Altın: Elma dersem çık, armut dersem çıkma!

Numan Emre ERGİN PERSPEKTİF

27 Mayıs 2020 tarihli yazımızda son yıllarda uygulanan büyüme modelinin ve ekonomi politikalarının sonucu olarak dövize olan talebi azaltmak için alınan önlemleri açıklamış; ayrıca bugüne kadar kıymetli maden olarak işlem gören altın hesaplarının fiziki teslimatla sonuçlanmaması halinde kambiyo olarak muamele göreceğine ilişkin Maliye’nin görüş değişikliğinden bahsetmiştik. Peki bu görüş değişikliği nereden çıktı? Yapılan doğru mu? Fiziki altın teslim edilmemesi bu hesapları kambiyo yapar mı? Devlet “okus pokus” deyince altın kambiyoya dönüşür mü?

Yazımızda son on yılda kıymetli maden hesaplarına ilişkin bazı tablo ve grafikler paylaşmıştık. Devletin bu görüş değişikliğinin altında yatırımların altına yönelmesini kısmak ve elbette bütçeye gelir sağlamak olduğunu düşünmekteyiz. Konuyu aşağıdaki tabloda daha çarpıcı şekilde görebilmekteyiz. Tabloda, 2010 yılında kıymetli maden, döviz, TL mevduat tutarının 100 TL olması ve bu tutarın mevduatlardaki gerçek artış oranlarıyla eskale edilmesi halinde, mevduatların Mart 2020’de ulaşacağı rakamlar gösterilmektedir. Tablo incelendiğinde, son 10 yılda TL mevduatı 3 kat artarken, döviz mevduatı 7 kat, kıymetli maden (ağırlıklı olarak altın) cinsinden mevduat tam 50 kat artmıştır. Aynı dönemde, altın fiyatı 4,7 kat, ABD doları/TL kuru 4,2 kat, Euro/TL kuru ise 3,4 kat, TÜFE endeksi ise 2,5 kat civarında artmıştır. Dolayısıyla, altın mevduattaki artışın önemli bir kısmı reel/fiziksel artıştan kaynaklanmaktadır.

Dönem

Kıymetli Maden Mevduatı

Döviz Mevduat

TL Mevduat

2010-12

100

100

100

2011-12

597,43

122,12

106,10

2012-12

775,52

128,74

120,05

2013-12

871,94

182,63

137,04

2014-12

677,55

207,07

152,56

2015-12

458,84

286,50

164,91

2016-12

727,36

326,31

194,85

2017-12

1.004,99

404,27

220,17

2018-12

1.725,79

525,98

240,31

2019-12

3.436,20

676,50

290,41

2020-3

5.088,03

730,50

311,60

Kaynak: BDDK verilerinden yola çıkarak yazar tarafından oluşturulmuştur.

Altın hesaplarının kıymetli maden olarak değerlendirilmesi halinde, bireysel yatırımcı açısından, altın ticareti yapılmadığı sürece, altındaki değer artışı üzerinden gelir vergisi ödenmemekte; altın hesaplarından bir faiz elde ediliyorsa menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmektedir. Ayrıca, alım satımı sırasında da BSMV, KDV da hesaplanmamaktadır. (Bankalar altın satışında lehlerine kalan para (kâr) üzerinden BSMV ödemekteler.) Şirketler açısından ise altın hesapları birer mevduat hesabı (alacak) olduğundan mukayyet değerle değerleniyor ve altın satılmayıp hesapta kaldığı sürece değerlemeden kaynaklanan bir vergi ödenmesi söz konusu değildir. Maliye öteden beri bu görüşteydi. Dolayısıyla, altın hesapları yatırımcılar açısından hem altının değerinin artması ve güvenli bir liman olması, hem de vergisel avantajı nedeniyle cazip bir yatırım aracıydı.

21 Mayıs 2020 tarihinde Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB)’ndan Türkiye Bankalar Birliği’ne gönderilen yazıda, Vergi Denetim Kurulu (VDK) tarafından yapılan araştırmalarda bankalar tarafından yatırım hesapları ve diğer (vadesiz, vb.) hesaplar üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın alım satım işlemlerinin kambiyo işlemi olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunda müfettişlerde tereddüt hasıl olduğundan bahisle Başkanlıktan görüş talep edildiği, bu talep üzerine Finansal Piyasalar ve Kambiyo Genel Müdürlüğünün görüşüne başvurulduğu, söz konusu genel müdürlüğün de “…kıymetli maden ve dövizin kambiyo mevzuatında düzenlenen değerler olması, kambiyo mevzuatında kıymetli maden depo hesaplarında işlem gören kaydi tutarların açık bir tanımının yer almaması ve özü itibarıyla fiziki teslimat yapılmadığı sürece kaydi ve değeri dövizle belirlenen bir tutarın söz konusu olması hususları dikkate alındığında; vadesiz ve yatırım hesapları üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın alım satım işlemlerinin kambiyo işlemi olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir” görüşünü vermesi üzerine, bankalar nezdinde yatırım hesapları ve diğer (vadesiz, vb.) hesaplar üzerinden “fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın satış işlemleri”nin “kambiyo işlemi” kapsamında değerlendirilerek bu işlemler üzerinden yürürlükteki oranlara göre kambiyo muamele vergisi (BSMV) hesaplanması gerektiği bildirilmiştir.

