Hafta sonu gündemin birinci sırasındaydı: Vergi oranlarındaki artış, akaryakıt fiyatlarına öyle bir yansıdı ki bir aylık artış neredeyse yüzde 30 oldu. Gelen tepkiler nedeniyle Hazine ve Maliye Bakanlığı, dolar cinsinden akaryakıt litre fiyatını Avrupa ülkelerindeki dolar cinsinden litre fiyatları ile karşılaştırdı. Karşılaştırmaya göre bizdeki akaryakıt fiyatı oldukça ucuzdu.
Çok muhtemelen bu noktanın altı çizilmek istenmişti. Oysa kaş yapayım derken göz çıkarma durumu oluştu. Önemli bir iletişim kazası ortaya çıktı. Sonuçta vatandaşlarımızın ezici çoğunluğunun geliri lira cinsindendi. Akaryakıtta gelinen düzeyin çok da fazla olmadığı vurgulanmak isteniyorsa, hiç olmazsa aynı tabloda ülkelerin dolar cinsinden kişi başına gelir düzeylerinin verilmesi gerekirdi. Kişi başına gelir düzeyleri yer alsaydı tabloda, Türkiye ile üç aşağı beş yukarı aynı düzeyde gelire sahip olan ülkelerde dolar cinsinden akaryakıt fiyatının Türkiye’dekinden çok da farklı olmadığı görülecekti. Daha zengin ülkelerde gelire oranla akaryakıtın bizdekine göre daha ucuz olduğu da ortaya çıkacaktı; muhtemelen ondan çekinildi. Ama yine de benzer ülkeler işi biraz kurtaracak, maksat bir nebze hasıl olacaktı. Olmadı.
İletişim kazasından çok daha önemli bir sorun var oysa. Şok zam, vergi artışından kaynaklanıyor. Vergi artışının arkasında ise hem bol kepçe seçim öncesinde dağıtılan paralar hem de deprem bölgesine yapılan harcamalar nedeniyle bütçede oluşan açık var. Üstelik bunların bütçeyi bozucu etkisi yıllarca sürecek. Dolayısıyla, yeni değil. Seçim nedeniyle, bekletilip bir çırpıda yapıldı ve tam anlamıyla şok etkisi yarattı. Oysa bu tür fiyat şokları izleyen aylarda çok olumsuz fiyat hareketleri yaratmak için biçilmiş kaftan. Akaryakıt fiyatları aynı düzeye kademeli olarak gelseydi enflasyona etkisi, şok zamdan sonra oluşacak etkiden daha az olacaktı. Elbette diyebilirsiniz ki “yahu, seçim vardı, kademeli de olsa nasıl zam yapılabilirdi?” Sorun da burada zaten. Her seçim döneminde bu tür uygulamalara alışık bir milletiz. Tek bizde de değil; gelişmiş ülkelerde de örnekleri var. Bunun için çok geniş bir iktisat yazını da mevcut. Bizde ise başka ülkelerde gözlenmeyen mümtaz örnekler çok; o açıdan bu yazına ilginç katkılar sunabiliyoruz.
Peki, şok zammın etkisi için ne söyleyebiliriz? Bir hesap yapmayacağım. Dün gazetemizde Alaattin Aktaş bu soruya yanıt veren bir yazı yayınladı. Ben geçmişe gidip iktisat yazınına sağladığımız mümtaz bir katkıdan söz edeceğim. Sene 1987, aylardan Kasım. Genel seçim var. Askeri darbe sonrası kapatılan partiler ilk defa farklı isimlerle de olsa seçime katılıyorlar. Daha önemlisi, Eylül’de yapılan referandum sonrasında halkın verdiği kıl payı onayla, darbecilerin siyasi yasak getirdikleri Demirel, Ecevit ve Erbakan ilk defa seçime giriyorlar. İşbaşındaki ANAP hükümeti açısından görülmemiş bir rekabet söz konusu. Parantez: Ne kadar ilginç bir ülkeyiz; darbecilerin getirdikleri siyasi yasakların kalkması için referandum yapmış bir ülke olma şanına da sahibiz. Neyse efendim parantezi kapatayım. Olanlar şöyle:
O dönemde toptan eşya fiyat endeksi önemli. İki ana alt endeksi var: Kamu ve özel. Kamunun ürettiği malların payının genel endeksteki ağırlığı yüzde 30. Her iki endeks normal zamanlarda paralel hareket ediyorlar. Oysa bu davranış biçimi 1987 yılında bozuluyor. Kamu endeksindeki aylık en yüksek artış, özel sektör endeksindeki en düşük aylık artışın bile altında tutulacak şekilde kamu sektörünün fiyatları baskılanıyor. Mesela rafineri ürünü fiyatlarını tamamen kamu belirliyor. Bu ürünlerin ana girdisi olan ham petrol fiyatlarının Ocak-Kasım döneminde lira cinsinden aylık ortalama artış oranı yüzde 4.8. Seçim var ya, o on bir ay boyunca rafineri ürünlerinin fiyatları sabit tutuluyor. Almadan vermek biz faniler için mümkün değil oysa. Nitekim, Aralık 1987’de kamunun ürettiği tüm mallara ortalama yüzde 22 oranında zam yapılıyor. Zam öncesindeki son yirmi dört ayda ortalama yıllık enflasyon yüzde 35 dolaylarında. Sürpriz: Enflasyon sıçrıyor. 1998 yılı enflasyonu yüzde 75 oluyor.
Şimdi Türkiye’de böyle olacak anlamına gelmiyor elbette. Ama alınacak kıssadan hisse var: Alma ılımlı zamların ahını, çıkar aheste aheste. Gerçi 1987’de pek de aheste çıkmamış ama -ılımlı zamları masum olarak kabul ederseniz- atasözüne uydu hiç olmazsa. Hem o sözün ima ettiği gibi oldukça da uzun sürmüş o dönemde yüksek enflasyon.