Annenizin merkez bankası

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Merkez bankaları son kredi verici (lender of last resort) ve banknot çıkarma tekeline (seigniorage) sahip olduklarından para politikasının da yürütücüsüdür. Bu gücü nedeni ile de geçmişten bugüne merkez bankaları her zaman tartışılan kurumlar arasında oldu. 2008 krizi sonrası uygulanan genişlemeci para ve maliye politikaları ile birlikte bu tartışma daha da arttı, salgın ile birlikte de adeta tavan yaptı.

Biraz eskiye dönelim. 1980’li yıllarda dünya ekonomisinin enflasyonist krize girmesi ile merkez bankalarının yasal, amaç ve araç bağımsızlığı öne çıktı. Birçok ülke de bu sağlandı, yaklaşık 30 ülkede de bunun yanında para politikası kurala dayalı hale geldi ve merkez bankalarının tek hedefi fiyat istikrarını sağlamak oldu. Taylor kuralına dayalı (enflasyon hedeflemesi) para politikası basit işleyen bir denklem olmasına karşın, birçok ülkede olumlu sonuç verdi. Örneğin Türkiye’de 2003 yılında örtük, 2006 yılından itibaren de açık enflasyon hedeflemesine dayalı program ile 40 yıl sonra enflasyon tek rakamlara geldi.

2008 krizi ile birlikte merkez bankaları aynı zamanda istihdamı koruyucu politikalar üretti. Örneğin krizin daha başında ABD Merkez Bankası (Fed) “Paycheck Protection Program Liquidity Facility” ile küçük işletmelere kredi sağlayarak onların likidite darlığına düşerek batmalarını engelledi.

Bugünlerde merkez bankalarına başka işlevler yüklenmesi konusunda yeni bir söylem gelişmeye başladı. Bu söylemin başını çekenler arasında Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, Fed üyesi Lael Brainard bulunmakta. İstenilen artık merkez bankalarının gelir eşitsizliği ve iklim değişikliğini de göz önüne alan yeni para politikaları uygulaması. Bunun için de merkez bankalarına “artık annenizin bankası” olamazsınız denilmekte. Bu slogan benzeri söylem bizde eski zamanlarda bir margarin reklamında kullanılıyordu “siz hala annenizin yağını mı kullanıyorsunuz” diyerek.

Tartışma sürerken ABD’li İktisatçı Barry Eichengreen, bu konuda Project Syndicate’de 9 Şubat’ta “New-Model Central Banks” başlıklı bir makale yayınladı ve merkez bankalarına biçilmek istenen yeni rolü anlattı. Eichengreen makalesinde bu değişimin zorunluluğunu ve gerekliliğini anlatmak için “merkez bankacıları güvertede acil bir durum karşısında ranzalarında sessizce uyuyamazlar” düşüncesinde olduğunu yazdı. Eichengreen yazısında bu saptamasına rağmen merkez bankalarının para politikası uygulamasında hedeflerinin sayısının artmasının riskler doğurabileceğini de özellikle vurgulamakta.

Bu sakıncaları en aza indirmek için merkez bankaları varlık portföylerinde kendilerini iklim riskine maruz bırakan finansal kurumlara daha sıkı sermaye ve likidite gereklilikleri uygulayabilir. Yine merkez bankaları iklim değişikliğine yönelik yatırım yapan firmalar için verilen krediler için farklı reeskont faiz oranı uygulayabilir ve /veya bu kredi tutarları kadar mevduattan daha düşük kanuni karşılık oranı uygulamasına gidilebilir. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak öncelik bu fikrin genel kabul görmesi. Yakın dönem de ECB’nin bu yönde adım atması diğer merkez bankaları için de örnek olabilir.

TCMB’de politika farklılaşmasını düşünmeli

Merkez bankalarına yeni roller üstlenmesi elbette hükümetlerce desteklenmeli. Bunun yanında enflasyonun ülkede sorun olmaktan çıkmış olması gerekir. TCMB ne yazık ki hala enflasyon ile mücadele etmekte. Türkiye AB ülkeleriyle kıyaslandığında çok yüksek enflasyon oranına sahip. AB’de ortalama enflasyon oranı %0,7, Euro Bölgesi’nde %0,3, en yüksek enflasyon oranına sahip olan ülke ise %3,7 ile Polonya.

Bu oranların nedeni diğer gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının para politikasındaki değişime TCMB’nin ayak uydurması şu an için mümkün değil. Ancak bu değişim ihtiyacı AB’nin olası talebi doğrultunda beklenenden daha kısa süre sonra ortaya çıkabilir. Doğal olarak değişim için siyasi erkin de ekonominin de inşaat sektörü dışında bir uzun vadeli vizyonunun olması gerekir. Olur mu? Geçen 19 yılı düşündüğümde umudum yok.

Okuma Önerisi: İktisat ve Toplum Dergisi, Şubat 2021, Salgının İzleri Başlıklı Sayısı

Tüm yazılarını göster