WWF Türkiye, Tarım ve Orman Bakanlığı izni kapsamında, Muğla Büyükşehir Belediyesi ile iş birliği yaparak, yangın söndürme çalışmalarına destek olacak bir helikopterin Avusturya’dan Türkiye’ye gelmesine öncülük etti.
WWF Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, “Tarihimizin en büyük yangın felaketi karşısında, kamu, özel sektör, sivil toplum ve vatandaşlarımız ile birlikte büyük bir mücadele veriyoruz. Bizim misyonumuz doğayı korumak. En fazla değer katacağımız alanlara odaklanıyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan aldığımız izin doğrultusunda Muğla Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği gerçekleştirdik ve kurumsal destekler sayesinde Avusturya’dan bir helikopter getirmek için harekete geçtik. Sürece destek vermek isteyen herkes WWF Türkiye’nin web sitesinden katkıda bulunabiliyor” bilgisini veriyor.
Dr. Sedat Kalem, WWF Türkiye’nin yaban hayvanlarının korunması, rehabilitasyonu ve tedavisi için girişimi olduğunu, yanan alanlarında görevli veteriner hekimlere ilk müdahale için gerekli medikal malzeme temin ettiğini söylüyor.
Dr. Kalem, “Orta vadede, ihtiyaç duyulan ‘ilk müdahale’ aracını temin edeceğiz. Uzun vadede ise Yaban hayatı rehabilitasyon merkezi kurmayı düşünüyoruz” diyor. “Orman yangınlarının ortaya çıkmasında ve yayılmasında birçok sebep var. Doğru çözüm üretebilmemiz için buradaki ayrıntıları ve sorunların kök nedenlerini doğru analiz edebilmeliyiz” yorumunu yapan Dr. Sedat Kalem, “Sadece yangınları söndürmeye değil, yangınları engellemeye odaklanmalıyız” diye ekliyor.
“Bugün tüm tartışmaları bir tarafa bırakarak yangınları söndürmeye odaklanmamız lazım. Daha sonrasında ise benzer durumlar yaşamamak için neler geliştirebileceğimizi konuşmalıyız. Bu uyarılardan gerekli dersleri almamız lazım. Doğayla barışmak için bugün harekete geçmemiz gerekiyor” diyen Dr. Kalem’in verdiği bilgiler şöyle:
“Türkiye’de ormancılığın köklü bir geçmişi var. Ülkemizdeki orman yangınlarının yüzde 95’inin insan kaynaklı olduğunu biliyoruz. Bunun büyük bir bölümü ihmalsizlik, dikkatsizlik ve kasıttan kaynaklanıyor. Bilmediğimiz şey ise, faili meçhul olarak sınıflandırdığımız yangınların hangi nedenlerden kaynaklandı. Nedenleri bilmediğimiz için isabetli çözümler üretmek mümkün değil. Her yangın vakası aslında ileriye dönük veri derleme açısından önemli bir fırsat. Bu yüzden araştırma, soruşturma raporlarının eksiksiz tamamlanması çok önemli. Yangınlar ile ilgili bilimsel veriler ve analizler, yangınları söndürmek kadar önemli; çünkü yangınla baş başa kaldığımızda karşımıza daha büyük bir maliyet çıkıyor. Dolayısıyla her şeyden önce önleyici tedbirlere odaklanmamız lazım.”
“Orman ile insan etkileşiminden bahsediyoruz. İnsana ait her şeyin ormanlarla iç içe geçtiği bir durumdan bahsediyoruz. İnsanın varlığı, etkisi, yaptığı faaliyetler, kurduğu evler, elektrik hatları, otoyollar, tarım faaliyetleri, madencilik faaliyetleri ne kadar ormanla iç içe geçmişse, yangın için elverişli koşullar da o kadar artmış oluyor. İnsan- orman arayüzü büyüdükçe, orman bütünlüğünü kaybediyor. Ormanlardaki insan yoğunluğunu, ormanlar içindeki yapılaşmayı, orman içine giriş çıkışları denetim altına almamız gerekiyor. Sadece alarm durumunda 10 günlük yasaklar şeklinde değil tabii ki. Örneğin Mayıs ayından Kasım ayına kadar süren yangın sezonunda ormanlara giriş çıkışlara bir düzenleme getirilebilir.”
