Ar-Ge’ye harcadığımız 8 milyar dolar ne ifade ediyor?

Selin ARSLANHAN YENİDEN KEŞİF

Geçtiğimiz günlerde TÜİK, 2019 yılı Ar-Ge istatistiklerini açıkladı. Türkiye, 2019'da Ar-Ge’ye toplam 8,1 milyar dolar harcamış. 10 yıl içerisinde Türkiye'nin Ar-Ge harcamasının GSYH içindeki payı yüzde 0,8'den 1,06'ya çıkmış. Önemli olan detaylardan birisi, Ar-Ge harcamasını kimin yaptığı. Yıllardır özel sektörün Ar-Ge'ye kaynak ayırmasının önemini konuşuyoruz. İyi ülke uygulamalarında şirketlerin Ar-Ge harcamasının toplam Ar-Ge harcamasının yarısından fazlasını oluşturduğunu görüyoruz. Türkiye'deki Ar-Ge istatistiklerinde gördüğümüz güzel haber: 2019'da toplam Ar-Ge harcamasının yüzde 64'ünü şirketlerin yapmış. 10-15 yıl içerisinde bu pay önemli şekilde değişti. Peki bu değişim şirketlerin Ar-Ge'ye gerçekten ilgi-ihtiyaç duyması ve kaynak ayırması sayesinde mi oldu? Eğer öyleyse 15 yıl içinde artık şirketler tarafındaki ticarileşen Ar-Ge çıktılarını ve bunun verilere yansımalarını görmemiz gerekir sanıyorum. İnovasyonu ve inovasyon ekosistemini değerlendirirken tekrar tekrar hatırlamamız gereken: Ar-Ge harcaması inovasyon için girdidir ve girdileri değil çıktıları ölçmek daha anlamlıdır. Buradan şirketlerin Ar-Ge harcamasındaki payına dönersek, son 15 yılda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK, KOSGEB gibi kamu kurumlarının şirketler kesimine yönelik destekleri önemli şekilde arttı. Bu desteklerle Ar-Ge altyapısı kurmanın, Ar-Ge Merkezi açmanın yanında, şirketler Ar-Ge projeleri yazarak hibe almayı öğrendiler ve geliştirdiler. Ar-Ge projesi desteği alan şirketlerin sayısı 15 yıl içinde neredeyse 10 katına çıktı. Bu destek programları ve hibeler Türkiye'deki toplam Ar-Ge harcamaları içinde şirketler kesiminin payının artmasını tetikledi. Girdiler açısından bakarsak güzel de oldu. Şirketlerin payı açısından örnek olarak gösterilen ülkelere yaklaştık. Bu eğilim dünyada da benzer şekilde ilerledi. Son 10 yıldaki küresel verilere bakarsak, şirketlerin Ar-Ge harcamalarının büyüme oranının, toplamın ve diğer bileşenlerin büyüme oranlarının hep üzerinde olduğunu izliyoruz.

Peki Ar-Ge çıktıları, bunların ticarileşmesi ve ihracat gibi göstergelere yansıması ne zaman nasıl gerçekleşir? Önce TÜBİTAK'ın son birkaç yılda özellikle şirketler tarafında ticarileşme odağını benimseyerek araçlarını ve programlarını yenilemesinde olumlu gelişmeler olduğunu belirteyim. Umarım bunlar sonuç odaklı ve iyi bir izleme-değerlendirme sistemi ile önümüzdeki yıllarda Ar-Ge çıktılarına yansıyor olacak. Fakat bir yandan da Türkiye'nin yıllar içinde çok da değişmeden Ar-Ge'ye 8 milyar dolar harcayabildiğini görüyoruz. Bu ne demek? Bununla neler yapılabilir bir hatırlayalım mı? Milli uçak mı, milli otomobil mi, milli ilaç mı yoksa hepsi mi? 8 milyar dolar hepsine yeter mi?

Daha önce de benzer karşılaştırmalar yapmıştım, bunların sadece girdi olarak düşündüğümüzde Ar-Ge harcamasının seviyesini görmek olduğunun altını çizeyim önce. Dünyada Ar-Ge'ye en fazla kaynak ayıran şirketlerden Amazon 23 milyar dolar Ar-Ge harcaması yapıyor. Yine üst sıralarda olan Volkswagen 16 milyar dolar harcıyor. Roche, 11 milyar dolar harcıyor. Yani günün sonunda 8 milyar dolarlık Ar-Ge harcaması söz konusu olduğunda yine karşımıza akıllı uzmanlaşma kavramı çıkıyor. Türkiye'nin kaynak kısıtını da göz önünde bulundurarak odak belirlemeden, seçim yapmadan Ar-Ge girdilerini çıktılara dönüştürmesi çok zor. Rekabet gücümüzü artırabileceğimiz alanlarda öncelik belirleyip o önceliklere özel tasarlanmış araçlarla altyapı, insan kaynağı, Ar-Ge harcaması gibi girdilerimizi değere dönüştürmeye odaklanmak gerekiyor.

Tüm yazılarını göster