Bu durumda, söz konusu yazı öncesinde bankalar altın alım satımında “lehlerine kalan para (kâr)” üzerinden %5 oranında BSMV öderken, değişiklik sonrası fiziksel olmayan altın “satış tutarı” üzerinden binde 2 oranında BSMV hesaplanması durumu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, ilk durumda ödenen BSMV dolaylı (örtülü) olarak hesap sahibine yansıtılırken ikinci durumda satış sırasında açıkça yansıtılacaktır. Yani vergi yükü, her durumda altın alan yatırımcı üzerindedir. GİB yazısının ortaya çıkmasıyla birlikte, vergiciler “Bayram değil, seyran değil; enişte bizi niye öpüyor?” diye düşünüp hangi durumda daha çok vergi çıktığını hesaplamaya çalışırken, 3 gün sonra, Ramazan Bayramı’nın ilk gününde (Bildiğimiz kadarıyla resmi tatilde, hele bir dini bayramda ilk kez Resmi Gazete yayımlanmıştır), 24 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2568 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile işin rengi belli oldu. Zira, bu Karar ile kambiyo satışında BSMV oranı binde 2’den binde 10’a (%1) çıkarılmıştı. Artık hesap yapmaya gerek kalmamıştı, çünkü değişiklik öncesinde aynı tutarda BSMV için bankaların altını %25 kâr marjıyla satması gerekir ki; bu durum ekonomik olarak mümkün değildir. Devlet, bu hareketiyle hem daha çok vergi almayı, hem de altına ve dövize olan talebi kırmayı amaçlamaktadır.

Altın hesaplarının kambiyo (yabancı para) olarak değerlendirilmesi için bu hesapların öncelikle para olarak kabul edilmesi ve tanımlanması gerekir. İktisat bilimine göre bir şeyin para olarak kabul edilebilmesi için şu üç fonksiyonu ifa etmesi gerekir: 1) Değişim aracı olması, 2) Değer ölçüsü olması, 3) Tasarruf ve yatırım aracı olması. (Bazı iktisatçılar dördüncü bir fonksiyon olarak vadeli ödeme aracı olmasını da eklemektedir.) Altın, madeni paranın kullanıldığı dönemlerde bir ödeme aracı ve değer ölçüsüyken, kağıt para ve sonrasında kaydi-elektronik-dijital paranın kullanılmasıyla birlikte günümüzde, ister fiziki olsun ister banka hesabında olsun, artık bir yatırım aracıdır. Dolayısıyla, günümüzde altının iktisaden bir para olarak değerlendirilmesi söz konusu değildir. Altın, ticareti yapılması halinde emtia, diğer hallerde ise bir yatırım aracı olarak kıymetli madendir.

Konuyu iktisat düzleminden hukuk düzlemine taşıdığımızda, altın hesaplarına ilişkin bu görüş değişikliği ile vergi alınmasının hukuki olup olmadığı sorusu gündeme gelir. Bu sorunun cevabı açık olarak “Hayır”dır. Gerekçelerimizi şu şekilde açıklayabiliriz. Öncelikle altın depo hesaplarına ilişkin düzenlemeler, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar ile bu Karara ilişkin 2008-32/35 sayılı Tebliğ’de yapılmıştır. Söz konusu mevzuat incelendiğinde altın veya diğer kıymetli maden hesaplarının, ister fiziki ister nakdi/kaydi teslimle sonuçlansın, kambiyo olarak tanımlanmasına yol açacak açık bir düzenleme yoktur. Bilakis, mevzuat uyarınca söz konusu hesaplar fiziki teslim yapılmak üzere açılabilmekte, hesap sahibinin talebi üzerine mudi ile banka arasındaki anlaşmaya göre ödeme günündeki değeri üzerinden TL/döviz olarak ödeme yapılabilmektedir. Ancak uygulama ağırlıklı olarak fiziki teslim yerine nakden/kayden uzlaşı şeklinde olmaktadır. Uygulamanın bu şekilde gelişmesi bu hesapların kambiyo olduğu sonucunun çıkarılmasını gerektirmez. (Uygulama, altın hesapları aracılığıyla kaydi para yaratılmasına katkı sağlamıştır.) Zaten geçmişte türev işlemler açısından Maliye’nin yaptığı fiziki uzlaşı-nakdi uzlaşı ayırımına göre farklı BSMV oranlarının uygulanması vergi yargısında haklı olarak kabul görmemiştir. Böyle bir ayırım, BSMV’nin yer aldığı Gider Vergileri Kanunu’nda olmadığı gibi, Kanunda İdareye bu şekilde ayırım yaparak farklı vergileme yapma yetkisi de verilmemiştir.

