Amazon: Kapıdan masa yapan 1,98 trilyon dolarlık şirket

Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

Türkiye operasyonuna başlamasından önce Amazon’un kuruluş hikâyesini dinlediğim Amazon başkan yardımcısı, şirketi kurarken yatırımlar parayı emdiği için Jeff Bezos’un evinden getirdiği kapıyı kendisine masa yaptığını anlatmıştı. Nashville dönüşü bu yazıyı yazarken piyasa değeri 1,98 trilyon dolar olan şirket, bugün ileri teknoloji kullanarak robotlardan akıllı teslimat minibüslerine kadar çeşitli iş araçları geliştiriyor.

Bu yazıyı 13 Ekim’de yazıyorum. 11 Ekim’de Nashville’den Türkiye’ye döndüm. 12 Ekim akşamı Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Tiyatro Sahnesi’nde Ali Poyrazoğlu’nu izledim. Ali, iş dünyasındaki yöneticilere, şirketlerinin değerini korumak için yapmalarını gerekeni göstermek için verdiği eğitimlerin bir benzerini tiyatro bileti fiyatına bizlere sundu. “Ben sizden para almıyorum; bileti satanlar alıyor. Ben sanat için buradayım” gibi sözlerinden, yaşadıkları ortamı anlama konusunda çok daha ayrıntılı bir ders alanlar olmuştur. Dergicilik yaparken, hikâye anlatmanın önemini çok iyi biliyordum; Ali Poyrazoğlu sayesinde bir kez daha hatırladım.

Yıllar önce, Amazon Türkiye daha yokken Amazon’un başkan yardımcılarından biri Türkiye’ye gelmişti ve kendisi ile görüşmüştüm. Bana anlattıklarından hatırladığım, Amazon’un kuruluşundaki birkaç kişiden biri olduğuydu ve bir de masa hikâyesi vardı. Şirketin kuruluşunda gerekli yatırımlar yapılıp para bitince kurucu Jeff Bezos’a masa alacak para kalmamıştı. Bunun üzerine Bezos, evinden getirdiği kapıyı kendisine masa yaparak çalışmaya başlamıştı. Bunu romantik bir hikâye olarak değil, bir önceliklendirme ve bunun sonucunu alma hikâyesi olarak anlatıyorum.

Ne demek istediğimi anlatmak için size bir hikâye daha aktarayım. Yıllar önce bir teknoloji firmasının bir haftaya kadar uzatacağım bir New York gezisi vardı. O zaman çok popüler olan W Hotel’de kalınıyordu. Ben Fortune Türkiye Dijital’i basacağım için sadece bir gün kalabileceğimi söyleyince, ne menem biri olduğumu anlamayan karşı taraf beni alması için havaalanına bir limuzin göndermiş. 75 yaşlarındaki sürücü beni karşılayıp limuzin dediğinde şaka sandım ama sonra hakikaten kendisi ile ancak bağırarak konuşabileceğim uzunlukta bir aracın içinde buldum kendimi. Sohbet ilerledikçe koltuklarda kaya kaya öne yaklaştım çünkü adamın hikâyesi ilgi gerektiriyordu. Emekliliğinde haftanın iki günü, talep olup ararlarsa limuzin şoförü olarak part time çalışıyordu ama yaş haddinden mecburen emekli olmadan önce 40 yıldan uzun süre “grocery” işinde çalışmıştı. Biz o zaman bu işe bakkaliye diyorduk ama aslında bugünün küçük market işiydi. Adam, hayatını verdiği bu işin 250 milyon dolara büyümesini büyük bir heyecanla anlatıyordu. Biz o sıralar Türk Telekom’u 21 yıl işletmesi için Saudi Oger’den 6,5 milyar dolar aldığımızı sandığımız için adamın bahsettiği 250 milyon doların ne anlama geldiğini anlamamıştım. O da para mıydı? Bugün içine düştüğümüz duruma bakınca, o zaman için 1 milyar liranın oldukça altında ciro yapan bu bakkaliye işinin bugünkü yaklaşık 8,5 milyar liralık karşılığının Fortune 500 Türkiye listesinde en büyük şirketler arasında 250 ile 300’üncülük arasında bir yerlerde olduğunu görüyorum.

