✔ Seçim sonrasında kazanan kim olursa olsun ekonomide bir dizi sorun bizi bekliyor. Peki bu sorunlara eski bir Hazine bürokratı nasıl bakıyor, neler olacağını öngörüyor, buyurun...
Bu köşede dün seçim sonrasının ekonomi politikasının nasıl olabileceğini irdelemeye çalıştım. Çok özet olarak, “Seçimi Millet ittifakı kazanırsa zaten ekonomi politikasını kökten değiştirecek ve bunu özünde para politikasını değiştirerek yapacak, seçimden Cumhur ittifakı galip çıkarsa onlar da uygulanan politikada içerik yönünden değişikliğe gitmek zorunda kalacak” diye yazdım. Bir de şunu söyledim:
“Şu günlerde herkes seçimden kimin galip çıkacağına kafa yoruyor, tahmin yürütüyor ama biraz da seçim sonrasının ekonomi politikasına odaklanmak gerekiyor.”
Seçim sonrasında ne olacağını, ne gibi sorunlarla karşılaşılacağını tabii ki herkes düşünüyor. Bunun düşünülmesi de gerekir, çünkü çok büyük sorunlarla boğuşuyoruz. Kimsenin elinde sihirli değnek yok, ekonomide olumsuzlukları geride bırakamasak da hafifletebilmek için bir şeyler yapmak gerekecek.
Dedim ya bugünlerde herkes seçim sonrasını düşünüyor. Eski Hazineci bir dostum da hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da bir çalışma yapmış ve hazırladığı metni gönderdi. Dünkü konuyu yıllarını bu işe vermiş eski bir bürokratın bakış açısıyla okumayı elbette istersiniz.
Buyurun...
Pilotlar, iniş sırasında en çok kanatlardan esen rüzgarlardan çekinirlermiş. Ender rastlanan böylesi havalarda, uçağın dengesini kaybetmesi ve tekerlerin piste geç değmesi onları zorlarmış. Piyasalarda ender rastlanan olaylara da “kanat rüzgârı riskleri” deniyor.
Bu tanımdan yola çıkarak, seçim sonrasında daha da belirgin hale gelecek birkaç olaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunlar çok güçlü kuyruk rüzgârlarının eseceği ve aşırı risklerin oluşacağı gelişmeler. Bunları tartışmanın erken olduğunu düşünüyorsanız, geçmiş deneyimlerimden yola çıkarak ciddi bir yanılgı içinde olduğunuzu söyleyeyim.
Öne çıkan birkaç başlığı bilginize sunmak isterim.
Ekonominin bir “faiz kapanına” sokulduğunu belirterek başlayayım. Faizler zorla indirildi. Tüm sistem kamyon farına takılmış tavşan gibi düşük faizlere kitlenmiş bir biçimde çalışıyor. Vadeler kısaldı. Mevduat vadeleri zaten 50 gün civarındaydı. Şimdi krediler de üç aylık vadelerle veriliyor. Sistem dünyadaki gelişmeleri ve içerdeki seçimleri bekliyor.
Genel kabul görmüş beklentiye göre, seçimi kim kazanırsa kazansın, seçimden sonra enflasyonla mücadele programı uygulanacak. (Benim notum; gerçek bir enflasyonla mücadele programı.) Parasal genişlemeye son verilecek ve faizler yükseltilmeye başlanacak.
Böylesi bir durumda ilk yaşanacaklardan birisi sıcak paranın hızla geri dönüşü olacaktır. Yurtdışı yerleşikler, son dört yılda sattıkları hisse senetlerine ve devlet iç borçlanma senetlerine (DİBS) yeniden ilgi gösterip satın almaya başlayabilirler. Örneğin, 2017 yılında 33 milyar dolar kadar olan yurtdışı yerleşiklerin DİBS stoku, şimdi 1.4 milyar dolara kadar düştü.
Güven sağlayan yeni bir ekonomik program uygulanmaya başlayınca bıyıklı-bıyıksız yabancılar hızla portföy yatırımı yapacak. Kur hızla düşmeye başlayacak. Soru, kurun nereye kadar düşmesine izin verilmeli? Cevabı hiç kolay değil. Ancak bir miktar rezerv birikimine izin verilecektir. Aşırı kur düşüşünün ithalatı ucuzlatacağını, cari açığı artıracağını biliyoruz. Bağımsız Merkez Bankası yönetimi bu dengeyi bulacak ve gerektiği kadar döviz alacaktır.
