Afganistan; başa dönüş

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Son dönemde Afganistan’dan bahsederken yorumlar hep son 20 yılı, ABD ve NATO askeri müdahalesini kapsayacak şekilde yapılıyor. Oysa yaşananların çok daha eski bir geçmişi var. Afganistan’da gerçekten ne olduğunu anlamak için 1980’li yıllara, ABD’de Başkan Ronald Reagan dönemine kadar gitmek gerekiyor.

Afganistan’ın 1979 yılında Sovyetler tarafından işgaline karşı, Reagan yönetimi yerel halkı örgütleme kararı almış, bu da alandaki cihatçıların teşvik edilmesi, bunlara milyonlarca dolar para, silah ve mühimmat akıtılması ile devam etmişti. “Yeşil kuşak” olarak anılıyordu bu Amerikan politikası o zamanlar; bölgedeki Müslüman halkların İslam’a sarılıp, dini yok sayan SSCB’nin etkisine girmesini engellemek, Komünist cepheye rahat vermemek olarak belirlenmişti amaç.

-Türkiye de elbette bu politikadan nasibini aldı o dönemde. 1980 darbesinde Türk toplumu da, sırf “komünist olmasınlar” diye darbeciler aracılığıyla olabildiğince dinselleştirilmeye çalışıldı, Suudi Arabistan merkezli Rabıta örgütü üzerinden Türkiye’deki selefi damar güçlendirildi.-

ABD Taliban’ı, Taliban El Kaida/ IŞİD’i yarattı

Afganistan’da “yeşil kuşak” çok başarılı oldu. ABD’nin örgütlediği ve desteklediği İslami Hareket SSCB’ye adeta kök söktürdü. Nitekim Afganistan’daki başarısızlık SSCB’nin dağılmasındaki önemli etkilerden biri de oldu.

Ancak Sovyet askerleri çekildikten sonra, “ortak düşman” kalmayınca, ABD’nin desteklediği cihatçılar bu kez birbirine girdi. Afganistan’ın farklı bölgelerini kontrol eden onlarca cihatçı grup içinden, Pakistan gizli servisinin destek verdiği Taliban hareketi sivrildi. Afganistan’da “aşiretler üstü” bir politika izleyen Taliban giderek, kontrol ettiği bölgeleri artırırken, ülkedeki yabancı cihatçı gruplara da yol açtı. Suudi parasıyla Afganistan’a gelen El Kaida da böyle bir ortamda güçlendi. El Kaida’nın giderek radikalleşmesiyle ise, ABD’nin ortamını hazırlayıp, yetiştirdiği ve büyüttüğü Afganistan’daki İslami hareket, Amerika’nın ve temsil ettiği her şeyin en büyük düşmanı haline geldi.

El Kaida hareketi, özellikle Orta Doğu’da ABD’nin -ve müttefiklerinin- müdahaleci politikası nedeniyle bu bölgede de kendisine işlenebilecek bir damar bulunca da, Suriye’de IŞİD ortaya çıktı.

İşin özeti şu; ABD Afganistan’da cihatçı hareketi örgütledi, bu örgütlenme Taliban’ı doğurdu.

Taliban’ın yarattığı ortamdan ise El Kaida ve ardından IŞİD ortaya çıktı. 20 yıllık başarısız NATO- ABD müdahalesi, işte bu Amerika’nın kendi eliyle yarattığı düşmanı zapt-ı rapt altına almak için düzenlenmiş bir operasyondu. Ama o da başarısız oldu.

Kabil havalimanına bu hafta yapılan eş zamanlı ve koordineli saldırılar adeta senaryonun tekrar başa sarılması gibiydi. Onlarca ABD askerinin, ondan kat be kat fazla Afgan vatandaşının öldüğü saldırılar sonrasında hem ABD Başkanı Joe Biden, hem de alandaki Amerikalı Generaller “El Kaida/IŞİD terörüne karşı Taliban’la işbirliği içinde çalışıldığını açıkladılar.

ABD’nin bu işbirliği, Amerikan askerleri ve vatandaşları Afganistan’dan tümüyle çekildikten sonra da devam edecek elbet; bu kez amaç Çin’in ve Rusya’nın arka bahçelerinde bir kaos yaratmak.

Yani tekrar en başa dönüş yaşanıyor Afganistan’da; bu kez hedefte Sovyetler değil, Rusya ve Çin var gibi…

Ankara’nın dikkat etmesi gereken…

Afganistan’da yaşananlar Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor. AK Parti hükümetinin aksi yönde büyük çabasına rağmen Mehmetçiğin Afganistan’dan geri çekilmesi, şimdilik Türkiye’yi bu bataklıktan çıkarmış durumda. Ama Afganistan’dan olası göç hala çok büyük bir tehdit durumunda.

İşin bir de Suriye boyutu var elbette; Türkiye’nin güneyinde, Suriye’de de benzer bir senaryo son 10 yıldır sahneye konulmakta. Esad yönetimine karşı “muhalefet” diye ortaya çıkarılan –tıpkı Afganistan’da Sovyetler’in karşısına çıkarılanlar gibi- Cihatçı gruplardan başka bir şey değil. Başlangıçta bu “muhalefetin” içinde az sayıda laik, demokrat Suriyeliler olduysa bile, cihatçılığın baskın karakteri altında bunlar eridi gitti. Geriye sadece Türkiye’nin güney sınırındaki İdlib bölgesine sıkışmış olan El Kaida’dan çıkma Nusra teröristleri ile yabancı cihatçılar kaldı.

AK Parti hükümetinin Rusya ile yaptığı Astana sürecinin temeli de bu cihatçı grupların Türkiye tarafından zapt-ı rapt altına alınması anlaşmasından başka bir şey değil. İdlib’deki Nusra teröristleri şu anda sakin dursa da, Afganistan’da yeniden Taliban’ın hakim olmasının Suriye’yi de etkilemesi kaçınılmaz.

Suriye’de de başlangıçta Esad’a karşı bizzat ABD ve müttefiklerinin –Türkiye de işin içindeydi, eğit-donat programlarını unutmak mümkün mü- verdiği eğitim, lojistik destek ile oluşan bu tehlikeli yapının bir gün –tıpkı Taliban/ El Kaida/IŞİD gibi- “üreticilerine” karşı dönmesi kuvvetle muhtemel.

Türkiye’nin vakit geçirmeden Suriye politikasını yeniden oluşturması, Şam yönetimi ile işbirliği içine girmesi gerekiyor. Unutmayın; Suriye ABD’ye çok uzak, Türkiye’ye ise çok yakın…

Tüm yazılarını göster