Bir Olay
Yine bir kış günüydü. Epey kar yağmıştı. Yetkililerden “Mecbur kalmadıkça evden çıkmayın” duyuruları yapılmıştı. Biz de çıkmamıştık. Ancak bankada işimiz vardı. Henüz internet bankacılığı da gelişmemişti. Karlar erimeye başlayınca Etiler’deki banka şubesine gitmek üzere yola çıktık. Ana yollar temizlenmişti. Ama ara sokaklarda hala kar vardı. Gittiğimiz banka şubesi bahçe içinde iki katlı bir bina idi. Bahçe, araba parkı için kullanılıyordu. Bahçe, caddeden yüksekte kaldığı için caddeye yirmi-otuz derecelik bir yolla bağlanıyordu. Sinyal verip yola bu yola girdik. Ancak yolun yarısında araba patinaj yapmaya başladı. Çünkü yol henüz temizlenmemişti; yerde kar vardı. Bir iki denemeden sonra burnuma yanık lastik kokusu gelmeye başlayınca girişimimden vazgeçip geri geri caddeye çıktım. Bütün ara yolların da bu durumda olduğunu tahmin etmek zor değildi. Dörtlüleri yakarak mecburen arabayı ana caddeye park edip koşarak şubeye girdim.
Arabayı çalışır durumda bırakmıştım. Eşim de arabada kalmıştı. Bankadaki işim uzun sürecek bir işlem değildi. Ancak gelin görün ki, içerde sıra vardı. Müşteri hizmetlerini aradığınızda o çok duyduğunuz “Diğer” müşterilere hizmet veriyorlardı. Ne yapalım başa gelen çekilir deyip beklemeye başladım. Ama beklemeyi dışarıyı görecek şekilde cam önünde yapıyordum. Gerçi araba içinde eşim vardı ama, yine de arabanın çekilme tehlikesine karşı bir gözüm de cadde de idi Baktım şube güvenlik görevlisi de yanımda dikiliyordu. O da dışarıyı seyrediyordu.
Bankodaki kuyruk hızlı erimiyordu. Kardan fırsat bulup bankaya gelebilenler sanki birikmiş haklarını alıyordu. Sıcak şube de bulmuşken tüm bekleyen banka işlerini yaptırıyorlardı. Sıra bana gelmedi ama, görünen o ki, bir müşteri daha geldi. Hem de lüks bir araba ile. Gözlerim bahçeye giden yola odaklandı. Baktım ki, güvenlikçi de aynı şeyi yapıyor. Birden gözümün önünde canlandı. Güvenlikçi benim arabayı da böyle gözlemiştir diye düşündüm. Lüks araba bizim kaygan yola sardı. Ama onun nefesi de yetmedi. Derken arka tekerlekler sulu buz kokteyli püskürtmeye başladı. Sonunda bu yeni gelen müşteri de pes etti ve geri geri inerek caddeye çıktı ve bizim arabanın arkasına park etti. Güvenlik görevlisinin yüzüne baktım. Arabanın bahçeye çıkamamasından dolayı sanki gözlerinde bir sevinç vardı. Belki de kendi kendine sabahtan beri “Çıkacak/çıkmayacak” bahsi oynuyordu. Saat on bire geliyordu. Epey oynamış ve epey de kazanmış olmalıydı. Merakla baktığımı görünce içindeki sevinci dillendirdi. ”O da çıkamadı” dedi. Sesinde bana da bir teselli verir gibi bir ton vardı. Sanki “Siz çıkamamıştınız ama, üzülmeyin; bu lüks ve güçlü araba bile çıkamadı” der gibiydi. Güvenlikçiye “Peki neden bu yol temizlenmemiş?” diye sordum. . Güvenlikçi gayet rahat biçimde “Temizlikçi gelmedi” dedi. Ses tonu ve ifade biçimi öylesine rahattı ki. Sanki karşıdaki banka şubesinden söz ediyordu. Aslında söz konusu yolun temizlenmesi, öyle mesele yapılacak bir iş de değildi. Bir delikanlı bu işi en fazla on dakikada hiç zorlanmadan yapabilirdi. Sıra bana gelmişti. Tahmin ettiğim gibi işim kısa sürdü. Biter bitmez de arabama koştum. Yeni bir müşteri de arabası ile karlı yola giriyordu. Geriye dönüp baktım. Güvenlik görevlisi, “Çıkar/çıkmaz” bahsini oynamaya hazır bekliyordu.
Bir yorum
Yukarda anlattığım olaydaki güvenlik görevlisi çok önemli bir şeyi bilmiyordu; bankanın amacını, şubeyi şube yapan şeyin müşteri olduğu gerçeğini. Müşterilerin yaşadığı zorluğa bu nedenle kayıtsız kalıyordu. Aslında bu tip yaklaşımlara organizasyonlarda çok sık tanık oluruz. Güvenlikçi, görebileceğimiz tek örnek değildi.
Evet, iş bölümü dediğimiz mekanizma ile ana büyük iş küçük parçalara ayrılır ve her bir parça da bir kişiye görev olarak verilir. Her küçük iş, büyük işin bir parçasıdır; büyük amaca hizmet eder. Ama işin bir parçasını yapan kişi ana amaca kayıtsız kalmamalıdır. Bir futbol takımı düşünün. Top kaleye girmek üzere, orada da sadece forvet oyuncusu var. Kaleci kalesinden çıkmış durumda. Forvet oyuncusu “Valla kalenin bekçisi, kaleci. Kalesinden çıkmıştı, şu ana kadar gelmedi. Ben bu topa dokunmam” diyebilir mi? Çünkü yenilecek golün, yalnız kalecinin değil, tüm takımın olduğunu bilir.
İşletmelerde çalışanlara ya yazılı görev tanımı verilir. Ya da bu iş sözlü yapılır. Kişinin hangi işlerden sorumlu olduğu ayrıntılı olarak anlatılır. Ama ana amacın ne olduğu çoğu kez anlatılmaz. Çalışanların bu konuda bilinçlenmesi sağlanmaz. Çalışanlara işletmenin amacının ne olduğu iyi anlatmak gerekir. “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh da tüm şirkettir” ilkesinin çalışanlara benimsetilmesi gerekir.