McKinsey’nin çalışması, elektrik şebekeleri, su, kanalizasyon, taşımacılık ve telekomünikasyon altyapılarının küresel iklim değişikliğinin etkilerine ne kadar dayanıklı olduğunu sorguluyor.
2012 yılında Sandy Kasırgası ABD’nin doğu sahilini vurduğunda; metrolar, havaalanları, yollar sular altında kaldı, ulaşım durdu. Milyonlarca insanın elektriğe ulaşımı kesildi; işletmeler kapandı, kamu güvenliği sorunları yaşandı. Fırtınanın toplam hasarı 70 milyar dolara ulaştı. Sandy, ABD’de en büyük hasara neden olan kasırgaydı; fakat ABD’de yaşanan en büyük hasarlı kasırgaların dokuzu son 15 yıl içinde gerçekleşti.
Küresel ekonominin belkemiği olan altyapılar, insanlar arasında bağlantının sağlanması, yaşam kalitesinin artırılması, sağlık ve güvenliğin tesis edilmesinde önemli bir rol üstleniyor. Fakat, yaşadığımız iklim krizi ve bunun yol açtığı aşırı hava olayları altyapıları tehdit ederken, altyapılara bağlı tüm sistemlerin de risk altında olduğunu gösteriyor.
McKinsey, toplumsal ve ekonomik açıdan önem taşıyan bu yapıların iklim stresi karşısındaki durumunu ortaya koymak üzere özel bir vaka çalışması hazırladı. Elektrik şebekeleri, su arıtma-depolama sistemleri, ulaşım ve telekomünikasyon olmak üzere 4 kritik altyapıyı 17 tehdit karşısında inceleyen çalışma, iklim değişimi stresi altında altyapıların geleceğine dair önemli ipuçları içeriyor.
McKinsey’nin “Altyapılar, iklim stresine dayanabilecek mi?” başlıklı çalışması, elektrik şebekeleri; su depolama ve arıtma sistemleri; ulaşım ve telekomünikasyon olmak üzere dört kritik altyapı sistemini inceliyor. Çalışma, bu dört sistemin; seller, su baskınları, kasırgalar, fırtınalar, kuraklık, aşırı sıcaklık ve orman yangınları gibi iklim tehlikeleri karşısında ne kadar dayanıklı olduğunu sorguluyor.
Risklere açık 4 altyapı
Elektrik şebekeleri: Elektrik şebekelerinin, iklim riskine karşı oldukça savunmasız olduğu ifade ediliyor. Yüksek sıcaklıklar, üretim verimliliğini düşürüyor, iletim ve dağıtımdaki kayıpları artırıyor, güç transformatörleri dahil olmak üzere önemli ekipmanların ömrünü kısaltıyor ve bazı durumlarda termoelektrik santralleri çevrimdışı duruma getirebiliyor.
Su arzı ve atık su sistemleri: Çalışmaya göre, su arzı sistemleri, kasırga ve sel gibi akut şoklardan dolayı uzun süreli kesintiler yaşayabiliyor. Su altyapısının ciddi şekilde etkilenmesine yol açan bir diğer felaket ise su baskınları. Gelişmekte olan ülkelerde, su baskınları içme suyunun kirlenmesine, kolera ve E. coli’nin yaygınlaşmasına yol açabiliyor. Atık su sistemleri ise özellikle kuraklıktan etkileniyor. Kuraklık sırasında, kanalizasyonların akışı yetersiz kaldığından, tıkanmalar yaşanabiliyor.
Telekomünikasyon: Hızla büyüyen telekomünikasyon altyapısı, diğer sektörlere kıyasla daha çevik bir yapıya sahip olmasına rağmen, dünyanın iletişim ağlarına olan bağımlılığının artması, iklim değişikliğinin yol açtığı risklerin de artmasına neden oluyor. Çalışmaya göre, kuvvetli rüzgarlar ve fırtınalar; baz istasyonları, mikrodalga alıcılar, telefon hatları, yer üstü kablolama ve gömülü destek hatları için önemli bir risk oluşturuyor. Bir diğer önemli tehdit ise sel ve kasırgalar. 2015-16 yıllarında Birleşik Krallık’ta yaşanan sel felaketleri çok sayıda telekomünikasyon altyapısını sular altında bıraktı; binlerce ev ve iş yerini etkilemenin yanı sıra, emniyet hizmetleri gibi kritik kamu hizmetlerini de kesintiye uğrattı.
Taşımacılık: Hem dağınık hem de birbirine bağlantılı olan ulaşım altyapısı, en küçük iklim olaylarından bile ciddi şekilde etkilenebiliyor. Çalışmada, aşırı sıcaklıktan etkilenen havayolu ulaşımı örneğine yer veriliyor. Pistlerin uzatılması, uçak teknolojisinin geliştirilmesi, düşük karbon emisyonlu yakıtların kullanılması gibi iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik uyum tedbirleri alınmadığı takdirde, hava taşımacılığında yaşanan iptaller ve gecikmeler ciddi maliyetlere yol açabilecek.
İklim değişikliği uyum çalışmalarının yüzde 80’i altyapıya
Çalışmanın sonuçlarına göre, iklim değişikliğinin kritik altyapı sistemlerine zarar verme, işletme maliyetlerini artırma, altyapı finansman açığını derinleştirme ve tüm bu olumsuz etkilerin topluma ve ekonomiye sıçramasını hızlandırma riski bulunuyor.
Çalışmada altı çizilen önemli bir diğer konu, altyapı sistemlerinin birbirleri ile bağlantılı olması. Bu durum, tüm sistemin çökmesine neden olabilecek sonuçlara yol açabiliyor.
İklim değişikliğine uyum için 2050 yılına kadar her yıl 150 ile 450 milyar dolarlık altyapı yatırımı gerekiyor. Bu oran, küresel anlamda iklim değişikliğine uyum için gerekli olan toplam yatırımların yüzde 60 ila 80’ine denk geliyor. Dolayısıyla altyapı yatırımları iklim değişikliğine uyum için gerekli olan bütçenin çok büyük bir bölümünü oluşturuyor.
Bu doğrultuda, altyapı tasarımlarında, inşaatlarında ve bakım süreçlerinde iklim değişikliğini dikkate almamak, sadece yatırımcıları değil, toplumun genelini olumsuz etkileyecek bir unsur olarak ön plana çıkıyor.