Trinity test’i başarı ile sonuçlanmıştı; bomba çalışmıştı. Enerjisi 24,8 kiloton dinamite (TNT) eşitti. Çölün kumu erimiş ve hafif yeşil “trinite” denen cama dönüşmüştü. Patlama sırasında çevredeki dağlar 2-3 saniye süre ile gündüz ötesi bir ışıkla aydınlamıştı. Işık üç eyaletten görülmüştü. Işığın rengi mordan yeşile, yeşilden beyaza dönüşmüştü. Şok dalgaları 160 km uzakta hissedilmişti. Mantar bulut 12 km yüksekliğe kadar yükselmişti. Bombanın gücü görülmüştü.
Ertesi sabah J. Robert Opennheimer evden işe giderken kendi kendine mırıldanıyordu “Zavallı küçük insanlar” (Those poor little people). Küçük insanlar olarak Japonları kastediyordu. Çünkü Japonya’ya atılacak bombanın o küçük insanlara neler yapacağını biliyordu. Hâlbuki Los Alamos’taki yarış Almanlar’a karşı başlamıştı. Bu, “Hitler bombayı yapmadan biz yapalım” yarışı idi. Ama Almanlar yapamamıştı. Sovyet güçlerinin Berlin’e girmesi ile Almanya’nın yenilgisi kesinleşmişti. Hitler 30 Nisan 1945 tarihinde karısı Eva ile sığınakta intihar etti ve Almanya 7 Mayıs 1945 günü kayıtsız şartsız teslim oldu. Karşı cephede çarpışan bir Japonya kalmıştı. Oradan da savaşı bitirmek istediklerine dair haberler geliyordu.
Bu korkunç silahı Japonlara karşı kullanmaya gerek var mıydı? Ama siyasi ve askeri otorite bunu istiyordu. Orada da en önemli faktör, Sovyet Rusya’ya bu gücü göstermekti. Öbür taraftan diş macunu tüpten çıkmıştı; tekrar geri tıkmak mümkün değildi. Yapılan atom bombası için de süreci tersine döndürmek mümkün değildi; bomba kullanılacaktı. Opennheimer’ın amacı ise bir daha böyle bir kullanım olmasın diye bombanın yaratacağı feci yıkımı insanlığa göstermekti. Sonunda bir bomba Hiroşima’ya (6 Ağustos 1945) ve bir bomba da Nagasaki’ye (9 Ağustos 1945) atıldı. 15 Ağustos'ta ilan edilen ve resmi olarak 2 Eylül 1945 günü imzalanan Japonya'nın teslimiyet belgesi ile II. Dünya Savaşı sona erdi.
Gazeteler başlık attı “Savaşı fizikçiler bitirdi” diye. “Fizikçiler, Superman’in pelerinini giymeli” dediler. “Modern Prometheuslar Olimpos Dağını tekrar basıp Zeus’un yıldırımını geri getirdi”. diye yorumlar yapıldı. Bütün bu fizikçilerin Zeus’u ise J. Robert Opennheimer idi. Piposu, “pig-pie” şapkası ve kendine özgü tavrı ile uluslararası bir ikon olmuştu. Başarı ile bitirdiği projesi ile on binlerce “Zavallı Küçük İnsan”ın ölümüne neden olmuştu. Ama “Modern Prometheus” şimdi yeni bir role soyunmuştu. Bu ortaya çıkan korkunç gücün uluslararası arenada kontrol altına alınması için çaba harcayacaktı. İkinci Dünya Savaşı muzaffer komutanı General Dwight D. Eisenhower’a gazeteciler üçüncü dünya savaşının nasıl olacağını sorduklarında “Üçüncüyü bilmem ama, Dördüncüsü taş ve sopalarla olacak” demişti. İşte Opennheimer’ın çabası bunu önlemek içindi.
Modern Prometheus, Superman pelerinini giyip rolünü oynamaya başladı. Sistem ile ilk çatışmasını dönemin Başkanı Harry S. Truman ile yaşadı. Ekim ayının 25’inde (1945) Beyaz Saray’a çağrılmıştı. Başkan, kongreden geçecek bir yasa tasarısı için kendisinden yardım istiyordu. Bu yasa tasarısına göre atom enerjisinin kontrolu orduya bırakılıyordu. Başkan “Önce ulusal problemi tanımlamalıyız, sonra uluslararası” dedi. Bir uzun sessizlikten sonra Opennheimer “ Önce uluslararası problemi tanımlamalıyız” dedi. Bunun anlamı, “Bu silahların yayılmasını önlemek için atom teknolojisinin uluslararası bir denetim altına alınması” idi. Başkan bu çıkış üzerine tartışma yönünü değiştirmek istercesine şöyle bir soru sordu: “Rusya ne zaman kendi atom silahını üretecek? “ Opennheimer “Bilmiyorım” deyince Truman kendi sorusunu kendi cevapladı “Hiçbir zaman”. Öğrencilerine geniş toleransı ile tanınan Opennheimer, otoritenin cahilliğine hiç sessiz kalmamıştı. Bu kez de öyle oldu, patladı “Ellerime bulaşan kanı hissediyorum” dedi. Bu ifade Başkan’ı kızdırdı ve ayağa kalkarak görüşmeyi sonlandırdı. Daha sonra Başkan Truman bir yardımcısına “Bir daha bu S.O.B’yi bu ofiste görmek istemiyorum” diyerek tavrını netleştirmişti.