İkinci olarak, İdare’nin dün “elma” dediğine bugün “armut” diyerek daha fazla vergi salmaya çalışması Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’nın 73. maddesi uyarınca, vergi ancak kanunla konulur, değiştirilir, kaldırılır. Vergilendirmeye ilişkin konu, mükellef, istisna, oran gibi esaslı unsurlar ancak kanunla düzenlenir. Dolayısıyla, altın hesabının kıymetli maden değil de kambiyo olarak vergilendirilmesi isteniyorsa, bunun kanunla yapılması zorunludur. İdarenin verginin konusunu oluşturan bir ekonomik varlığa ilişkin bir görüş değişikliği ile vergi salması Anayasa’nın verginin kanuniliği, hukuki güvenlik, hukuki belirlik ilkelerine ve vergide kıyas yasağına açıkça aykırıdır.

Bir diğer konu, Gidev Vergileri Kanunu’nun 33. maddesinde Cumhurbaşkanına kambiyo işlemlerindeki BSMV’yi 10 katına kadar artırma yetkisinin Anayasaya uygun olup olmadığıdır. Anayasanın 73. maddesine göre yukarı ve aşağı sınırları kanunda belirtilmek şartıyla Cumhurbaşkanına vergi oranlarında değişiklik yapma yetkisi verilebilir. Ama bu yetki ucu bucağı olmayan bir yetki değildir. Yani, sırf kanunda yazıldı diye yürütme organına vergi oranını yüksek (örneğin 10, 20, 50 kat) oranlarda artırma yetkisi verilmesi, şeklen Anayasaya uygun olsa bile Anayasanın yasama yetkisinin devredilmezliği, hukuki belirlilik, vergide adalet ve verginin kanuniliği ilkelerine aykırılık iddialarını gündeme getirecektir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, geçmişte Bakanlar Kuruluna motorlu taşıtlar vergisini 20 katına kadar artırma yetkisi veren kanun maddesini Anayasaya aykırı bulup iptal etmiştir.

Altın hesabının kambiyo olarak kabul edilmesi farklı hukuki ihtilaflara da gebedir. Geçmişte lehe kalan para (kâr) üzerinden hesaplanan BSMV, satış tutarı üzerinden hesaplanması gereken BSMV’den fazlaysa geçmişe dönük olarak vergi iadesi yapılacak mıdır? Değişiklik talebi Maliye’den geldiğine göre Maliye bugüne kadar yanlış vergi aldığını kabul edip iade yapacak mıdır? Veya iade için başvuru yapanlara ne cevap verecektir? GİB yazısından konunun VDK’nın araştırmalarından tetiklendiğini anlıyoruz. VDK sırf meraktan araştırma yapmayacağından ve görevi gereği bu araştırmaların nihai amacının vergi incelemesi başlatmak olduğundan, iadeden ziyade geçmişe dönük vergi raporlarının yazılması muhtemeldir. Böyle bir senaryoda, bankalarla Maliye vergi mahkemesinde karşı karşıya gelecektir.

Yukarıda açıkladığımız üzere, altın hesaplarının kambiyo işlemi olarak değerlendirilip BSMV’ye tabi tutulması Anayasaya ve hukuka aykırıdır. Dolayısıyla, altın hesaplarında altın alımı sırasında hesaplanacak BSMV için vergi davası açılması mümkündür. Bu davayı verginin mükellefi olan bankalar açabileceği gibi, vergiyi yüklenen hesap sahipleri de açabilir. Dava, banka tarafından açılacaksa ilgili ay beyannamesinin verilmesinden, hesap sahibi tarafından açılacaksa BSMV hesapta altın alımı yapıldığında işlem anında ödeneceğinden bu tarihten itibaren 30 gün içinde açılmalıdır. Gelecekteki işlemler açısından, BSMV bankaların değil de mudilerin cebinden çıkacağından bankaların dava açacağını düşünmüyoruz. Bu durumda, altın hesabı sahibi mudiler ile Devlet mahkemede karşı karşıya gelecek gibi durmaktadır. Ayrıca, altın hesaplarının kambiyo olarak değerlendirilmesi halinde, şirketlerin altın hesaplarını değerleyip kur farkına benzer şekilde altın fiyatındaki artış üzerinden vergi ödemeleri gerekecektir. Bu durumdaki şirketler ihtirazi kayıtla beyanname verip dava açabilirler. Her durumda vergi mahkemelerinin kapısı aşınacak gibi gözükmektedir.

Sözün özü: Çinliye İngilizce takma ad (nickname) verince İngiliz olmaz.

Tüm yazılarını göster