Bu hafta Fransa Cumhurbaşkanı Macron Nisan’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin vaatlerini açıkladı. Macron, Fransızlara iki önemli vaatte bulundu. Öncelikle 2025’te savunma bütçesini yüzde 20 artırarak 50 milyar Euro’ya çıkaracağını açıkladı. İkinci olarak ise, Fransa’yı enerji ve gıdada kendine yeterli hale getireceğini söyledi. Yenilenebilir enerji ve yeni nükleer santrallerin artan önemini vurguladı. Doğrusu Fransız başkanlık seçimlerinin gündemi birden değişti. Neden? Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle elbette.
Fırsat var ama böyle olmaz
Bu hafta Rusya-Ukrayna savaşına bir de Çin’deki Omicron varyantı salgını eklenince, savaş ile birlikte yükselen petrol fiyatları Çin’deki kapanma tedbirleri kaynaklı ekonomik yavaşlama beklentisi ile gevşedi. Dünya hala birbirine bağlı ekonomilerden oluşuyor. Küreselleşme süreci hala bildiğiniz gibi.
Bizim bölgeye doğru gelirseniz, artan hammadde ve enerji fiyatları ile Rusya’ya karşı yaptırımlar; Avrupa ekonomilerini yavaşlatabilir ama aynı zamanda artan yeşil ve dijital dönüşüm harcamalarını da unutmamak lazım sanırım. Hele bir de Almanya ve Fransa’da savunma harcamalarının artışının, büyüme süreci için olumlu etkisini de analize mutlaka eklemek lazım.
Bu ortamda, Türkiye’nin arsa değerinin yeniden arttığını bakınca görebiliyoruz; ama bu değer artışını yirminci yüzyıldaki durumla karıştırmamakta fayda var. Dün yalnızca arsa değerimiz artıyordu şimdi ise arsa değerindeki artıştan faydalanarak Türkiye topraklarından daha fazla küresel değer zinciri geçirebileceğimiz bir yeni dönemdeyiz. Rusya’ya olan bağımlılığımızı azaltmak için gereken yatırımları finanse etmek, bugün düne göre çok daha kolay artık.
Ama böyle olmaz. 2018 yılında yapılan idari reformun en kötü tarafının bakanlıkların müsteşarlıklarını kapatmak olduğunu artık idrak etmiş olmalıyız. Müsteşarlıkları kapatmanın ülkenin politika inkübatörlerini kapatmak demek olduğunu artık anlamış olduğumuzu umuyorum doğrusu.
Politika tasarım birimlerini imha ettiğinizde, memleketi ihya etme şansınızı ortadan kaldırıyorsunuz. Ortada yapılmışı var. Sonucu gördük. Şimdi hatadan bir an önce dönmek lazım. Yeşil Yeni Mutabakat sürecinin getirdiği değişim dalgası, Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte sönmeyecek daha da büyüyecek.
Yakında Rusya ile Ukrayna’nın Pekin’de masaya oturduğunu görebilirsiniz. Sakın şaşırmayın. Neden? Dünya ekonomisinin iki büyüme motoru var: Amerika ve Çin. Rusya fırsatı çoktan kaçırdı. Rus ekonomisini güçlendirmek için işbaşına gelen Putin başarısız oldu.
Rusya aynı İran
Ben bu aralar yeni çıkan e-bulmacaları pek seviyorum doğrusu. Wordle derken geçen gün bir de OEC Tradle olduğunu César Hidalgo’nun twiti ile gördüm.
Tradle’da karşınıza bir ülkenin ihracat sepetinin yapısı çıkıyor. Sonra ihracat görüntüsünü bir ağaç grafik olarak gördüğünüz ülkenin hangi ülke olduğunu tahmin etmeniz gerekiyor. Altı tahmin hakkınız var.
Şimdi ben karşımda ağırlıkla petrol ve petrol ürünleri ihraç eden bir ülke görünce Suudi Arabistan’dan başladım. Yüzde 69 benzerlik çıktı. BAE ve Katar deyince benzerlik oranı yüzde 70’i azıcık aştı. İran dedim, benzerlik yüzde 76’ya çıktı. Rusya’yı altıncı hakkımda doğru tahmin ettim ancak.
Rusya’nın mal bazında baktığınızda ihracat örüntüsü İran ve Suudi Arabistan’a pek benziyormuş doğrusu. Benim hatam.
İmparatorluklar çağı Birinci Dünya Savaşı ile bitti. Biz kendi imparatorluğumuzdan geriye kalanı o vakit kaybedince Anadolu’da Cumhuriyeti kurarken şanslıydık. Ruslar o vakit “Tek ülkede sosyalizm” ile bir inovasyon yaparak, imparatorluklarını esasen korudular. Ama gereğini yapamadılar. Bir yere kadar işte.
Putin ekonomik reformlar yoluyla, Rusya’yı ayağa kaldırıp büyütmek yerine, artan petrol fiyatlarının rehavetine kapıldı. Arada Medvedev; Rusya’nın imalat sanayi ihracatının toplam ihracat içindeki payının yüzde 30’a takılmaması, Rusya’nın bir sanayi ülkesi haline gelip, teknolojik yenilikler sürecinin dışında kalmamasını sağlamaya çalıştı. O da olmadı. Sonuçta milli geliri İspanya düzeyinde bir ülke kaldı elde. Çin gitti büyüdü, Rusya ekonomisi güdük kaldı.