Altın, keşifler ve inanç

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Columbus –Cristoforo Colombo- neden Amerika’nın keşfiyle sonuçlanacak yolculuğuna çıkmıştı? Sadece Hindistan’ın zenginliklerine el koymak için mi? Bir İtalyan denizcinin yolculuğuna destek aramak için Fernando ve Isabel’in İspanya’sına gelmiş olması rastlantı değildi. Papalık zayıftı ve “iki kılıç” artık kendi meşruiyet kaynaklarına ayrı ayrı sahip olan “iki güneşe” çoktan dönüşmüştü. Daha da fazlası vardı: İspanya birleşmişti ve Reconquista tamamlanmak üzereydi. Nitekim Columbus demir almadan önce Granada düşmüş ve İspanya’daki son Müslüman şehri de Hristiyanlar tarafından yeniden fethedilmişti. Castilla ve Aragon İspanya’sı sadece seküler kılıç değildi. Bunlar “Katolik krallardı” ve Hristiyanlığı koruma, kollama ve yayma görevi de onlara düşerdi. Dönemin Katolik siyasal teolojisi imparatorluğun ve kilisenin adeta organik biçimde iç içe girmesine izin veriyor ve seküler otoritenin dinin selameti için bu alanda da görev alması gereğini telkin ediyordu. Fernando ve Isabel’in torunu Carlos V –orta öğretim kitaplarında Şarlken diye bahsedilen kişi- kutsal Roma-Cermen imparatoru olacak ve Luther Reformu onun hükümdarlığı sırasında –itirazlarına rağmen- gerçekleşecekti.

Columbus ilk yerleşimini Santo Domingo’da kurar kurmaz papalık bildirgesi Inter Caetera yayınlanmış ve İspanya’nın görevi onaylanmıştı. Papa Alexander (Borgia) VI 4 Mayıs 1493’te Castilla Kraliçesi Isabel I ve Aragon Kralı Fernando II’ye –evli oldukları için fiiliyatta tüm İspanya’ya- Columbus’un keşfettiği adaların belli bir mesafesindeki bölgeyi Kızılderilileri Hristiyanlaştırma göreviyle birlikte “misyonerlik toprakları” olarak vermişti. Her ne kadar bildirgede Azores ve Cape Verde adalarından güneye ve kuzeye 555 km (100 fersah) uzunluğunda bir çizgi çekerek alan sınırlandırılıyorsa da burada bir hesap hatası olmalı çünkü pratikte Kuzey Amerika’nın Batı sahili ve Güney Amerika’nın tüm Pasifik okyanusu kıyıları bile İspanya’ya bırakılmış oluyordu. Toprakların verilişinin bağış olarak mı yoksa sadece bir yetkilendirme olarak mı anlaşılacağı belli olmasa da bu bildirge ve 26 Eylül 1493 tarihli ikinci bir papalık bildirgesi Hindistan’ın keşfedilmesi durumunda burayı da İspanya’ya bırakıyordu. Bu durumda İspanya krallarının Amerikalar (Kuzey ve Güney) –hatta Hindistan- üzerindeki imparatorluk yetkisi kilise tarafından onaylanmış oluyordu.

İnanç ve altın hep bir aradaydı. Örneğin Kral Fernando’nun Inquisidor Lucero’ya 11 Aralık 1500 tarihli yeni sapkınları açığa çıkardığı için teşekkür ettiği ve onları cezalandırmak için her türlü çabayı göstermesini istediği mektubu var. Engizisyon yargıcı Lucero’nun çeşitli siyasi entrikalarla dolu bir dönemin sonunda yargılanmasının fakat serbest bırakılmasının hikâyesi biliniyor. Engizisyonun kraliyet hazinesi boşaldıkça yeni “sapkınlar” keşfederek mallarını müsadere ettiği, bu “sapkınların” bazen toplu halde meydanlarda yakıldıkları, bazen hapis cezasıyla kurtuldukları görülüyor. Konunun ikili karakteri açık: İdeolojik hegemonyayı tahkim etmek ve halk üzerinde terör estirmek ile conversos ve diğer “sapkınların” mallarına el koyma motifleri iç içe görünüyor. Engizisyon yargıçlarının bu servet transferinden pay alacak şekilde hareket ettikleri de anlaşılıyor. Sonuç, işin içine papalığın da girdiği bir soruşturma/karşı soruşturma zinciri oluyor. İspanya’dan kaçan sermayenin büyüklüğü –gittiği ülke için yabancı sermaye girişi demek- örneğin Fernando ve Isabel’in 1501 yılında damatları olan Portekiz kralına mektup yazarak Portekiz’e kaçmış olan conversos Alfonso Fernandez Herrera ve Fernando de Córdoba ile eşi Elvira’nın iadesini Tanrı adına istemelerine yol açıyor.

Columbus’un meşhur yolculuğuna bizzat Tanrı’nın eli tarafından seçilerek gönderildiğini düşündüğü ve Scriptures –Eski Ahit ve Yeni Ahit- kaynaklarına dayanarak yolculuğu “Hz. İsa’nın ikinci gelişi” öncesine denk düşen bir eskatoloji olarak gördüğü tezleri öne sürülmüştür. Hristiyan teolojisinde Tanrı’nın “ruh” oluşu ve herkese yakın, hatta herkesin “içinde” olduğu şeklindeki ilk Bâtıni-içrek yorumla Tanrı’nın insandan uzakta, onun kaderini elinde tutan bir varlık olarak litürjikleştirilmesi arasındaki ayrıma dikkat çekilebilir. Columbus’un bu sonuncu –Columbus zamanı için artık neo-Platonist diyebileceğimiz- yorumu benimsediğini söyleyebilir miyiz? Hz. İsa’nın “kelamı” –Gospel- tüm halklara ulaştırılmadan “ikinci gelişin” olamayacağı saptaması Matta İnciline dayandırılıyordu. Sonuçta Columbus iyi bir Katolik olarak hem İspanya’nın Osmanlıya karşı kutsal savaşına yardım edecek zenginlikleri bulup el koymak hem Hristiyanlığı yaymak hem de kişisel olarak zenginleşmek hedefleri arasında bir ayrım görmek zorunda değildi. Bazı kilise öğretileri faize ve aşırı servet biriktirmeye karşı olsa da altın ve inanç asla kesin çizgilerle ayrılmamıştır.

Tüm yazılarını göster