Afrika’da darbe üstüne darbe yaşanıyor; Daha Nijer’de askerlerin geçen ay yaptıkları darbenin etkilerini konuşurken, bu kez de Gabon’da darbe gerçekleşti. Darbenin gerekçesi devlet başkanlığı seçimlerine hile karıştırılması; Gabon’da Cumartesi yapılan son seçimde 2 dönemdir Devlet Başkanı olan Ali Bongo’nun (daha önce de babası ölene kadar bu görevde bulunmuştu) 3’üncü kez “kazandığı” açıklanmıştı. Ancak bu öyle bir seçimdi ki, ne bir uluslararası gözlemci heyetinin izlemesine izin verildi, ne oy sayımı sırasında halka internet kullanma olanağı tanındı. Hatta seçim gecesi hükümet sokağa çıkma yasağı bile ilan etmekten çekinmedi.
Afrika’da 2020’den beri 8. darbe
Gabon’da yaşananın, 2020 yılından bu yana Batı ve Orta Afrika’da gerçekleşen 8. askeri darbe olması, durumu küresel siyaset açısından önemli kılıyor. Fransa bu darbelerle maden, petrol ya da orman gibi doğal kaynakların işlenmesi ve satışı konusunda “çok özel anlaşmalar” yaptığı eski kolonilerindeki “dost yönetimleri” bir bir kaybediyor. Nitekim Fransız madencilik şirketi Eramet’in Gabon’da darbe açıklamasının ardından ülkedeki tüm faaliyetlerini askıya aldığını açıklaması çok şey anlatıyor.
Tabloyu doğru okumak için, Gabon’un yaklaşık 3,6 milyar varil petrol rezervine sahip olduğunu, ülkenin yüzde 10’unun el değmemiş yağmur ormanlarından oluştuğunu, nüfusunun komşularına göre çok az olmasına ve bunca zengin doğal kaynağa rağmen, halkının büyük fakirlik içinde yaşadığını da dikkate almak gerek. Gabon’un başkenti Libreville’de askerlerin “yönetimi devirdik” açıklamasının ardından halkın sokaklara çıkıp, darbeye destek gösterisi yapması bunun sonucu.
Ancak Afrika’daki diğer darbelerin ardından halkı rahatlatacak demokratik yönetimlerin oluşmadığı, ülke zenginliklerinin yönetiminin birlikten diğerine geçtiği de bir gerçek. Darbelerin en görünür sonucu ülkelerin küresel siyasette saf değiştirmeleri; Daha önce Fransa’yla olan “özel ilişkiler” kapsamında Batı kampında yer alan Afrika ülkeleri, darbe sonrası Çin-Rusya eksenine yaklaştılar.
Libya da karışık
Afrika’nın kuzeyinde yer alan, Akdeniz’in kontrolü açısından kilit önemdeki, petrol zengini Libya da karışık bu günlerde.
Ülkede zaten biri Trablus’ta, diğeri Bingazi’de kendini “Başbakan” ilan etmiş iki isim, iki farklı yönetim var. Libya’daki bu iki “hükümet” de güçlerini kaybetmemek için küresel siyasetteki rüzgarlara göre yön değiştirmekten kaçınmıyorlar.
Trablus’taki “Başbakan” olan Dibeybe mesela, yönetimini devam ettirebilmek için ABD’yi memnun edecek adımlar atmaya çalışıyordu son dönemde. Dibeybe’nin Dışişleri Bakanı Necla Manguç’un İtalya’da İsrail Dışişleri Bakanı Cohen ile gizlice görüşmesini başka şekilde açıklamak mümkün değil. Libya’da Kaddafi döneminden kalan ve hala yürürlükte olan yasalar, İsrail’le herhangi bir resmi teması yasaklıyor. Filistin meselesine duyarlı Libya halkı da İsrail’e hiç sıcak bakmıyor. Nitekim Manguç’un İsrail’le temasının ortaya çıkmasının ardından Trablus sokaklarında başlayan protesto gösterileri bunun işareti.
Protestolardan endişelenen Dibeybe, “Manguç kendi başına hareket etti” açıklaması yaptı. Görevden alındığı duyurulan Dışişleri Bakanı da ülkeden kaçtı. (Türkiye’ye geldiği söyleniyor). Ancak bu durum bile halk nezdinde henüz Dibeybe’yi “temize çıkarmış” değil.
Mısır merkezli ya da destekli Arap basını da İsrail’le gizli görüşmenin asıl sorumlusunun bizzat Dibeybe olduğunu yazıp çizerek, “ateşe odun taşıyor”. Şaşıracak bir şey yok; Çünkü Mısır, Libya’da kendi kendini “hükümet” ilan etmiş diğer kesimin, Türkiye’nin pek hoşlanmadığı General Hafter ve onunla hareket eden siyasetçilerin yanında durduğunu geçen ay yaptığı açıklamalarla ortaya koymuştu zaten.
Libya’daki bu kargaşayı da Ukrayna savaşıyla birlikte ortaya çıkan Avrupa’ya enerji arzı meselesi üzerinden okumak mümkün; Rusya petrol ve doğalgazının devreden çıktığı bir ortamda, Akdeniz’deki doğalgaz yataklarının önemi arttı. Libya da Kuzey Afrika’nın tam ortasındaki coğrafi konumuyla, Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda kritik önemde.
Tüm bunlara bir de, Akdeniz’de kritik coğrafi konumdaki Kıbrıs Adası’ndaki son itiş-kakış eklendiğinde, yakın gelecekte küresel siyasetin “rekabet alanının” Orta ve Kuzey Afrika ile Doğu Akdeniz olacağını tahmin etmek güç değil.