Normalleşmenin Ankara’daki AK Parti hükümetine bedeli belli; Müslüman Kardeşler’den tümden vazgeçmek. Bir sonraki adım ise Libya’da ve Suriye’deki Türk askeri varlığının sessiz sedasız çekilmesi olacaktır. Hafter’le el sıkışmanın, “Esed”in “Esad” diye anılmaya başlamasının “eli kulağında” yani…
Osmanlıcılık” ekonomik krize kadarmış; Müslüman coğrafyada bir dönem “ağabeylik” peşine düşen Ankara, ekonomik krizle birlikte yeniden “eşit ortaklık” arayışına girdi.
Darbe girişimi sonrasında “15 Temmuz’un finansörü” denilen Birleşik Arap Emirlikleri ile de, Kaşıkçı cinayetinin ardından en üst düzeyde “azmettirici” ilan edilen Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin fiilen lideri olduğu Suudi Arabistan’la da barışma çabası hep bundan.
Belki üç-beş milyar dolar Arap yatırımı, büyük ihtimalle 10-15 milyar dolarlık swap anlaşması beklentisiyle şubat ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Körfez seferine” çıkacak. Ziyaret listesinde hem Birleşik Arap Emirlikleri, hem de Suudi Arabistan var.
Kim bilir? Belki de yola çıkmışken, ABD yönetimi ve kongresi ile ilişkileri düzeltmek amacıyla araya bir İsrail ziyareti bile sıkıştırılabilir aynı dönemde.
SUUDİ-BAE REKABETİ
Türkiye’nin barışma sebebi belli de, Araplar neden birden bire Ankara ile ilişkileri normalleştirme peşine düştüler acaba?
Bunun gerisinde Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan’ın son dönemde girdikleri yoğun rekabet yatıyor.
Arap dünyasının kültürel liderliğini Mısır, ekonomik ve siyasal liderliğini ise Suudi Arabistan yürütür. Ancak son dönemde Birleşik Arap Emirlikleri özellikle siyasi açıdan atağa geçip, hem Mısır’ı, hem de Suudiler’i geride bıraktı. BAE’nin hırslı Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed El Nahyan, İsrail’le diplomatik ilişkiler kurarak, İran’a barışma eli uzatarak, son olarak da Ankara’ya bizzat gelerek Arap dünyasının kronik düşmanlıklarını elinin tersiyle itiverdi.
Bitmedi; Yemen’de Suudiler’le birlikte girdikleri savaşın bir yere gitmediğini görüp, oradan da elini çekti. Üstelik son dönemdeki en büyük Arap savaşı halindeki Suriye’ye bile el attı; Yıllarca Esad rejimine karşı muhalifl erin birincil finans kaynağı olduktan sonra, BAE Dışişleri Bakanı’nın birden bire Şam’a kadar giderek Esad’la poz poz fotoğraf vermesi boşuna değil. Suriye, haftalar içinde Arap Birliği içindeki koltuğunu geri almaya hazırlanıyor.
BAE’nin bu atağı Suudi Arabistan’da kaşların kalkmasına neden oldu elbette.
Suudiler’in son dönemdeki imajı da malum; 11 Eylül saldırganlarının Suudi vatandaşı çıkması, El Kaide’nin başta Usame Bin Ladin olmak üzere Suudi bağlantısı, Yemen’deki savaş hukukuna bile sığmayan, çocukları açlıktan öldürmeye varan Suudi uygulamaları, son olarak da Kaşıkçı cinayeti.
ABD’de lobilere akıtılan milyar dolarlar, Washington’a Suudi Büyükelçisi olarak bir kadının atanması ve ABD her istediğinde ağzı açılan kese de işe yaramadı bu imajı düzeltmeye. Üstüne bir de “küçük kardeş” BAE “barış havarisi” kesilince, Suudi Veliaht Prensi de durumu düzeltmenin yollarını aramaya başladı.
Bunun en görünen ve kolay yolu ise AK Parti hükümeti ile barışmak.
Kaşıkçı cinayetinin İstanbul’da işlenmiş olması, Kaşıkçı’nın nişanlısının Türk vatandaşlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cinayetin ardından dozu her geçen gün artan konuşmaları ile cinayetteki Suudi yönetimi bağlantısını sürekli ifşa edip, uluslararası kamuoyuna mal etmesi, AK Parti hükümetini bu konudaki en önemli aktör haline getirmişti.
Dolayısıyla Suudi yönetiminin AK Parti ve Erdoğan ile barıştığının dünyaya gösterilmesi, “katil” imajının temizlenmesi açısından yolun neredeyse yarısı demek.
Bu açıdan bakılınca, Suudiler’in bir sonraki adımının da İsrail’le normalleşme olacağını tahmin etmek yanlış olmaz.
NORMALLEŞMENİN ANKARA’YA BEDELİ; MÜSLÜMAN KARDEŞLER, LİBYA, SURİYE…
Normalleşmenin Ankara’daki AK Parti hükümetine ise bedeli belli; Müslüman Kardeşler’den tümden vazgeçmek.
Mısır’la ilişkilerin düzeltilmesi kapsamında zaten Müslüman Kardeşler’in İstanbul’daki yayın organlarının sesi birer birer kesilmiş, yayınları “yumuşatılmıştı”. Suudi Arabistan ve BAE’ye Erdoğan ziyaretlerinin ardından yavaş yavaş sınırdışıların başlamasını da beklemek mümkün.
Bir sonraki adım ise Libya’da ve Suriye’deki Türk askeri varlığının sessiz sedasız çekilmesi olacaktır. Ekonomik olarak sıkışmış AK Parti hükümeti, siyaseten de sıkışmamak için bu geri çekilmeyi büyük bir ihtimalle daha geniş bir zamana yaymaya çalışacaktır. Ama uluslararası konjonktür bunu öyle “çok da geniş bir zaman” olmasına müsaade edecek gibi görünmüyor.
Hafter’le el sıkışmanın, “Esed”in “Esad” diye anılmaya başlamasının “eli kulağında” yani…