Av. Dr. Ebubekir Başel
Danıştay eski Tetkik Hakimi / Vergi Mahkemesi Eski Üyesi
Bilindiği üzere finans/petrol/brent-petrol">petrol piyasasının temel kanunu 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’dur. Bu Kanun 4.12.2003’te kabul edilmiş ve 20.12.2003 tarih ve 25322 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanun da var olan sıkı idari mali ve denetimleri ek olarak 29 Nisan 2021 tarihli ve 7318 sayılı Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile bazı eklemeler yapılmıştır.
Bu eklemeler ile neredeyse tüm vergilere usul yönünden kaynaklık eden 213 sayılı Vergi Usul Kanun ile bazı ilintiler kurulmuştur. Bu eklemelerin birçok önemli sonucu, özellikle son zamanlarda ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bizce bu eklemelerin en önemlisi ve yazımızın konusu olan 5015 sayılı Petrol piyasası Kanunu’nun “İdari Yaptırımlar” başlıklı 20. maddesine eklenen g fıkrasıdır. Bahse konu fıkraya göre Petrol piyasası Kanunu'na göre lisansa tabi faaliyetler ile ilgili olarak, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesinin (a) ve (b) fıkraları kapsamında; muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme veya bu belgeleri kullanma, belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleme veya bu belgeleri kullanma suçları ile aynı maddenin (ç) fıkrasında yazılı suçların işlendiğinin anılan kanunun 367’nci maddesi uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirilmesi ile birlikte durum, kuruma da iletilir.
Durumun kuruma iletilmesi ile birlikte, kurum tarafından her türlü tesiste (rafineri hariç) lisansa tabi tüm faaliyetler kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya mahkeme kararı kesinleşinceye kadar geçici olarak durdurulur ve bu süre içinde söz konusu tesis için başka bir gerçek veya tüzel kişiye de lisans verilmez. Yapılacak yargılama sonucuna göre ise, kesinleşmiş mahkeme kararına göre lisans sahiplerinin lisansı iptal edilir.
Bu maddeye göre bahse konu fiilleri fiillere ilişkin olarak verilen idari para cezaları ödenmediği müddetçe lisansa konu tesis için lisans verilmez. Ayrıca suç oluşturan fiillere ilişkin vergi incelemesi sonuçlanıncaya kadar söz konusu tesis için başka bir gerçek veya tüzel kişiye de lisans verilmez. Görüleceği üzere madde rafineriler hariç dağıtıcı, bayi, akaryakıt istasyonu ve benzeri sektör aktörlerine çok ağır yaptırımlar getirmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; yapılan düzenlemenin ve hâlihazırdaki uygulamanın 1982 Anayasası’nın getirmiş olduğu hiç kimsenin suçu kesinleşmeden suçlu sayılamayacağına ilişkin masumiyet karinesini ihlal ettiği açıktır. Burada bahse konu ilke tersine çevrilmiş olup önce cezalandırma sonra ise masumiyetin ortaya konulması halinde kaldırılması söz konusu olmaktadır.
Detaylandıracak olursak; hukukumuzda sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlenmesinin tespiti vergi incelemesine yetkili olan birimlerce yapılmaktadır. Uygulamada ise bir firmanın sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlendiğinin tespiti vergi müfettişi veya vergi müfettiş yardımcıları tarafından düzenlenen vergi tekniği raporları ile tespit edilmektedir. Vergi tekniği raporunun sonuç kısmında incelenen mükellefin sahte fatura düzenleyip düzenlemediği ve düzenlemiş ise hangi dönemlerde düzenlediği belirtilmektedir. Hakkında vergi tekniği raporu düzenlenen bir firmadan fatura almış her firma uygulamada sahte fatura kullanıcısı kabul edilmektedir.
Ancak, kullanmanın suç kabul edilebilmesi için bilerek kullanma olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirme ise sadece ve hiçbir kıstas getirilmeksizin incelemeyi yapan vergi müfettişlerinin takdirine bırakılmıştır. Sahte belge kullanma oranının bir kıstas olduğu iddia edilmişse de savunmasını üstlenmiş olduğumuz birkaç şirketin sadece %1 sahte belge kullanma oranı ile haklarında bilerek sahte fatura kullanma diğer bir anlatımla kaçakçılık raporu yazıldığına, başka bir mükellefin ise %25-30 sahte belge kullanma oranı ile kullanıcı olmadığına yönelik rapor yazıldığına şahit olmuşuzdur.
Sahte belge düzenleme yönünde hazırlanan vergi tekniği raporları ve sahte belge kullanma yönünde hazırlanan vergi inceleme raporları tek başlarına sonuç doğurmadığı için idari yargılama mercilerinde kesin ve yürütülebilir bir işlem sayılarak tek başına davaya konu edilemezler. Ancak bu raporla beraber bir vergi ceza ihbarnamesi düzenlenirse bu raporlar mahkemelerce değerlendirilebilmektedir. Çoğu zaman mükelleflerin matrah artırımından yaralandığı düşünüldüğünde, bu raporların vergi mahkemesinde dava konusu edilme olasılığı ortadan kalkmaktadır. Bunun sonucu olarak da şirketler bu raporlara itiraz edememekte ve haklı olsalar bile haklılıklarını mahkemeye dahi taşıyamamaktadırlar.
Diğer yandan ceza yargılamasının ülkemizde hem ilk derece hem de istinaf ve temiz kanun yollarında ne kadar uzun sürdüğü gözetildiğinde fili işleyen ve yargılanan kanuni temsilcinin masumiyetinin kesinleşmesi ortalama 4-5 yıl sürmektedir.
Tüm bunlardan hareketle bu kadar uzun süre için lisansını askıya alınması geçici olarak faaliyetin durdurulmasının ne kadar hakkaniyet dışı olduğunu takdirini siz değerli okuyucularımıza bırakıyoruz.
Bizler ise savunma olarak her zaman ve benzeri usule ve esasa ilişkin eksiklikleri dile getirmeye ve onları bağımsız mahkemeler önünde savunmaya devam edeceğiz. Elde ettiğimiz sonuçlar da yukarıda bahsetmiş olduğumuz eksikliklerin varlığını mahkeme kararları ile ortaya koymaktadır.