Ancak hikâyemiz bununla ilgili değil: Haziran 2024 itibariyle açıkladığı son üç aylık bilançoda 147,98 milyar dolarlık gelir ve 13,48 milyar dolarlık net gelir açıklayan Amazon’un şu andaki önemli önceliklerinden biri “grocery”. Şirketin Nashville’deki toplantısında anlattığı beş odak alanından biri demek daha doğru olur. Bu alanlar, geleneksel olarak tanımlanan sektörlerden farklılık gösteriyor ve sosyal bir planın bileşenlerini çağrıştırıyor. Amazon’un en azından çağırdığı medya mensuplarına göstermek istedikleri ile ilgili öncelikler listesindeki beş başlık, alışveriş ve satış deneyimi; sağlık; market (grocery); operasyon ve sürdürülebilirlik şeklinde sıralanıyor.

Bunların her biri ile ilgili derinlemesine bilgi aktarma seanslarına katıldığınızda, meselenin aslında bir toplumun temel ihtiyaçlarının karşılanmasını hedef aldığını görüyorsunuz. Limuzin sürücüsünün hayatı ve hayali ile karşılaştırabildiğim için öne çıkardığım “grocery” konusunun önemi, Amazon’un şu anda bu alanda yaptığı işin hibrit bulut yönetimine karşılık düşmesi. Bunun merkezinde ise Prime üyeliği bulunuyor.

Prime ekseninde büyüyen sistem

Market tarafında Amazon’un yapmaya çalıştığı büyük entegrasyon, şirketin dağıtımını yaptığı genel ürünler ile taze sebze, meyve ve benzerlerini müşteriye birlikte teslim edebilmeye yönelik. Bunu “Amazon market alışverişini müşteriler için nasıl kolaylaştırıyor” başlığı altında özetleyen Amazon’un bu çabasının iki önemli boyutu var. Birinci tarafta, Amazon Fresh, Whole Foods marketleri, Amazon Go, yerel market ve perakendeciler ile amazon.com üzerinden satılan gündelik kullanım ürünlerinin oluşturduğu portföy yer salıyor. Burada fiziksel ve dijital olanın birleştiği fijital bir dünya söz konusu. Bu dünyanın en önemli önceliğini, listenin başında yer alan Amazon Fresh oluşturuyor.

Müşterilerin dijital kanallardan gelen siparişlerin işlendiği depolar ya da sipariş karşılama (fullfillment center) mantığı ile çalışan merkezler, aynı zamanda müşterilerin gelip siparişlerini fiziksel olarak alabildiği noktalar durumunda. Bu depolar, Amazon, Amazon Fresh ve Whole Foods portföylerini birleştirebilmeleri ve online olarak müşterilere uzanabilmeleri ile de bana hibrit bulut kurgusunu çağrıştırıyor. Amazon’un bu kurguyu yaparken Whole Foods deneyiminden faydalandığı su götürmez bir gerçek. Ancak bunu söylerken Amazon’un burada yarattığı deneyimin de altını çizmek gerekiyor.

Whole Foods’u 2017’de satın alan Amazon, o günden bugüne kadar olan dönemde Prime üyelerine 1 milyar doların üzerinde tasarruf sağlıyor. Aynı dönemde Whole Foods’un satışlarında da yüzde 40’ın üzerinde artış sağlanıyor. Her iki tarafı da keskin olan bu kılıcın market alışverişinin geleneksel şeklini, ezberleri bozacak şekilde kesmesi şaşırtıcı olmayacak. Bu gerçekleşirken en önemli unsur; hiç kuşkusuz Prime üyeliği ve bunun üzerinden oluşturula veri havuzu. Amazon’un kendisi de, market alışverişini nasıl daha basit, hızlı ve ulaşılabilir fiyatlı hale getireceğini açıklarken ilk sıraya Prime sadakat programını koyuyor. Amazon formülünün diğer bileşenlerini, dünya standardında lojistik, market (grocery) uzmanlığı, yerel perakendeci marketler, Whole Foods marketleri ve inovasyon kültürü olarak sıralıyor.

Teknolojinin bu alanda oynadığı rolü ve inovasyonun sağladığı faydayı anlamak için, şu anda Amazon’un çok önem verdiği robotik ve yapay zekâ adımlarına bakmak yeterli.

