Piyasalar ve yatırımcılar açısından odaklanılması gereken gündem maddelerinin de avantaj ve risklerin de sürekli sert şekilde değiştiği günlerden geçiyoruz. Maalesef yatay fiyatlama mimarisi söz konusu değil. Pandemi öncesi de böyle değildi, sonrasındaki süreçte de normalleşme mümkün olmadı. Muhtemelen gelecek 3-5 yıl vade içerisinde de sık sık trend değişimi ve merkez bankalarının sürece dahil olduğu farklı senaryoları sıklıkla konuşuyor olacağız.
Global ekonominin ciddi sıkıntıları var. 2007-09 krizi sonrasında değişen merkez bankacılığı pozisyonu ve risklere yönelik yaklaşım hepimizi farklı bir evrene sürükledi. Pandemi ile birlikte ise kamunun çok daha fazla sorumluluk üstlendiğine tanıklık eder olduk. Resim de ressam da değişti. 2030’lara ilerlediğimiz süreç geçmişten daha kolay ve öngörülebilir olmayacak. Artan kamu borçluluğu, genişleyen merkez bankalarına ait bilançolar, enflasyon rejiminin ne yöne evrildiğinin henüz net şekilde anlaşılamamış olması -bu noktada fikrimin kesinlikle arkasındayım; asla dönemsel değil- ve enflasyon hedeflemelerinin genel yaklaşım ve rakam üzerinden tartışılıyor olması, son olarak da her şeyin ötesinde değişen yatırımcı tabanı ve davranışları bu köşenin bizlere izin verebildiği ölçekte aklımıza gelen ilk risk grupları konumunda.
Nisan ayı işlemlerini “araf” olarak nitelendirebiliriz. Marttan mayısa uzandığımız süreçte başta ABD olmak üzere global mikro ve makro bazdaki verileri yakından izleyeceğiz. İzliyoruz da. Nitekim geride kalan hafta bu konuştuklarımızın introsu oldu. Amerikan ekonomisinden gelen mart ayı verileri bankacılık krizinin patlak verdiği ve endişe fiyatlamasının bir adım öne çıktığı dönemde makro taraftaki sinyallerin de ivme kaybetme şeklinde olduğunu gösterdi. Özel sektör istihdamı (ADP) beklentilerin gerisinde kalırken, ISM cephesinde hem imalat hem de hizmet geriledi. Unutmadan; imalat kısmı 46.3 endeks seviyesi ile birlikte dördüncü ayı da daralma bölgesinde geçirdi. Üretimdeki zayıflık bizler için sürpriz değil. Pandemi sonrasında imalattan hizmete kayış beklediğimiz ve gözlemlediğimiz bir ayrıntı. Ancak, hizmet tarafındaki talebin azalması -hali hazırda genişlemeye devam etmekle birlikte- sadece marta özel mi yoksa devamı gelir mi bilmiyoruz. Şu an için görünen, iç talepteki azalışın sinyalleri. Hatırlayalım; Amerikan ekonomisi demek iç talep ve hizmet kalemleri demek.
Küresel piyasaların Paskalya öncesi cuma tatili nedeniyle kapalı konumda olduğu cuma günü izlediğimiz tarım dışı istihdam verisi ise yine okuması kolay olmayan detaylara sahip. Beklentilerin üzerinde gerçekleşme olmakla birlikte +300 binli seviyelerden gerileme var. Bu derece uzun süreli sıkı istihdam piyasası koşullarında gayet doğal. Ücretler sakinlerken, istihdama katılım yatay. Burada işler karışıyor: Fed açısından ne kolay ne zor? Yine Fed açısından tamam mı devam mı? Peki, enflasyon?
Biraz daha detaylandıralım: Fed, bankacılık sektöründeki gelişmeleri ve kredi koşullarını izleyeceğini mart toplantısında bizlere iletti. O cephede ise kendi bilançosuna göz atmak hiç fena olmaz. Durun, korkmayın; bilançodaki genişleme para basımı ve ekonomiyi destekleme kaynaklı değil. Birazı FDIC görevlerini yerine getirmesinden, birazı da işlerin daha karışık bir hal almasını engellemek için dolar likiditesi sağlamasından. Oysa ki gecikmeli haftalık veriler mevduat çıkışlarının stabilize olmaya başladığına işaret ediyor. Yani, tablo daha kötü bir hal almış değil. Daha basit ifade ile “hasta stabilize olmaya başlamış gibi” denebilir. Mesela bu da Fed açısından işleri daha basit bir pozisyona sokan bir gelişme değil.
Elimizdekilere bakalım: istihdamda ivme kaybı olmakla birlikte koşullar tam olarak Fed’in istediği pozisyona girebilmiş değil. Ekonomide yavaşlama sinyalleri var, Fed de bunu istiyor ama geçici mi yoksa henüz başında mıyız her şeyin bilemiyoruz. Zamana ihtiyacımız var. Ancak, FOMC toplantısı da mayısın 3’ünde. Yani, nisan, araf olmasına araf ama mayıs ve sonrası için de tablo daha temiz değil.