Son 2 haftada gerek maliye, gerekse de para politikası ile ilgili tamamı sıkılaştırıcı yönde kararlar alındı. Benzer bir şekilde 3 gün önce BDDK tarafından bireysel kredilere ilişkin olarak gene sıkılaştırıcı (kredi şartlarını zorlaştırıcı, erişimi sınırlandırıcı ve maliyetlerini yükseltici) yönde bir takım makro-ihtiyati tedbirler devreye sokuldu. İlerleyen dönemde bu tedbirlerin daha da genişletilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Son makroihtiyati tedbirlerin ağırlıklı olarak bireysel krediler üzerinde yoğunlaşmasının ana sebebi bu tür kredilerin Türkiye’nin Ödemeler Dengesi pozisyonuna en çok zarar veren (=cari açığı en çok artıran) krediler olmasıdır. Öte yandan, bu krediler alım gücü çok ciddi şekilde düşen hanehalklarına eksi faizli finansman imkanı sağlayarak az da olsa düşen geliri telafi edici ve refah artışı yanılsaması sağlayıcı bir etki de yapıyordu. (Mamafih, enflasyon vergisinden en çok darbe yiyen gruplarla bireysel kredilere erişimi olup ve de örneğin spekülatif nedenlerle otomobil alanlar aynı gelir grubunda değiller. Birinci grup alt ve alt-orta sınıflar iken, ikinci grup orta ve orta-üst sınıflar.)
Otomobil demişken şu verileri de paylaşalım: Senenin ilk yarısında 14 milyar dolar otomotiv (taşıt araçları artı yedek parça vs.) ithalatı oldu. Bu bedel olarak anormal derecede yüksek bir rakam. Şöyle ki son 10 yılın ilk 6 ay otomotiv ithalatının ortalaması sadece 7.7 milyar dolar! Gümrük Birliği nedeniyle doğrudan ithalatı kontrol altına alamıyoruz. Ancak, en azından talebi azaltıcı tedbirler alınması elzem. Tabii, diğer talebi azaltıcı tedbir de döviz bazında hâlâ düşük kalmış pompa fiyatlarının daha da artırılması olacak. (Bu aynı zamanda daha adil bir vergi çünkü ulaştırmada toplu taşıt kullananlara etkisi daha düşük. Öte yandan, gıda başta olmak üzere ilişkili diğer sektörlere yansıması ise pek de adil değil.) Otomotiv konusundaki olumlu istatistik ise ilk 6 ayda dış ticaret dengesinin 1.2 milyar dolar fazla vermiş olması.
Kararlara ve kararlara yönelik ilgili mercilerin beyanatlarına baktığımızda karşımıza hep kilit bir kelime çıkıyor: “kademeli”. Bu yaklaşımdan ilk vardığımız sonuç enflasyonla savaşımda İngilizlerin “cold turkey” (uyuşturucuyu bir anda kesmek) olarak tabir ettikleri bir yaklaşımın benimsenmemiş olduğudur. Zaten, 2 seneye yakın bir süredir TL faizi düşük tutma mecburiyeti yüzünden alınan dolambaçlı tedbirler piyasaları o kadar bozmuş vaziyetteydi ki, herhalde kimse de radikal kararlar alınmasını (ör: para politikası faizinin bir anda 12 ay sonrası enflasyon seviyesi olan yüzde 60’lara çıkarılması) beklemiyordu. (Bu arada MB’nin 23 Temmuz tarihli son Piyasa Katılımcıları Anketi’ndeki “katılımcılar” la ilgili de 2 çift sözüm olacak. Bu katılımcılar acaba hangi hesaplama ile bu sene sonu enflasyonunu yüzde 44, 12 ay sonrasını ise yüzde 33 olarak bekliyorlardı? Belki bu katılımcıların ismen yayınlanması tahminleri daha “rasyonel” bir yere çekecektir.)
Bu kademeli yaklaşım ile ilgili en büyük eleştiri ise yüzde 17.50’lik para politikası faizi ve piyasadaki TL bolluğu (Haziran başında piyasayı 690 milyar TL fonlayan MB haftabaşı itibariyle 127 milyar TL borç alıcı konumdaydı) ile tasarruf sahibinin nasıl tekrar TL’ye geri döneceği sorusu. TL mevduat faizleri son bir ayda değil artmak, yüzde 42’den yüzde 30’a gerilemiş durumda. (Dün baktığımda en yüksek mevduat faizi yüzde 35’i geçmiyordu.) Unutmayalım ki, TL tekrar yatırımcı gözünde reel getiri sağlayan bir enstrüman olarak görülmediği sürece piyasaları dengelemek ve enflasyonu kontrol altına almak mümkün olmaz.
Bir de her fırsatta vurgulamaya çalıştığım şu olgu var: Geçmiş 5 seneye baktığımızda hükümetin ekonomi politikasında o kadar gelgitler oldu ki, yerli ve yabancı yatırımcıları bu sefer işler rasyonel ve öngörülebilir bir şekilde yürütülecek fikrine ikna etmek zor oluyor ve bir süre daha zor olmaya da devam edecek. Politikanın “kademeli” olması da “bu kademelerin basamakları ne, ve hangi noktada kademeler sonlanacak?” sorularını akla getiriyor. Bu da (her ne kadar CDS primleri önemli oranda gevşediyse de) bir süre daha Türkiye’nin üstlenmesi gereken ekstra bir “risk” priminin var olacağı anlamına geliyor.