Opennheimer, Kasım 1945’de Los Alamos’u terk ederek California Institute of Technology(Caltech) hocalığa döndü. Ancak artık hocalık onu tatmin etmiyordu. Bir iş teklifini kabul ederek Princeton’daki “Institute for Advanced Study”nin direktörlüğüne atandı. Burada güçlerinin zirvesinde ve çeşitli disiplinlerden entelektüelleri bir araya getirdi. Önemli bilimsel çalışmaları yönetti ve teşvik etti. 1966 yılına kadar bu görevi yürüttü.
Nükleer araştırmaların ve silahların kontrolu konusunda kurulan Atom Enerjisi Komisyonu (Atomic Energy Commission) Genel Danışma Komitesi’ne Başkan Truman tarafından üye olarak atandı. Danışma Komitesi onu başkan olarak seçti. Bu pozisyonun verdiği siyasal güçle nükleer enerjinin uluslararası kontrolü için lobi faaliyetlerinde bulundu. Hidrojen bombasının geliştirilmesine karşı çıktı. Savunma ile ilgili bazı konularda aldığı pozisyonlar ile bazı hükümet yetkililerinin ve askeri çevrelerin düşmanlığını kazandı.
İkinci Dünya Savaşı sona ermiş, Almanya ve Japonya düşman olarak saf dışı bırakılmıştı. Bu kez düşman cephesine komünizm ve Sovyetler alınmıştı. Atom bombası ile ABD askeri üstünlüğü elde tutuyordu. Ancak 1949 Ağustos’unda Sovyetler de ilk nükleer bomba denemelerini başarı ile sonuçlandırınca bu tekel kırılmış oldu. Artık havada “Soğuk Savaş” rüzgarları esiyordu. Wisconsin Senatörü Joseph R. McCarthy, Lincoln’ün doğum günü kutlamasında (9 Şubat 1950), Cumhuriyetçi Kadın Klübünün Wheeling’teki toplantısında şöyle konuşuyordu: “Bugün komünist ateizm ile hristiyanlığın savaşının içindeyiz. Yerli hainler Amerika’nın bu soğuk savaşı kaybetmesine neden oluyorlar. Bugün Devlet Bakanlığı’nda görevli tüm komünist parti üyelerini saymaya zamanım yok. Ancak bunlardan 205 kişisinin bulunduğu bir listeyi şu an elimde tutuyorum.” (Bir zamanların İç İşleri Bakanı’nın ifade ettiği, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nde işe alınmış teröristlerin listesi gibi (!)). Amerika Birleşik Devletlerinde böylece bir cadı avı yaşanmaya başlıyordu, 50’li yılların başlarında. Bu aydın düşmanlığı birçok kişinin canını yaktı. İşte pusuda bekleyen Opennheimer’ın da düşmanları böyle bir ortamda ortaya çıktılar. Opennheimer komünistlik ve hainlik suçlaması ile yargılandı( The Oppenheimer security hearing conducted by the United States Atomic Energy Commission(AEC))
Yargılama olayını tetikleyen, Federal Araştırma Bürosu (FBI) Başkanı Hoover’a 7 Kasım 1953 tarihinde yollanan bir ihbar mektubu oldu. Bunu yapan, ABD Kongresi Atom Enerjisi Karma Komitesi Başkanı idi. Mektup, J.Robert Opennheimer’ı büyük bir ihtimalle Sovyetler Birliği ajanı olmakla suçluyordu. Başkan Eisenhower, buna ihtimal vermedi ama Opennheimer ile devlet ve askeri sırlar arasına bir duvar çekilmesi kararını aldı.
