Sonunda Türkiye’de Airbnb yasaklanıyor. Hem de sessiz, sakin ve hızlı bir biçimde. Kimse bu düzenlemeye ilişkin sesini yükseltmedi veya önemli bir tartışma yaşanmadı. Şimdi, “Airbnb yasaklanmadı, belli şartlara bağlandı”, diyenler olabilir. Fakat yapılan düzenlemeyi neden yasaklama olarak nitelediğimi izin verin açıklayayım. Meclis’te görüşülen kanundaki birçok şart dünyanın çoğu yerinde de uygulanan vergi bildirimi, kimlik tespiti gibi unsurlardan oluşuyor. Ancak düzenlemede öyle bir şart var ki, fiilen Airbnb’yi bitirecek: Buna göre kısa dönemli kiralamalarda kat maliklerinin oybirliği ile onayını almak gerekiyor. Her apartmanda mutlaka en az bir kişi dairelerin kısa dönemli kiralanmasına karşı çıkacaktır. Neden çıkmasın ki? Kat maliklerinin izin vererek elde edeceği hiçbir menfaat yok. Karşı çıkarak göreceği bir zarar da yok. Karşı çıkanlar, en azından komşusunun para kazanmasını önlemenin zevkini yaşar.
Dünyada Airbnb konusunda en geç tepki veren, Airbnb’yi en geç regüle eden ülkelerden biri de Türkiye. Airbnb’nin Türkiye’de neden tepkiye yol açmadığıyla ilgili 8 Ocak 2020 günü gazetenizde şunları yazmıştım: “Birincisi, Airbnb turist getiriyor. Uber gibi Türk’ü Türk’ün arabasıyla gezdirmiyor. İkincisi, bizim turizm lobisinin odağı her şey dahil tatil köyleri. Onların da Airbnb’den canı yanmıyor. Üçüncüsü, geçen aya kadar bizde konaklama vergisi yoktu. Doğrusu, konaklama vergisini çıkarırken Maliyemiz nasıl Airbnb’yi atladı, hayret ettim.” Regülasyon geç gelince daha iyi tartışılmasını, daha nüanslı olmasını beklersiniz. Ancak sonradan regüle edilmesine rağmen kısa süreli kiralamalarla ilgili diğer ülkelere nazaran daha sert bir çerçeve çizildi. Peki, ne oldu da üç buçuk sene sonra işler değişti?
Bu sene turizm sektörü kötü bir sezon geçirdi. Maliyetler, özellikle de işgücü maliyetleri, çok arttı. Türk Lirası artan maliyetler karşısında aşırı değerli kalınca oteller bekledikleri oranda yabancı turist çekemedi. Kabahat de Airbnb’ye bulundu. İkinci olarak, son yıllarda ev fiyatı ve kiralar tüm dünyada hızla yükseldi. Türkiye’de yakın zamana kadar süren düşük faiz politikası ve yabancıya konut satışları ile ülkemizdeki artışlar astronomik seviyelere ulaştı. Bunun üzerine kira artışına getirilen %25’lik sınır, turistik yerlerdeki ev sahiplerini Airbnb pazarına itti. “Eve normal kiracı alsam seneye kira bedeli pula dönecek, bari evi boş tutup arada Airbnb’ye vereyim”, dediler. Yani, Airbnb, otel lobisinin hedefi olduğu kadar, kiralardaki artışlarının da sorumlusu haline geldi. Üçüncüsü, biz her ne kadar Türkiye’yi dünyanın merkezi sansak da Türkiye Airbnb için öncelikli bir pazar değil. Airbnb’nin Türkiye’de ofisi ve temsilcisi yok. Ayrıca Airbnb üzerinden gelir elde eden ev sahipleri de örgütlü değil. Tüm bunlar bir araya gelince de Airbnb, ABD’de ve Avrupa’da konan kurallarla ilgili birçok kampanyanın benzerini Türkiye’de yapmadı.
Airbnb kanununa son anda getirilen bir istisna ile sitelerde sadece Airbnb için kullanılan binalardaki daireler düzenlemelerden muaf tutuldu. Tam da bu sıralarda New York’ta Airbnb ile çıkarılan yeni bir kanun ise ilginç bir şekilde tam tersi bir çerçeve ile yürürlüğe girdi: New York’ta artık özel olarak evini Airbnb’ye vermek yasaklandı, ancak eğer evde yaşıyorsan bir odanı Airbnb üzerinden kiralamak serbest bırakıldı. Kanun çıktıktan sonra bir ayda New York’ta Airbnb’de listelenen ev ilanı sayısı %80 oranında düşmüş. Ancak buradan çıkarılan ilanlar, regüle edilmeyen Facebook Marketplace gibi genel amaçlı platformlara kaymış; yani bir bakıma yer altına inmiş. Benzer bir trend Türkiye’de de olacaktır.
New York’taki düzenlemelerin amacı, Airbnb’ye karşı şehrin dokusunu korumak. Buna göre “Evinde yaşamıyorsan Airbnb yapma! Ben münhasıran Airbnb için kullanılan eve müsaade etmem” diyor. Benzer kurallar Avrupa’da da var. Mesela Fransa’da evinizi yılda en fazla 90 gün Airbnb’ye verebilirsiniz. Hollanda’da bu süre 30 gün ile sınırlı. Bizde çıkan kanun ise tam tersini hedefliyor: Airbnb’ler şehir dokusu içinde yer almasın, eğer olacaksa da tamamen yalıtılmış sitelerde olsun.
8 Ocak 2020’de Airbnb ve Türkiye ile ilgili şöyle yazmıştım: “Airbnb’nin şehirler üzerindeki kolektif etkisi ise tartışmalı. 2010’ların başında İstanbul Batılı turistlerin gözdesiyken Beyoğlu hızla Airbnb’leşti. Bizim millet, evine yabancı sokmayı sevmediği için sadece Airbnb’ye çalışan evler yayıldı. Mahalle sakinleri yükselen kiraları ödeyemeyince, mahalleyi terk etmek zorunda kaldı. Sonra turistler İstanbul’dan çekilince mahalleler hayalete döndü. Şimdi bu boşlukları göçmenler dolduruyor.” Son üç yılda o boşlukları dolduran göçmenlerin sayısı iyice arttı.
Haliyle, her ülkenin kendine göre farklı kültürel ve ekonomik öncelikleri olabilir. Yeter ki, bu öncelikleri tüm paydaşlarla tartışıp kendimiz için en uygun politikaları tespit edebilelim. Dijital dünyayla ilgili birçok düzenlemede olduğu gibi son Airbnb düzenlemesinde de bunu yapabildiğimizi söylemek zor.