2024 yazının yoğun spor gündemi içinde, 4-7 Temmuz tarihleri arasında 663’üncüsü düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreşleri hakkettiği yeri bulamadı. 1361 yılından bu yana düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreşleri dünyanın en eski spor organizasyonlarından biri olarak kabul ediliyor.
Yağlı güreşlerin tarihinin, M.Ö. 2650 yılına, Antik Mısır’a kadar uzandığı iddia edilir. Türkiye yağlı güreşlerinin zirvesi,
Edirne Sarayiçi mevkiinde yapılan Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin başlangıcı ise, Edirne’nin alınmasından sonra güreşçiler tekkesini kuran 1. Murat’a dayanıyor.
Güreş alanında pehlivanların gösterdiği dayanıklılık, azim ve saygı, spor ahlakı, toplumun değerlerinin nesilden nesile aktarıldığı bir miras olarak kabul ediliyor. Güreş müsabakalarının yanı sıra, kültürel etkinlikler, halk oyunları, konserler ve panayırlara ev sahipliği yapan “Kırkpınar Yağlı Güreş Festivalleri”, yerel halkın kaynaşmasını ve kültürel değerlerin yaşatılmasını sağladığı gerekçesiyle 2010 yılında UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne dahil edildi.
Liste, bu evrensel mirasın önemi hakkında farkındalık yaratmak için kültürel “uygulamalar ve ifadeler” içermekte. Toplumların geleneksel bilgilerini, sanatlarını, ritüellerini ve festivallerini kapsayan bu unsurlar, fiziksel objelerden ziyade, toplulukların sosyal ve kültürel kimliklerini şekillendiren manevi değerleri içeriyor.
El sanatları alanında yaratıcılığın önemli bir simgesi olarak pehlivanların güreşlerde giydiği kispet; kitle iletişim araçlarının yaygın olmadığı dönemlerde Kırkpınar Ağası tarafından köylere, pehlivanlara ve tanınmış kişilere gönderilen kırmızı dipli mum “davetiyesi”; kispet taşımak için özel bir tezgâhta el ile kamıştan yapılan çanta biçimli zembil; yağlı güreşlerdeki tüm pehlivanları adları, şanları, güreş oyunlarındaki hünerleri ile birlikte seyircilere uygun mısra ve dualarla tanıtan, izleyicileri coşturan, güreşleri başlatan cazgır; güreşçilere yağ veren yağcılar; kızgın güneş altında gözlere kaçan yağı silen bezciler, bu kültürel tarihi mirasın en önemli unsurları arasında yer alıyorlar.
2017 itibariyle, 337 unsurun yer aldığı Unesco listesinde, Türkiye’den Karagöz ile Hacivat, Aşıkcılık geleneği, Mevlevi törenleri, Meddahlık sanatı, Bektaşi törenleri, Nasrettin Hoca fıkra anlatma geleneği gibi değerlerimiz bulunuyor. Yağlı güreşlerin “listeye” dahil edilmesi, bu sporun yalnızca fiziksel bir etkinlik olmadığını, aynı zamanda zengin bir kültürel ve tarihî birikimi barındırdığını göstermekte.
Yukarda sıraladığımız tarihi unsurların yanı sıra, Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin en büyük ödülü olan “Altın Kemer” ödülü ilk defa Edirne Belediyesi tarafından 1960 yılında uygulamaya konuldu. Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali için özel hazırlanmış, 22 ayar altından, yaklaşık 1400 gr. ağırlığındaki Altın Kemer’i üç kez üst üste Başpehlivan, bu altın kemerin sahibi oluyor. Bu ödülü kazanan Başpehlivanlar arasında, 1990-91-92 ile 1995-96-97 yıllarında üst üste Başpehlivan olup, ‘Altın Kemer’in 2 defa daimi sahibi olan Ahmet Taşçı özel bir yere sahip…
Olimpiyatlar tarihimizde 29 altın, 18 gümüş, 19 bronz madalya ile en başarılı olduğumuz spor branşımızın, yüzlerce yıllık geçmişiyle köklü bir geleneği temsil eden bu alt kategorisi tarihi ve kültürel değeriyle öne çıkarken, modern çağda çeşitli eleştirilere de maruz kalmaktadır.
2024 yağlı güreşleri Türk basınında yeterli ilgi ve alakayı görmezken, bu müsabakalar yurt dışında farklı açılardan ele alınıyor. ABD’nin haber ajanslarından Associated Press (AP), müsabakaların tarihi, teknik ve skor bilgilerinin yanı sıra, güreşçilerin sahaya bozkurt işareti yaparak çıktığına değinerek, bu işaretin Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında Almanya ve Türkiye arasında “diplomatik gerilime” yol açtığını hatırlattı.
Kırkpınar Yağlı Güreşleri sırasında bazı sporcuların bozkurt işareti yapması, etkinliğin sadece bir spor müsabakası değil, aynı zamanda milliyetçi sembollerin, politik ve siyasi tartışmaların da sahne aldığı bir platform olduğunu gösteriyor.
Bu geleneksel sporun modern toplumdaki yeri ve anlamı üzerine yapılan tartışmalar, geleneğin korunması ile modern değerler arasında bir denge kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Geleneksel sporların korunması ve yaşatılması, kültürel mirasın devamı açısından büyük önem taşırken, bu sporların modern toplumsal normlar ve değerlerler de uyumlu hale getirilmesi gerekiyor.
Belki de güreşçilerin peşrevi sırasında ‘Cazgır’ın, “altta kaldım diye yerinme üste çıktım diye sevinme” uyarısını bu spora gönül veren yöneticilere ve sporseverlere bir daha hatırlatmakta fayda vardır.