Antalya’da Akra Oteli’nde davetli olduğum Lezzet Festivali üç günlük yas nedeniyle iptal edilince şehirdeki 24 saatimi iyi değerlendirdim.
Antalya’nın sanat kültür hayatını keşfe çıktım.
İlk durak, iki yıl üst üste, Antalya’da üreten yetenekli genç sanatçılarla Contemporary İstanbul’a katılan Den Art Galeri’nin kurucusu Gülden Bostancı.
Antalya’nın ilk ve tek güncel sanat galerisini kuran Bostancı şu sıralar Fulya Çetin’in ‘Ölüm Yokmuş’ sergisini ağırlıyor.
İstanbul’da bir dönem Hafriyat sanat inisiyatifinde yer alan, yurt içi ve dışı pek çok karma ve solo sergiye katılan Fulya Çetin halen Olimpos’ta yaşıyor.
Gülden Bostancı’nın verdiği bilgiye göre, Olimpos’ta giderek genişleyen bir sanatçı topluluğu var.
Pera Müzesi’nde henüz görme fırsatını bulamadığım ‘Gelecek Hatıraları’ başlıklı karma sergide işi olan Taner Ceylan, Gaziantep’te GAGİAD Kültür Sanat festivaline katılan Alp İşmen, Sinan Demirtaş Olimpos’a gönül veren ve buradan üreten sanatçılardan bazıları.
Heykeltraş Ali Savcı da atölyesini Olimpos’a taşımaya hazırlanan başka bir sanatçı.
“Sanatçılar büyük şehirlerden alternatif yaşam alanları arayışları içerisinde. Olimpos şu anda en gözde yer” diyor Bostancı.
Tabii Antalya’da nüfusları hayli yüksek olan yabancılar ve son dönemlerde Ruslar nedeniyle kiraların jet hızıyla artışı ve genç sanatçıların da kirayı karşılayacak durumda olmayışları başka bir faktör.
SANATÇI KİTABI BRITISH MUSEUM’DA
Fulya Çetin’e dönersem, Mimar Sinan mezunu sanatçının ‘Dağların Taşların Ağırladığı Gün’ ve ‘İz’ başlıklı iki defteri bir süre önce British Museum’in koleksiyonuna dahil edildi ve halen devam eden sergide gösteriliyor.
Den Art’taki ‘Ölüm Yokmuş’ sergisinde yer alan yirmiye siyah beyaz ağırlıklı eserlerini “domestos” dahil farklı malzemelerle farklı tekniklerle üretmiş.
Ayrıca seramik eserleri, suluboya çiçek resimleri de var.
Sanatçı, eserleri için kendi bahçesinden topladığı katır tırnağı, eğrelti otu, dallar ve sayısız yerli bitkiden yararlanmış.
Sanat kuramcısı, öğretim üyesi ve yazar Zeynep Sayın serginin önsözünde kaleme aldığı yazıda, sanatçının yerli bitkilerin dilini öğrendiğini, bunları kağıda, kumaşa işlediğini yazmış.
İstanbul’dan özellikle Fulya Çetin’in sergisini görmeye gelen sanatseverlerin olduğunu söyleyen Gülden Bostancı’ya göre Antalya’da değerli koleksiyonerler var ama henüz sayıları pek fazla değil.
Oysa Antalya dünyanın önde gelen konsept otellerin, vizyon sahibi turizmcilerin olduğu bir şehir.
Daha sonra değineceğim Lara Barut Collection, Akra, Nirvana gibi oteller bu arada sanata, kültüre yatırım yapanların başında geliyor.
Anladığım Antalya’da sanata yatırım gelişmekte olan bir alan.
Bu arada Gülden Bostancı’nın Den Art galerisi çevrede üreten sanatçıların sık uğradığı bir mek^an.
Benim galeride olduğum sırada İstanbul’da eserleri iyi koleksiyonlarda olan genç sanatçı Baran Kurtoğlu da galerideydi.
Taner Ceylan, Ordu’da Fata Morgana Sergisine hayran kaldığım Alper Aydın Fulya Çetin’in sergisi nedeniyle galeriye uğrayan başka isimler.
