; Suudi Maliye Bakanı Muhammed Abdullah El Cedan, katıldığı Davos Ekonomik Forumu toplantılarında “ekonomileri kırılgan ülkelere destek verdiklerini” söyledi. Ve bu “kırılgan ekonomiye sahip ülkeler” arasında Türkiye’yi de saydı. Bir dönem Ankara’nın hamasi nutuklarla Kaşıkçı cinayeti üzerinden yüklendiği Suudi yönetiminin bir çeşit “misillemesi” olsa gerek bu açıklama. Nitekim, Türkiye’deki seçimler öncesinde ekonomiye nefes aldırabilmek için dış finansman arayışına giren AK Parti hükümetinin beklentilerini de pek karşılamıyor Suud yönetimi; O kadar normalleşme adımına, Saray ağırlamaları ve havaalanı geçirmelerine, turkuvaz halı sermelerine karşılık Suudi Arabistan’dan AK Parti hükümetine tek vaad, Merkez Bankası’na koyulacak 5 Milyar dolarlık Suudi mevduatı oldu. O paranın da henüz gelmediğini eklemek gerek elbette.
Üstelik, uluslararası basında çıkan, MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Sudan’ı ziyareti ettiğine ilişkin haberler, AK Parti hükümetinin attığı son normalleşme adımlarına rağmen, Arap işlerine açık diplomatik ilişkilerden farklı yaklaşmaya devam ettiği izlemini de veriyor tüm dünyaya.
Türkiye’de artık sadece haftalar kalan seçimlerde kazanacak olan tarafın ilk eğilmesi gereken dış politika meselelerinden birinin de “Arap işleri” olacağı açık. Seçimleri kim kazanırsa kazansın, en akılcı çözüm ise, en kısa zamanda Arap işlerinde “taraf tutar” durumdan çıkmak, bu ülkelerle ilişkileri istihbarat teşkilatları değil, açık diplomatik kanallardan yürütmek olacak gibi...