Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi'nin HDP eski eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verdiği karar Türk siyasetini etkileyecek unsurlar taşıyor. AİHM kararında, Demirtaş'ın derhal serbest bırakılmasının istenmesinin yanı sıra, genel olarak Türk demokrasisi, özel olarak da yargı sistemi konusunda çok çarpıcı tespitler var. İşte o tespitlerden bazıları;
• AİHM, 2016 yılında milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM'de alınan karardan toplam 154 milletvekilinin etkilendiğine dikkat çekmiş kararında. Ancak hemen arkasından gelen tespit çok çarpıcı; AİHM, dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerinden sadece muhalefete mensup olanların (burada CHP ve HDP ismi özellikle geçirilerek) tutuklandığına vurgu yapmış.
• AİHM, dokunulmazlıkların topluca kaldırılmasına ilişkin kararın "Türkiye'deki Anayasa değişiklik prosedürünün yanlış bir uygulaması” olduğuna yer vermiş kararında. Ayrıca dokunulmazlık kalkmış olsa bile, milletvekilinin Meclis kürsüsünden söylediği görüşlerinin suç sayılamayacağına vurgu yapılmış. AİHM kararında, alt derece mahkemelerinin tutuklama kararı verirken, milletvekillerinin konuşmalarının "kürsü dokunulmazlığına girip girmediğini araştırmamaları” da eleştirilmiş.
• AİHM kararında, Türkiye'de mahkemelerinin, örgüt üyeliğine ilişkin TCK 314'ün maddeyi "çok zayıf kanıtlara dayanarak” uyguladıklarına ilişkin görüşlere de yer verilmiş. Demirtaş hakkındaki tutuklama kararının da bu kategoriye girdiği vurgulanıp, ceza kanunun ağır suç ve müeyyide içeren maddelerinin "geniş yorumlanmasının” yanlışlığına dikkat çekilmiş.
• AİHM, Demirtaş'ın seçilmiş bir milletvekili olması dolayısıyla, sadece Demirtaş'ın değil, ona oy verip Meclis'e göndermiş seçmenlerin haklarının da ihlali olduğuna dikkat çekmiş.
• Karardaki en çarpıcı bölüm ise, Demirtaş'ın siyasi faaliyetleri nedeniyle tutuklama yoluyla "susturulup susturulmadığının” incelendiği paragraflar; Bu çerçevede AİHM, Demirtaş'ın Türkiye'deki "çözüm süreci” döneminde de bazı suçlamalarla karşı karşıya kaldığını, ancak süreç devam ederken hiçbir tutuklama kararı alınmadığına dikkat çekmiş. Kararda, Demirtaş hakkındaki tutuklama kararlarının da "çözüm süreci bittikten” ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 28 Temmuz 2015'te yaptığı "HDP liderleri bedelini ödeyecek” dediği konuşmadan sonra ardı ardına geldiği vurgulanmış. Sadece Demirtaş'ın değil, HDP'nin pek çok seçilmiş belediye başkanının da tutuklandığına dikkat çekilerek, bunun münferit bir durum olmadığı, "belli bir paterni ortaya koyduğu” tespitine yer verilmiş.
• Demirtaş'ın Türkiye'deki iki kritik seçim kampanyasında, Başkanlık sisteminin oylandığı referandum ile 2014'teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde tutuklu olduğu için siyasi tartışmalara katılamadığına dikkat çekilen kararda, bunun "haksız rekabete yol açtığı” vurgulanmış.
• Demirtaş kararında Türkiye'de Başkanlık yönetimi ile oluşan yargı sistemine de eleştiri var; Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun bir bölümünün bizzat Cumhurbaşkanı tarafından atandığının, Cumhurbaşkanı'nın parti mensubu olduğunun vurgulandığı kararda, bir bölümün de TBMM tarafından atandığı, ancak burada da Cumhurbaşkanı'nın partisinin çoğunluğu elinde tutuyor olması nedeniyle "problematik bir durum yaşandığı” yorumuna yer verilmiş.
• Demirtaş'ın bir önceki AİHM ilgili daire kararından sonra serbest bırakılıp, ardından yeniden tutuklanmasının da "hukuka aykırı” olduğuna hükmeden AİHM Genel Kurulu, ne ilk tutuklama, ne de ikinci tutuklamada terörizm bağlantısı konusunda "yeterli delil bulunmadığına” özel vurgu yapmış.
Şimdi ne olacak?
AİHM kararında Demirtaş'ın tutukluluğunun "hukuki” bir karar olmaktan ziyade, "siyasi” olduğuna ilişkin pek çok vurgu var.
AİHM kararının ardından artık top Türk yargısında; Eğer karara uyulmazsa, AİHM konuyu Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne getirecek. Komite, Türkiye'nin üyeliğinin askıya alınmasına kadar gidebilecek bir süreci başlatabilir.
İşin elbette bir de Avrupa Birliği yönü var; Avrupa Birliği'ne üye tüm ülkeler, aynı zamanda Avrupa Konseyi'ne de üye. Dolayısıyla Avrupa Konseyi'nde Türkiye'nin AİHM 'in bu kararı bağlamında yaşayabileceği bir sıkıntının, AB içinde de yankı yaratması kaçınılmaz.
AB'nin "insan hakları ihlallerine yaptırım uygulama” rejimi
Tüm bunlara bir de Avrupa Birliği'nin bu ayın başında aldığı, insan hakları ihlallerine karşı "yaptırım uygulama” konusundaki yeni kararını ekleyin;
AB'nin bu yeni kararında, yaptırım uygulanacak olan insan hakları ihlalleri arasında öne çıkanlardan ikisi "keyfi gözaltı ve tutuklamalar” ile, "düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlali”. AİHM'in Demirtaş hakkındaki "ihlal” kararları da tam bu noktalardan verilmiş durumda.
AB ile Türkiye'nin arası son aylarda Doğu Akdeniz krizi nedeniyle gerginleşmiş, AB'nin bu mesele nedeniyle Ankara'ya yaptırım uygulayıp uygulamayacağı tartışma konusu olmuştu. AB Doğu Akdeniz yaptırım kararını Mart 2021'deki liderleri zirvesine öteledi. O döneme kadar AİHM'in aldığı kararlar yerine getirilmez, Türkiye ile AİHM/Avrupa Konseyi arasında da kriz çıkarsa, bunun AB'ye de bir şekilde yansıması herhalde şaşırtıcı olmayacaktır.
Yeni yıl Türkiye için yeni zorlukları da beraberinde getirecek gibi...