GÜNCEL SANATTAN ARKEOLOJİYE GEÇİŞ
Gülden Bostancı’dan sonra Antalya Tanıtım Vakfı Başkanı Yeliz Gül Ege ile buluşuyoruz.
Ama nerede?
Den Art Galeri’ye oldukça yakın Bülent Ecevit Merkezi’nde arkeolog Prof. Dr. Fahri Işık’ın ‘Batı Uygarlığını Anadolu’da Yaratanlar: Luviler ve Hititler Konferansı’nda.
Yaşadığımız toprakların kültürel çeşitliliği o kadar engin ki güncel sanattan bir anda arkeolojiye geçiş yapıyorum.
Arkeolojiye merakım nedeniyle konferans gökten düşen bir armağan bana.
Halen Patara kazılarını yürüten Fahri Işık’ın eşi Prof. Dr. Havva İşkan Işık, Yeliz Gül Ege ile birlikte konferansı izliyoruz.
Prof. Işık’ın şu önemli tezi savunuyor: “İyon Uygarlığı Helen değildir. Atina’dan gelmemiştir. Yerli bir Anadolu Uygarlığıdır. Hitit ve Luvilerin devamıdır”.
Bu tezini arkeolojik bulgularla kanıtladığını söyleyen Prof. Dr. Fahri Işık zaten bununla ilgili bir kitap da yazmış: ‘Uygarlık Anadolu’dan Doğdu’.
Oldukça etkilendiğim konferanstan sonra Yeliz Gül Ege ile birlikte Antalya’nın kültür hayatında önemli bir yeri olan müzik prodüktörü Kadir Dursun ile buluşuyoruz.
Kadir Dursun’u Fazıl Say’ın menajeri olduğu yıllardan tanıyorum.
Say ile birlikte çıktıkları Anadolu turnelerinin bazılarına katılmıştım.
Dursun, Antalya’da uzun yıllar genel yönetmenliğini Fazıl Say’ın yaptığı piyano festivallerini düzenlemişti.
Şimdi büyük ses getiren, aylarca öncesinden biletleri tükenen Akra Caz Festivali’ni düzenliyor.
ANTALYA’DAN KAÇIRILAN ESERLER PEŞİNDE
Vakıf, 2017 yılında ‘Eserler Evinde Güzel’ projesi çerçevesinde Antalya’dan kaçırılan eserlerin geri getirilmesi için büyük bir kampanya başlatmış.
Change.org’da devam eden kampanyanın pek çok ayağı var.
Mesela, kampanya çerçevesinde yabancıların da dikkatini çekmek için alana kaçırılan eserlerin maketleri konmuş.
Yeliz Ege Gül’e göre, 19. Yüzyıldan itibaren kaçırılan eserlerin yanı sıra halen Antalya’dan tarihi eser kaçakçılığı devam ediyor.
Vakfın bu arada yaptığı en güzel işlerden biri antik sit alanlarının yanı başındaki köylerin çocuklarını kültürel mirasla ilgili eğitmek.
Amaç çocukların hemen yanı başlarındaki değerleri öğrenmeleri, bu topraklara ait olduklarını bilmeleri.
Bu proje kültürel mirasın korunması adına önemli beni heyecanlandıran ve bence tüm antik sit alanlarında uygulanması gerekiyor.
ŞEHRİN EN ÖNEMLİ SANAT KOLEKSİYONU NEREDE?
Yeliz Gül Ege ve Kadir Dursun’un yanından ayrıldıktan sonra istikamet Lara Barut Collection Oteli.
Otelin zengin sanat koleksiyonunu duymuştum ama doğrusu bu kadarını beklemiyordum.
1970’lerde henüz turizm emekleme döneminde iken Side’de ilk otelini açan Ali Barut’un üç oğlundan biri Ahmet Barut’un sahibi olduğu otelde çeşitli dönemlerden o kadar sanatçı var ki.
Adının koleksiyoner olarak anılmasını istemese Ahmet Barut çok iyi bir koleksiyoner.
