“Amerika geri döndü...”

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Başlıktaki ifade ABD Başkanı Joe Biden’ın yaptığı ilk uluslararası konuşmanın vurucu cümlesi. Biden, Münih Güvenlik Konferansındaki konuşmasında bu cümleyi bir kez değil, birkaç sefer, üstüne basa basa söyledi.

Biden’ın açıkladığı “geri dönüşün” ilk unsuru, selefi Başkan Donald Trump’ın izlediği ABD’nin içe kapanma politikasının aksine, başta Avrupa olmak üzere, ABD’nin geleneksel müttefikleriyle yakın işbirliğine yeniden başlaması; Nitekim, ABD Başkanı’nın konuşmasında NATO’ya da, Avrupa Birliği ile birlikte çalışmaya da pek çok vurgu vardı.

Amaç demokrasiyi korumak

Konuşmasında bu yakın işbirliği için bir de “amaç” ortaya koydu ABD Başkanı;

Otokrat liderlerin saldırısı altındaki demokratik değerleri korumak;

“Hem ABD’de, hem de Avrupa’da demokratik gelişme saldırı altında” dedi Biden ve hemen ardından “saldırganları” da unutmadı; Çin’i ve Rusya’yı özellikle saydı.

Çin’e karşı durmak için uluslararası ekonomik sistemin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı, “Çin hükümetinin uluslararası ekonomik sistemin temellerini sökmek için yaptığı istismar ve zorlamalara karşı çıkmak zorundayız. Ekonomide herkes, ama herkes, aynı kurallarla oynamak zorunda” dedi.

Rusya’nın ise Batı’nın demokrasilerine “yolsuzlukları adeta bir silah olarak kullanarak saldırdığını” söyleyen Biden, “Rus liderler insanların bizim sistemimizin onlarınkinden daha yolsuzluklarla dolu, ya da en azından onlarınki kadar yolsuzluk içerdiğini düşünmesini istiyor. Ancak bunun doğru olmadığını tüm dünya, hatta Rusya’nın kendi vatandaşları bile biliyor” dedi.

Putin’i konuşmasında ismiyle de anan Biden, Rus liderin projesinin “NATO İttifakı’nı zayıflatmak olduğunu” da vurguladı.

Biden’ın konuşmasındaki vurucu unsurlardan biri de İran’la nükleer anlaşmaya geri dönme isteğini ifade etmesi oldu. Nitekim ABD Başkanı’nın Münih konuşmasının üzerinden daha saatler geçmişti ki, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’la uzlaşmaya vardığı açıklandı.

Türkiye'yi nasıl etkiler?

Biden’ın konuşmasında ipuçlarını verdiği dış politika, Türkiye’yi de etkileyecek gibi görünüyor;

Mesela Putin’in NATO ittifakını zayıflatma çabalarına ilişkin açıklamanın hedeflerinden birinin Türkiye’nin S-400 alımı olduğu neredeyse kesin. ABD Başkanı’nın bu sözleri, Ankara açısından Biden yönetimde kaldığı sürece Washington’la S-400’ler konusunda bir “pazarlık olamayacağı” anlamına geliyor. Kaldı ki, ABD Başkanı tutumunu yumuşatıp pazarlığa oturmaya kalksa bile, Türkiye aleyhine kararları demokrat-cumhuriyetçi ayrımı olmadan büyük çoğunlukla alan ABD Kongresi’ni ikna etmek imkansız gibi. Belli ki Biden yönetimi S-400’ler konusundaki baskıyı arttırarak sürdürecek.

Yine konuşmada Türkiye’yi etkileyebilecek bir başka unsur Biden’ın demokratik değerlere yaptığı vurgu olacak gibi; Belli ki Biden Ortadoğu’da “coğrafi konumuna”, “petrol zenginliğine”, ya da “ABD’deki güçlü lobilerine” güvenen bölge ülkelerinin, bunları kullanarak insan hakları ve demokrasiyi geriye götüren adımlar atmalarına başkanlığı boyunca ses çıkarmaya devam edecek.

Bunun ilk işaretleri ABD Başkanı’nın yemin ettikten sonra dünya liderleri ile yaptığı telefon görüşmeleriyle verildi bile; Biden İsrail Başbakanı Netenyahu ile yemin etmesinin üzerinden bir ay geçtikten sonra telefonla görüştü. Suudi Arabistan’ın fiili lideri olan Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ı aramak yerine, Kral’la görüşmeyi tercih etti. Veliaht Prensi ise Savunma Bakanı Lloyd Austin’e aratarak, “yerini bil” mesajı verdi. (ABD istihbarat kurumlarının Muhammed Bin Salman’ı Kaşıkçı cinayetinden doğrudan sorumlu tutan istihbarat raporlarını bugün yarın Kongre’ye sunmaları, bu raporları kamuya açmaları da bekleniyor).

Türkiye’ye ise ABD Başkanı’ndan hala herhangi bir telefon gelmedi.

Irak'taki NATO askeri sayısı 8 katına çıkıyor; Suriye'de sınıra ABD askeri üssü kuruluyor

Beyaz Saray ile Ankara arasındaki sorun sadece S-400’ler ya da Türkiye’deki demokratik gerileme değil;

Belli ki Biden yönetimi “geri döndük” derken, Trump döneminde boş bırakılan Irak’a da, asker çekilen Suriye’ye de geri dönüyor.

Bunun ilk işareti yine hafta sonu yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısındaki, Irak’taki NATO askeri gücünün 500 kişiden, 4 bin kişiye, sekiz kat arttırılması kararı oldu. İlginçtir bu karar tam da Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki Gara operasyonunu konuştuğu dönemde geldi.

Trump zamanında, Washington’un Irak’ı adeta “boş bırakması” ile Türkiye, Irak’ın kuzeyinde rahatça operasyon yapma, PKK terör örgütüne ağır kayıplar verdirme imkanı bulmuştu. Belli ki, Ankara’nın, NATO asker sayısının-eğitim gücü olarak bile olsa- artması karşısında terörle mücadele operasyonlarını devam ettirebilmek için çok ince bir diplomasi izlemesi gerekecek.

Biden yönetimi, Trump’ın Amerikan askeri varlığını büyük ölçüde geri çektiği Suriye’ye de yeni bir askeri üsle geri dönüyor. Üstelik bu askeri üs, Türkiye’nin hiç istemeyeceği bir yerde, PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG kontrolündeki Haseke yakınlarında, tam Türkiye-Irak- Suriye sınırının kesiştiği noktada yer alıyor. Biden yönetimi bu üsle, PYD-YPG’yi Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olası yeni terörle mücadele operasyonarına karşı “koruyacağı” mesajını vermiş oldu.

ABD uluslararası sistemin “polisliğine geri dönerken”, Washington’la Ankara arasındaki ilişkiler umulandan daha çok gerilecek gibi görünüyor.

Tüm yazılarını göster