İnovasyon kültürünün yeni bileşenleri: robotik ve yapay zekâ

Amazon Robotics Başkan Yardımcısı Scott Dresser, müşterilerinin siparişlerini karşılamak için kullandıkları robotik sistemlerin yıllara yayılan inovasyonun sonucu olduğunu ve çalışanlara yardımcı olmak amacıyla geliştirildiğini söylüyor. Bu robotik sistemlerin önemli özelliği, üst düzeyde entegre çalışabilen bir suit yani portföy oluşturabilmeleri. Amazon böylece, kendi deneyimine dayanarak geliştirdiği bu benzersiz robotik sistemleri, inşa ve test ettikten sonra hızla ölçeklendirebiliyor. Bu ölçeklendirebilme gücü, Amazon’un sürekli yeni nesillerini geliştirdiği sipariş karşılama merkezlerinin ya da depolarının gelişmesinin yakıtını oluşturuyor ve bunun sonuçları da alınıyor.

Bunun sürekli bir gelişme yarattığını ve son olarak yapay zekânın devreye girmesi ile fayda yarattıklarını ifade eden Dresser, “Yapay zekâdaki gelişmeler sayesinde kullandığımız teknolojiler uçtan uca kesintisiz bir biçimde entegre olabilecek ve bu sayede gelecek nesil sipariş karşılama tesislerinde tahminen yüzde 25 verimlilik artışı sağlamamıza yardımcı olacak” şeklinde konuşuyor. Bunun çıktısı, müşterilere teslimatın daha verimli hale gelmesi kadar bunu sağlayan işgücüne de destek olmayı sağlıyor. Robotik sistemlerin yeni nesli, insanlar üzerine kurulu verimlilik artışlarını daha ileri düzeye taşıyacak. Birçok yerde korku boyutu ile anlatılan robotların işe katılmasının sonuçları arasında, siparişin merkezde işlenmesi için gereken süreyi yüzde 25 kısalması ve servis maliyetinin yüzde 25 düşmesi yer alıyor. Robotların ihtiyaçları doğrultusunda güvenilir çalışma, bakım ve mühendislik rollerinde çalışanların sayısı yüzde 30 oranında artıyor.

Ziyaret ettiğim Nashville’deki sipariş karşılama tesisinin 11. nesil olduğu düşünüldüğünde, Louisiana’daki Shreveport’ta yeni açılan 12. nesil tesisin bu performans artışları ile hangi düzeyde çalışacağını öngörmek zor değil. 55 Amerikan futbolu sahası büyüklüğündeki tesisin Amazon’un robot sistemlerinin sekizinin entegre çalışacağı ilk yer olacağı belirtiliyor.

Nashville’de ambalajlamada plastikten kağıda geçiş konusunda çarpıcı bir dönüşüm hikayesi yaratılırken bu yeni tesiste yüzde 100 kağıt ambalaj kullanılıyor. Bu sürdürülebilirlik ve işin ölçeği açısından bakıldığında dikkat çekici… İnsan çalışanlar tarafında beni daha çok ilgilendiren robot kullanımı sayesinde rafların ortadan kalkması sayesinde bu çalışanların tırmanarak ya da eğilerek çalışmaktan kurtulup bütün işlerini bel hizasında yapmaya başlamaları ki, bu fiziksel kaza ve sakatlanma riskini ciddi biçimde aşağı çeken bir gelişme. Ancak insanla ilgili sorunların sınırı yok.

Nashville’deki tesisi gezerken açık alanda insanlarla birlikte çalışan robotların fotoğrafını çekmeye çalışırken işi o ölçüde aksattık ki, robotlar, üzerlerindeki yüklerle sağda solda sıkışıp kaldı. Bir sonraki yazıda ne olduğunu anlatacağım “görünür hale” getirilmiş olmalarına karşın, biplemelerine ve ışıklarını yakıp söndirmelerine aldırış etmeyen medya mensupları trafik sıkışıklığı yarattı. Bunun sonucu ise, yine tesiste çalışan görevlilerin uzaktan kumanda ile robotlara bağlanıp sorunu çözmeye çalışması oldu. İş sürecinin bu boyutuna tanık olmak iyi bir deneyimdi ancak biz çıktıktan ne kadar sonra işleri yoluna koyabildiklerini bilmiyorum. 

Tüm yazılarını göster