Bay Netanyahu Gazze tamamen denetimi altına almak hedefine eşi görülmemiş bir kararlılıkla varmaya çalışıyor. İsrail’in bir kısım rehineyi kurtaracak bir ateşkese yanaşmaması, her iki tarafın da diğer tarafın koşullarını kabul edilebilir bulmamasından kaynaklanıyor. Bay Netanyahu Hamas’a egemen olup, onu etkisizleştirmek istiyorsa da, şimdiye kadar bu konuda başarı sağlayamadı. Buna karşılık, İsrail ordusu kentleri, aralarında hastanelerin de yer aldığı kamu tesislerini yıkmaya, kadın ve çocukların bolca bulunduğu masum insanları öldürmeye devam ediyor. Başlangıçta karşı karşıya kaldığı Hamas’ın terör eylemleri nedeniyle İsrail’in tepkisini anlayışla karşılayan dünya kamuoyu, tedricen artık eylemlerinin Hamas’tan pek farkı kalmayan İsrail’e karşı dönmekte.
İstisnasız bütün Batı ülkeleri hükümetleri İsrail’in arkasında. Evet, arada sırada İsrail hükümetini eleştiren değerlendirmelerde bulunabiliyorlar ama beyanları Netanyahu’yu Gazze’de izlediği insanlık dışı siyaseti izlemekten vazgeçirecek bir kararlılığa dönüşemiyor. Bu arada kamuoylarında İsrail karşıtı tutumlar güçleniyor. Sonunda hükümetler, izledikleri İsrail yandaşı siyasetin kitlelerce onaylanmadığı gerçeğini görmezden gelemeyecekleri bir noktaya gelebilirler. Ancak şimdilik bir yandan İsrail karşıtı gösterileri bastırmayı, diğer yandan İsrail’in yanında yer alarak, onu eleştirenleri anti-semitizmle suçlamayı tercih ediyorlar.
Görüşleri baskı altına alarak etkisizleştirmek, otoriter sistemlerde bile etkili olamayan bir yöntem. Kaldı ki, demokrasi ile yönetilen sistemlerde hükümet politikalarının eleştirilmesini baskılamanın sınırları vardır. Bununla birlikte, bu olayda da şahit olduğumuz gibi, demokratik yönetimler bile kendilerini ifade özgürlüğünü baskı altına almanın cazibesinden kurtaramıyorlar. Hele eleştiri anti-semitizmle ilişkilendirilirse, baskı meşruiyet bile kazanıyor. Şu sıralarda en çok dikkati Amerikan üniversitelerinde cereyan eden ve her yere hızla yayılma istidadı gösteren gösteriler çekiyor. Bu olay çok karmaşık. Bazı rektörler istifa mecburiyetinde kaldılar. Bazı büyük bağışçılar ise İsrail aleyhtarı gösterilere izin vermenin ifade özgürlüğünün bir parçası olduğunu ileri süren kurumlardan maddi desteklerini çekiyorlar. Ancak, karşımızda üniversite öğrencilerinin sergilediği ilginin çok ötesinde bir olgu olduğu muhakkak.
Yapılanların anti-semitizm olduğu görüşünü de incelenmek gerekiyor. Görünüşe göre, hükümetler anti-semitizm ile suçlanmak korkusuyla, Netanyahu hükümetine karşı yeterince eleştirel davranamıyorlar. İsrail hükümetinin icraatını eleştirmenin anti-semitizm olup olmadığını değerlendirmek için, tarihi deneyimi de hesaba katarak, kavramın ne anlama geldiğine bakalım. Önce hemen itiraf etmemiz gerekiyor ki, tarihi olarak birçok toplumda Musevilerden kuşkulanılmış ve kötü muameleye muhatap olmuşlardır. Bunun altında çoğunluk dininden başka bir dine bağlı olmaları, azınlık olmalarından kaynaklanan güçlü grup dayanışması ve buraya nedenlerini incelemeyecek olsak da, eriştikleri yüksek maddi refah düzeyi gibi faktörler yatıyor. Maalesef, Musevilere çoğu zaman reva görülen muameler utanç vericidir ve günümüzde benimsediğimiz demokratik ve eşitlikçi ahlak kurallarından çok uzaktır.
Buna karşılık, kamu siyasetine dayanak teşkil eden bir doktrin olarak anti-semitizm Nazilik ve Hitler Almanyasıyla bağlantılıdır. Hitlerci düşünce Musevileri yaptıklarından değil, sırf Musevi oldukları için dünyadan temizlemek istemiştir. Almanya’da ve Hitlerin işgal ettiği ülkelerde altı milyondan fazla Musevi sadece Musevi oldukları için katledilmişlerdir. Almanlar işgal ettikleri toplumlarda o ülkedeki Musevilere “temizlemek” için kendilerine yardımcı olacak grupları bulmakta herhangi bir zorluk çekmemişlerdir. Musevilere karşı işlenen suç korkunçtur ve affedilecek bir tarafı da yoktur. Museviler belki de dünyada başka herhangi bir grubun yaşamadığı bir gaddarlığa muhatap olmuşlardır. Almanya savaşta yenilince, herkes işlenen cinayetlerden haberdar olmuş, ve bir daha aynı olayın yaşanmayacağından emin olmak istemişlerdir. Anti-semitik olmak veya öyle suçlanmaktan korkmanın altında yatan tarihi zemin budur.
Netanyahu, İsrail hükümetinin icraatına yönelik her türlü eleştirinin anti-semitik diye nitelendirilmesine gayret etmiştir. Kendisi de Musevi olan Amerikalı Senatör Bernie Sanders, yaygın dolaşıma giren bir yayında, Netanyahu hükümetinin Gazze’de yaptıklarını ve izlediği siyasetleri eleştirmenin anti-semitik olmadığını açık bir dille ifade etmiştir. Netanyahu, hükümetinin yaptıklarını eleştirmenin anti-semitik olduğunu ileri sürmekle, kavramın içini boşaltmak gibi çok tehlikeli bir gelişmenin de kapısını açmıştır. Doğal olarak, Netanyahu’nun politikalarını eleştirenler haklı olduklarını düşünecekler, anti-semitizm yaptıkları ithamını ciddiye almayacaklardır. Ancak, bu gelişmelerin sonucunda, anti-semitizmin gerçek tezahürleri de yavaş yavaş normal karşılalanabilecektir. Bay Netanyahu’nun bu yöne gitmek istediğini sanmam ama eylemlerinin sonucunun oraya varması muhtemeldir.