Tesadüf Gaziantep’te tasarladığı müzelerden etkilendiğim Cihan İşbaşı otelin marka danışmanı, kreatif direktörü.
Oteli birlikte geziyoruz.
Otele girer girmez bahçede Tuğrul Selçuk’un Likya Kraliçesi heykeli karşılıyor.
Yine otele girmeden Özgür Turan’ın Tanrıçalar maskeleri.
Zeynep Eren’in yine otelin çevresindeki Ana Tanrıçalar heykelleri.
Lobinin arkasında Ekrem Yalçındağ, asansörden inen çıkanların görmesi için en son alınan sanat eseri Seçkin Pirim.
Seçkin Pirim özellikle otele davet edilmiş ve eseri otel için yapmış, yerini de kendisi belirlemiş.
Haluk Akakçe’nin ünlü ayısı, Kezban Arca Batıbeki’nin önünden geçerek girdiğimiz restoranlarda, Süleyman Saim Tekcan ve ilk kez gördüğüm Canan Tolon, Ömer Uluç, Günnür Özsoy, Osman Dinç, Burhan Doğançay, Bülent Erkmen gibi sanatçıların küçük ebatlarda seramik çalışmaları.
Ahmet Barut anlaşılan bir karma sergiden hepsini almış.
Osman Dinç’in ayrıca heykeli de var.
Açıkcası bunca sanatçıyı bir arada görmekten nereye bakacağımı şaşırdım.
Düşünün ki, otelin bünyesindeki Bayou Vilları’nın her odasında sanat eserleri var, örneğin genç sanatçı Banu Tesal.
ÇAĞDAŞ GENÇ SANATÇILAR BULUŞMASI DÜZENLİYOR
Öte yandan Lara Barut Collection beş yıldan beri Çağdaş Genç Sanatçılar Buluşması düzenliyor.
Bu yıl Hakan Kürklü küratörlüğünde, ressam Recep Batuk’un onur konuğu olduğu etkinlikte 10 yetenekli genç sanatçı 10 gün boyunca burada ürettikleri eserleri otelin ziyaretçileriyle paylaştı.
Otel beş yıldan beri yılda bir kez usta ressamların gözetiminde üreten genç sanatçıların bazı eserleri de koleksiyonuna katmış durumda.
Heykelden, resme, dijital sanattan enstalasyona sanatın farklı disiplinlerinde eserlerle yıllardan beri koleksiyonu büyüten Ahmet Barut otelin “sanat oteli” olarak anılmasından yana değil.
“Bir sanat oteli hayali aklımızın bir köşesinde. Zamanı geldiğinde mimarisinden, dekorasyonuna yani tümüyle bir sanat yapısıyla ziyaretçilerimizi ağırlamak isteriz” diyor.
Anıtkabir ziyareti, Cumhuriyet Balosu gibi etkinlikleri kapsayan ziyarette BigChefs’in Cumhuriyet’in 100. Yılına denk getirdiği 100. Şubesinin açılışına da katıldık.
Açılışta bir sürpriz de bizi bekliyordu.
Gamze Cizreli’nin yeni satışa sunulan kitabı ‘Ateşle Oynayanların’ ın lansmanı.
16 yıl önce Ankara’da başladığı girişimcilik serüveninde, BigChefs’i Belçika, Almanya, Azerbaycan, Kazakistan, Kuveyt, Suudi Arabistan’a taşıyarak bir dünya markası haline getirmeyi başaran Gamze Cizreli’nin kitabı bir solukta okunacak nitelikte.
ODTÜ mezunu Gamze Cizreli, Ankara’da bir Amerikan şirketinde çalışırken, gastronomiye nasıl gönül verdiğini, gündüzleri şirkette geceleri ise bir lokantada çalışarak hayalini gerçekleştirdiğini anlatıyor.
Müthiş bir başarı hikayesi, içten sımsıcak cümlelerle anlatılmış.
Başarı diyorum ama Cizreli’nin başarısızlıkları da var kitapta.
Özellikle genç girişimcilerin okuması gereken bir kitap ama herkese hararetle tavsiye ediyorum.