Akıl tutulması ve KOBİ’ler

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Yeni bir yıla girdik. Ülkeler de insanlar da sorunlardan kurtulmak istiyor. Ancak istemek yetmiyor, çaba göstermek gerek. Örneğin ülkenizde enflasyon sorunu varsa çözüm üretecek politikalar uygulamalısınız. Şişmansanız rejim yapmanız gerekir. Gelir düzeyinizden şikayetçi iseniz devletten, patrondan şikâyet etmekle yetinmeyip bu durumu sorgulamanız gerekir. Belki de düşük gelirli olmanız sizin beşerî sermayeniz ile ilgilidir. Hayır, benim kadar beşerî sermayesi olmayan bazı kişiler beş maaşla kamuda çalışıyor diyorsanız, bu kişiyi çalıştıran hükümeti ve iktidardaki siyasi partiyi sorgulamalısınız.

Dünya ekonomisi 2008’den bu yana bir türlü istenen istikrarı sağlayamadı. Demokrasinin olduğu ülkelerde krize çare bulamayan ya da “krizin yükünü bize çektirdiler” dedikleri hükümetleri değiştirdiler. Fransa’da yönetim bu dönemde 3 defa değişti. İngiltere’de sayısız başbakan geldi geçti. Almanya’nın efsane başbakanı Merkel bile koltuğunu terk etti. Kriz çıktığında ABD Başkan George W. Bush idi, yerini Obama’ya bıraktı, sonra Trump geldi, o da koltuğu Biden’a emanet etti. Yaşananlara rağmen iktidarların değişmediği ülkeler Rusya, Çin, Türkiye ve İslam ülkelerinin önemli bir kısmı. Bu ülkelerde halk yaşanan ekonomik sıkıntılardan şikayetçi ancak değişim taleplerini dile getirmiyorlar/getiremiyorlar. Adeta akıl tutulması içindeler. Bu durum hoş görülebilir. Çünkü kimi zaman beşerî sermayesi yüksek insanlar bile akıl tutulması içine girebilir. Koca ABD’li şair Ezra Pound faşist Mussolini’yi, Norveçli büyük edebiyatçı Knut Hamsun, yine Alman felsefeci Martin Heidegger de Nazileri desteklemişti. Ancak tutulma uzun süreli olursa alışkanlık yapabilir.

Batı yakasında göstergeler pozitife dönüyor

Benim batı yakası dediğim ülkeler (AB, İngiltere, ABD, Kanada) 2022’de enflasyon batağına sürüklendiler. Enflasyon oranı bizdeki kadar yüksek olmasa da bazı ülkelerde yüzde 20’leri buldu. Bu durum karşısında Merkez Bankaları adeta Romalı askerler gibi hemen kalkanlarını çektiler, parasal sıkılaştırmaya gittiler. 2022 yılı sonunda beklenen olumlu sonuç gelmeye başladı. Euro Bölgesi’nde ortalama enflasyon oranı yüzde 9,2’ye gerilerken, AB’nin lokomotif ülkelerinden Almanya’da oran yüzde 8,6, Fransa’da yüzde 5,9 ve İtalya’da yüzde 9,6’a geriledi. Türkiye’yi kıskanan Hollanda’da bile oran yüzde 9,6’ya geriledi. Üstelik bu ülkelerin hiçbirinde işsizlik oranı yüzde 10’un üstünde değil. Dünya ekonomisinin patron ülkesi ABD’de aralık ayı sonunda enflasyon oranı yüzde 7,1’e, işsizlik oranı yüzde 3,1’e geriledi. Dünya Bankası’nın son verileri de gelişmiş ülkelerde fiyat istikrarını yakalamaya doğru güçlü bir eğilim olduğunu göstermekte. Bu gelişme elbette batı yakasında her iktisadi gösterge iyi demek değil. Gelir dağılımın bozukluğu, borç yükü hala önemli bir risk olarak bu ülkeleri tahdit etmekte.

Türkiye’de KOBİ’ler ötekileştiriliyor

Yaşanan enflasyonist krizi aşmada tutarlı politika üretemeyen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Uzun zamandır haftalık müjde paketleri ile “dünya krizde, bizde kriz yok” diyen kafaları tatmin etmeye yönelik bir davranış biçimi ülkeye egemen olmuş durumda. Bu durum sabit gelirlilerin yanında ülke ekonomisinin üretim ve istihdam açısından dinamiği olan şirketleri belirsizlik içine sürüklüyor (istihdamın yüzde 74’ü KOBİ’ler tarafından oluşturuluyor). Özellikle 9 veya altında işçi istihdam eden mikro işletmeler yok olma aşamasında. Bu firmalara yönelik kredi paketleri çok küçük olduğu gibi erişim zorluğu da hat safhada. Halbuki bu firmalar istihdamın yüzde 37,6’sını sağlıyor, yani işsizlik önlenmek isteniyorsa bu firmalara bugüne kadar uygulanan politikaların tam tersi yapılmalı.

Sanayi sektöründe KOBİ’ler çoğunlukla tedarikçi firmalar olarak karşımıza çıkıyor. Teorik olarak da uygulamada da bu firmalar fiyat belirleyici değil, fiyat alıcısı. Bu piyasa yapısının doğal bir sonucu. Dolayısıyla bu firmaların fiyat belirleme gücü olmadığı gibi kârlılık oranlarını da enflasyona göre ayarlama şansları yok. Bu firmaların asgari ücretin belirlenmesinde de söz hakkı yok. Hükümet asgari ücreti tespit ederken büyük firmaların temsilcisini muhatap alıyor. Bundan dolayı asgari ücret artışının bu firmalar üzerindeki yükü de gözardı ediliyor. Yani önümüzdeki aydan itibaren işten çıkarmalar başlarsa buna şaşırmamak gerekir. Bunu yazarken çalışanlar için 8.500 TL ücret fazladır demiyoruz. Küçük işletmeler bu yükü kaldıramaz diyoruz. Eğer hükümet gerçekten KOBİ’leri, mikro işletmeleri korumak, istihdamı artırmak istiyorsa, bu ölçekteki firmalara yönelik farklı bir yasal yük (vergi, SGK primi) teşviki getirmeli. Örneğin mikro ve küçük işletmelerde çalışan işçilerden alınan gelir vergisi azaltılabilir. Çünkü çalışan işçinin vergisini devlet değil, işveren öder. Bu tür önerilere elbette ek yapmamız mümkün. Ancak şimdilik bu kadar.

Okuma Önerisi: A. Çelik Kurtoğlu, Değer Zincirinin Evrimi.

Tüm yazılarını göster