Atom Enerjisi Komisyonu (AEC) Başkanı Lewis Strauss da pusuda bekleyenlerdendi. Kendisi de bir Yahudi olan Strauss fizik okumak istemişti, ama üniversiteye gidememiş, okuyamamıştı. Ancak iş yaşamında başarılı bir kariyer çizgisi izlemişti. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’da nükleer silahların ve nükleer gücün gelişmesi için büyük çaba harcamıştı. Eisenhower’ın seçim kampanyasına önemli finansal katkılarda bulunmuştu. Başkan Eisenhower onu Atom Enerjisi Komisyonu başkanlığına kadar getirmişti. Amerikan Kongresi’ndeki bir oturumda J. Robert Openheimer bu amatör fizikçiyle alay etmiş, onu küçük düşürmüştü. Yarı cahillerin bilgili insanlara karşı olan hıncı Strauss’ta da fazlası ile mevcuttu. Opennheimer’dan nefret ediyordu. Ona karşı FBI Başkanı Hoover ile işbirliği yaptı. Başkan Eisenhover’ın yukarda sözü edilen kararı almasında büyük rol oynadı. Bu karar çıkar çıkmaz da Opennheimer’ın “Güvenlik iznini” (Security Clearance) askıya aldı. Ve ondan AEC’den istifa etmesini istedi. Ancak Opennheimer istifa etmeyeceğini söyledi ve duruşma talep etti. 1954 yılı Nisan ve Mayıs aylarında duruşması yapıldı.
Opennheimer, hiç bir zaman Komünist Partisi üyesi olmamıştı. Ama kardeşi, karısı, eski sevgilisi başta olmak üzere yakınları Komünist Partisi üyesi olmuşlardı. Kendisinin de Komünist Parti üyesi olması şüphesi ile 1940'ların başından beri FBI tarafından yakın gözetim altındaydı. Evi ve ofisinin telefonları dinleniyor ve postaları açılıyordu. FBI, hakkında sekiz bin sayfayı geçen bir soruşturma dosyası hazırlamıştı. Duruşma sırasında yaşamının tüm sırları, yasak aşk ilişkileri ortalığa saçıldı. Duruşmalar gizli idi, ancak basına sızdırıldı. Kamuoyunda küçük düşürülmesi için her şey yapıldı. Sonunda Kominist Partisi üyesi olduğu ispatlanamadı, ama güvenlik izni (Security Clearance) iptal edildi. Bu durum onun devletin nükleer sırlarına erişimini ve dolayısıyla nükleer fizikçi olarak kariyerine sekte vurdu. Doğrudan siyasi etkisi de elinden alınmış oldu. Ancak Oppenheimer, fizik alanında ders vermeye, yazmaya ve çalışmaya devam etti. 1963 yılında siyasi rehabilitasyon jesti olarak Enrico Fermi Ödülü'ne layık görüldü. Gırtlak kanseri sebebiyle 1967 yılında öldü. 2022 yılında ABD Enerji Bakanı Jennifer Granholm, Oppenheimer'ın güvenlik izninin kaldırılmasına ilişkin 1954 tarihli kararı iptal etti.
J. Robert Opennheimer, teorik fizik konusunda bir dahi idi. Los Alamos’taki atom bombası projesini olağanüstü bir beceri ile iki buçuk yılda başarı ile tamamlayarak etkin ve karizmatik bir lider olduğunu da ispatlamıştı. Çok boyutlu bir entellektüel idi. Olağanüstü bir yabancı dil becerisine sahipti. Çok iyi bir eğitim almış, Yunanca, Latince, Almanca ve Fransızca dillerini öğrenmişti. Fransızca şiir yazardı. Almanya’daki doktora çalışması sırasında birden kafelerde görünmez olmuş, 1,5 ay sonra Dante’yi orjinalinden okuyacak kadar gelişmiş İtalyancası ile ortaya çıkmıştı. Hollanda’ya seminer vermeye gitmeden önce yine kısa bir sürede Felemenkçe öğrenmişti. Berkeley’de Sanskrit öğrendi ve Bhagavad Gita ve Meghaduta gibi edebi eserleri orijinal Sanskrit dilinde okudu. Arabasına Hindu tanrısı Vişnu'nun binek kuşu olan Garuda adını vermişti. Komünizm hakkında Komünist Partisi üyesinden daha geniş ve derin bilgisi olduğu söylenirdi. Örneğin, Karl Marx’ın “Das Kapital” eserini California’dan New York’a yaptığı üç günlük tren yolculuğu sırasında orijinal dilinde satır satır okumuştu.
Evet, elinde “Zavallı küçük insanlar”ın kanı vardı. Ama daha büyük insanlık trajedileri yaşanmasın diye nükleer silahların yayılmasını önlemek amacıyla büyük mücadele verdi. Bu mücadele de ona kendi trajedisini hazırladı.