“Kamuoyunda çaresizlik ve endişe duygusu hakim. Türkiye’nin kendi hava söndürme filosuna ihtiyacı var. Havadan müdahale konusunda kendi ayakları üzerinde duran bir yapıya ihtiyacımız var. Hatta, bu sadece ülkemizin sorunu değil, tüm Akdeniz ülkelerinin sorunu. Akdeniz ülkelerinin bir araya gelip, ortak bir filo kurması ve ihtiyaca göre bunun yönetilmesi çok yararlı olabilir. Belediyelerin, kamu kurumlarının, sivil toplum güçlerin önceden planlanmış bir eylem planı içinde hazırlıklı olarak mega yangınlarla mücadele etmesi gerekiyor. Biz olaya söndürme odaklı bakıyoruz. Yangınların çıkmaması için neler yapmak gerektiğini unutmamak gerekiyor. Bu süreçte yeni teknolojilerden yararlanmak da çok önemli olacaktır.”
“Küresel ısınmadan en çok etkilenecek alanların başında Akdeniz havzasının geldiğini senelerdir dile getiriyoruz. Yaşanan sıcak hava dalgaları, kuraklık, kuruyan sulak alanlar, orman yangınları bunu ortaya koyuyor. Bu olaylar çok önemli alarm zilleri. İklim krizi ile mücadele daha fazla beklemeye zaman yok. Öncelikle sera gazı emisyonlarını hızla azaltmamız lazım. İkincisi, tüm sektörlerde olduğu gibi ormancılıkta da, ormanlarımızın değişen iklim koşullarına uyum kapasitesini artırmamız gerekiyor. Ormanların direncini yükseltmemiz gerekiyor. Tek tip ormanlar felaketlere karşı daha az dirençli. Bu nedenle ormanların yapısında tür çeşitliliğini genetik çeşitliliği, kuraklığa daha dayanıklı türleri artırmak gerekiyor. Ormanların idaresinde ise, odun üretimini değil, ormanların karbon tutma, su tutma, toprak koruma, biyo çeşitliliği koruma gibi para ile ölçemediğimiz ekosistem hizmetlerini önceliklendirmek gerekiyor.”
“Orman yandıktan sonra kendi kendini yeniden yenileme şansına sahip mi? Ya da bize ihtiyaç duymadan yeniden canlanabilir mi? Bu sorunun cevabı ‘evet’ ise, o zaman yapmamız gereken, o alanı muhafaza altına almak ve işleyişi kendi doğal sürece bırakmak. Yanan alan kendi kendine ayağa kalkacak durumda değilse, o noktada fidan etmek, tohum etmek gibi insan desteği gündeme gelebilir. Bugün yangınların çoğu Akdeniz’de gerçekleşiyor. Daha çok kızılçam ve makiler yanıyor. Aslında bu bitki örtüsü yüzyıllardır bu yangınlarla birlikte evrim geçirmiş ve bu yangınlara uyum sağlamış durumda. Kızılçam kozalakları içindeki tohumlar, yangından sonra, toprağın soğumasının ardından yeniden yeşillenebiliyor. Maki bitkilerinin oluşturduğu bitki örtüsü de, üst tarafı yanmış olsa da, kökünden yeniden sürgün verebiliyor ve yeşeriyor. Doğayı gözlemek, doğanın kurallarına uygun hareket etmemiz gerekiyor. Önemli olan teşhisi doğru koymak ve müdahaleyi ona göre yapmak.”
“Türkiye’de ortalama her yıl 2 bin yangın meydana geliyor ve 7-8 bin hektar büyüklüğünde alan yanıyor. Yangınların sayısını azaltmanın yanı sıra, yangın başına yanan alanların büyüklüğünün de düşürülmesi gerekiyor. Resmi bilgilere ihtiyaç var ama son bir haftada 100 bin hektarın üzerinde alan yanmış olabilir. 15-20 yılda yanan toplam alan kadar bir kayıp meydana gelmiş olabilir. Bu bir mega yangın. İklim değişikliğinin etkilerinin yoğunlaştığı yakın gelecekte bu tür durumlarla daha çok karşılaşabiliriz. Yaşadıklarımızdan çok iyi dersler almamız lazım.”