Almanya’da 16 yıllık Angela Merkel döneminden sonra yeni koalisyon hükümeti kuruldu.
Partilerin sembollerindeki renklere göre “trafik lambası koalisyonu” olarak anılan yeni hükümette Başbakanlık görevi Sosyal Demokratlara (kırmızı), Maliye Bakanlığı neo-liberal FDP’ye (sarı) ve Dışişleri ise Yeşiller Partisi’ne (yeşil) bırakıldı.
Koalisyon hükümetinin açıkladığı 177 sayfalık hükümet programı, Almanya’da Merkel sonrası dış politikadan enerji politikasına, mali işlerden Avrupa Birliği’ne, sığınmacı ve göç konusuna kadar nasıl bir politika izleneceğinin ip uçlarını içeriyor.
Gerek Almanya’da yaşayan 4 milyona yakın Türk kökenli nüfus, gerekse iki ülke arasındaki yoğun ticaret hacmi nedeniyle, yeni Alman hükümetinin izleyeceği politikalar Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
DIŞ POLİTİKAYA İNSAN HAKLARI KRİTERİ GELİR Mİ?
Koalisyon protokolünde en çok göze çarpan unsur, yeni hükümetin dış politikasını oluştururken insan hakları ve çevre konularını ön plana çıkartacak olması. Rusya ve Çin’le ekonomik ilişkilerde bile bu konunun müzakerelerin parçası olacağını söylemek yanlış olmaz.
Ancak ne ölçüde etkili olacak insan hakları ve çevre kriteri, orası henüz büyük bir soru işareti. Bunun en net örneği ise Rus gazını Almanya’ya akıtacak Kuzey Akım projesinin koalisyon partileri arasında görüş ayrılığı nedeniyle protokole girmemiş olması. Yeşiller Kuzey Akım’a resmen karşı çıkıyorlar, ancak belli ki bu konuyu “hükümetin kurulmasını engelleyecek” ölçüde de öne çıkarmaktan imtina ediyorlar.
Keza Çin’de Uygurlar’a yönelik uygulanan soykırıma varan ırkçı politikaların da Almanya’nın Beijing yönetimiyle ekonomik ilişkilerini ne kadar etkileyeceği belirsiz.
Avrupa Birliği içindeki ilişkilerde ise hukukun üstünlüğünün kesinlikle bir kriter olarak Alman politikasını belirleyeceği koalisyon protokolüne açık ifadelerle girmiş durumda. Bu konuda yeni Alman hükümetinin önündeki ilk test de, AB’nin özellikle Polonya ve Macaristan’a vereceği Covid-19 yardım paketlerinde Alman hükümetinin “bağımsız yargı” konusunu mesele yapması olasılıklar dahilinde.
Hükümet protokolünde NATO ittifakına güçlü ifadelerle sahip çıkılması, AB’den ayrılmasına rağmen İngiltere’yle ilişkilerin “öncelikli” olacağının belirtilmesi, Taiwan’la ilişkilerin geliştirilmesine yer verilmesi, Beyaz Rusya’da Lukaşenko rejiminin açıkça eleştirilmesi, Almanya’nın yeni koalisyon döneminde de güvenlik konularında Batı ittifakı ile birlikte hareket etme iradesini gösteriyor.
ENERJİDE “YEŞİLE GEÇİŞ” ÖNE ÇEKİLDİ
Yeni Alman hükümeti, dünyada yaşanan iklim krizi çerçevesinde yeşil ekonomiye geçişi Merkel döneminde oluşturulan programın önüne çekti. Buna göre ülkedeki tüm kömürle işleyen termik sandarller en geç 2030 yılına kadar kapatılacak. Bu tarih Merkel döneminde 2038 olarak belirlenmişti. Yine koalisyon protokolüne göre 2030 yılında Almanya’nın kullandığı enerjinin yüzde 80’inin yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarından elde edilmesi öngörülüyor.
Gaz kullanımının 2040 yılında sona erdirilmesi, yeni kurulacak binaların ısıtma sistemlerinde gaz kullanımına izin verilmemesi, eski binaların da en geç 2030 yılına kadar ısıtma sistemlerini gaz kullanımından yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüştürmeleri de var protokolde.
TÜRKİYE İÇİN “DEMOKRATİKLEŞME” KRİTERİ GELİR Mİ?
Türkiye konusuna gelince;
Koalisyonu oluşturan her üç parti de Türkiye’deki demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gerilemesini sert şekilde eleştiriyorlar. Bu durumun Türkiye’yle ilişkilerde sıkıntı çıkaracak bir kriter olup olmayacağını, biraz da Suriyeli ve Afgan sığınmacılar konusunda yeni Başbakan Scholz ile AK Parti hükümeti arasında, Erdoğan-Merkel pragmatik ilişkisine benzer bir ilişki kurulup kurulmayacağı belirleyecek. Ancak şu da unutulmamalı; Sosyal Demokrat Başbakan Scholtz’un eli, koalisyondaki Yeşiller unsuru nedeniyle Merkel kadar rahat olmayacak.
Yeni Alman hükümetinin protokole çifte vatandaşlığın tanınacağına ilişkin bir ifade koymuş olması ise, bu ülkede yaşayan Türk kökenliler için iyi haber. Almanya’nın mevcut vatandaşlık yasası, sadece AB ülkelerinin ve İsviçre’nin vatandaşlarına çifte vatandaşlık olasılığı tanıyordu. Yeni hükümet sözünü tutarsa, Almanya’daki tüm Türk kökenliler için vatandaşlık yolu açılacak.
Göç politikasında da uygulanan sert kriterler yerine, “puanlamaya bağlı” bir vatandaşlık yasasının oluşturulacağının açıklanması ise, Almanya’nın daha liberal bir göç sistemine geçme eğiliminin de göstergesi.
Alman koalisyon protokolünde Türkiye’yi dolaylı olarak ilgilendiren bir başka konu ise yeni hükümetin çalışanlar için belirlediği asgari saat ücreti; Almanya’da şu anda saat başına 9.19 Euro asgari ücret ödeniyor. Yeni hükümet bunu saat başına 12 Euro’ya çıkarmayı vaat ediyor.
AK Parti hükümetinin ekonomi politikası, Batı ile gerginlik nedeniyle Çin’in boşaltacağı tedarik zincirinin en azından bir bölümünü doldurmayı amaçlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” diye açıkladığı politika çerçevesinde Türk Lirası yabancı paralar karşısında erirken, Türk çalışanların ücretleri de yurt dışındaki muadillerine göre çok “ucuz” hale gelmiş durumda.
Almanya asgari ücreti arttırırken, Türkiye’de döviz yükselmesiyle iş gücünün ucuzlaması, ilk bakışta AK Parti hükümetinin işine yarar gibi görünse de, demokrasi ve insan hakları kriterleri bu olasılığı ortadan kaldırmaya aday.
Ak Parti hükümeti demokratikleşme ve insan hakları konusunda gerçek adımlar atmadan, sırf Türkiye’deki işgücünü ucuzlatarak ülkeye dış yatırım getirebilmesi pek mümkün görünmüyor.