Bu aşamada en önemli konu, sıcak para/kısa vadeli döviz girişlerinin nasıl kontrol edileceği meselesidir. Eğer şimdiki gibi “saldım çayıra mevlam kayıra” mantığı devam ettirilirse, “ört ki ölem”! Akılcı “sermaye hareketleri kontrolleri” uygulanması gerekiyor.
İş burada bitmeyecek. Ardından eğer piyasaya gereğinden çok TL çıkarsa, Merkez Bankası bu sefer onu geri çekmek (sterilize etmek) için müdahale edecektir.
Ama Merkez Bankası’nın işi hiç kolay değil. Çünkü böylesi bir durumda şimdi "faiz kapanı” nedeniyle çok düşen finansal sektörün fonlama maliyetleri tekrar yükselmeye başlayacak. Sistem bu artışı kredilere ve menkul kıymetlerine yansıtmaya çalışacak. “Zombi şirketler” ve borçlanmaya dayalı büyüme modeline alışmış yapılar zorlanmaya başlayacak. Ortalığı velveleye verecekler. Yanı sıra, TCMB ve BDDK tarafından bankalara zorla aldırılan uzun vadeli sabit getirili DİBS’ler sistemde zarar neden olacak. Bunların büyüklüğüne bağlı olarak bankalar iç borç otoritesinin kapısına gidip zararlarının sonuçlarını anlatmaya uğraşacak.
İç borçlanma deyince, faiz yükünün bütçeye getireceği yükü hatırlamak gerekiyor. 2023-25 orta vadeli programına göre, merkezi bütçeden 2023’te 566 milyar lira, 2024’te 698 milyar lira, 2025’te 775 milyar lira faiz ödemesi yapılacak. 2021 yılı faiz ödemeleri 181 milyar lira idi.
OVP dönemindeki yıllardaki yatırım harcamalarının 300-380 milyar lira civarında olduğunu hatırlatayım. Bu, faiz harcamalarının yarısından az yatırım harcaması demektir. Ne olursa olsun, düşük faiz ve kur varsayımına dayanarak hesaplanmasına rağmen bu kadar yüksek faiz ödemek hiç kolay değil. Asıl ödenecek tutar bundan da yüksek olacaktır.
128 milyar dolarlık döviz rezervinin satışından sonra kurların roket gibi yükselmesini engelleyeceği düşüncesiyle oluşturulan ve "faiz kapanının” en başta gelen nedenlerinden olan, kur korumalı mevduat (KKM) nasıl sonlandırılacak? 73 milyar doları aşan bu hesaplara son verilince ne olacak? Herkes tekrar döviz almak isterse bu kadar döviz nereden bulunacak? Döviz işlemlerinde yeni idari yöntemler mi düşünülecek? Yoksa yükselen faiz ortamında, 1.3 trilyon liralık bu hesaplara daha fazla faiz mi ödenecek? Böyle olursa bütçeye gelecek yük nasıl karşılanacak?
Dahası kamu bankalarındaki önemli bölümü İşsizlik Fonuna ait 520 milyar liralık resmi mevduat nasıl yönetilecek? Hazine fazla borçlanıp kamu bankalarında mevduat tutmaya devam mı edecek? Hazine kredi olarak verildiği kuvvetle muhtemel bu parayı ne zaman geri alabilecek?
Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) ve Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaletlerinden yıllık ne kadar yük geleceği belli değil. Yeni hükümet ertelenen gerçeklerle yüzleşince bütçeye gelecek yük netleşecek. İç borç faizleri, KKM, KÖİ ve KGF gibi yükler zaten sıkışık durumda olan bütçeyi biraz daha zorlamaya başlayacak.
Hazineci dostum seçim sonrası için dikkat çektiği sorunlara ilişkin yazısını “Daha fazla uzatmayayım” diyerek şöyle tamamlıyor:
“Ben pilot değilim. Ancak, ekonominin fay hatlarında aşırı enerji birikimi olduğu için seçimden sonraki kanat rüzgârları çok sert esecek, bunu görüyorum. Birileri bunları ve benim aklıma gelmeyen diğer konuları düşünsün istedim...”