6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ülkemiz ekonomisi üzerinde derin etkileri olacaktır. Depremin ekonomik maliyetinin 100 milyar Doları aşacağı öngörülmektedir. Bu maliyetin önemli bir kısmı bina stokunun kaybı, enkaz kaldırma ve yeniden inşadan kaynaklanmaktadır. Bu kadar büyük bir maliyetin altından kalkılması, Türkiye ölçeğindeki bir ülke için hele bir de ağır bir ekonomik krizden geçtiğimiz bir dönemde hiç de kolay olmayacaktır.
Depremin yaralarını sarmak adına büyük bir ekonomik kaynağa ihtiyaç olacaktır. Bu kaynağın nasıl, nereden ve kimlerden sağlanacağı en önemli sorudur. Çeşitli uluslararası kurumlar hibe ve ucuz kredi desteği sağlayacakları yönünde açıklamalarda bulunsa da bu yardımların toplamda 10-15 milyar doları geçeceğine çok ihtimal vermiyorum. Dolayısıyla, ihtiyaç duyulan kaynak devlet borçlanması ve vergilerden sağlanacaktır. Halihazırda yurt dışı piyasalardan borçlanma şartlarımız ortadadır. Türkiye bugün yurt dışı piyasalarda en yüksek faizle borçlanan ülkelerin başında gelmektedir. Dolayısıyla, bu borçlanmanın mevcut parametrelerle yapılması makul gözükmemektedir. Seçimlerden sonra sermaye piyasalarında telkin edilecek güvenle faiz oranlarında bir düşme yaşanarak uygun şartlarda borçlanma imkanı yaratılması ihtimal dahilindedir. Bu durumda ihraç edilecek deprem tahvilleri ile sosyal amaçlı, düşük faizli borç bulma imkanı söz konusu olabilir. Ancak düşük faizli bu tahvillere anlamlı talebin sağlanabilmesi için elde edilen gelirin projelere tahsis edilmesi, projelerin seçimi, uygulanması ve finansmanı konusunda yeterli denetim ve şeffaflığın sağlanması şarttır. Aksi halde hiçbir büyük uluslararası yatırımcı düşük faizle Türkiye gibi bir ülkenin devlet tahvilini almaz.
Kaynağın ikinci bacağı olan vergiler konusuna birazdan değineceğim ancak önce depremin ekonomik yaralarını sarmak için 21 Mart 2023 tarihli RG’de yayımlanan 7441 sayılı Kanunla kurulan Afet Yeniden İmar Fonu’ndan bahsetmek istiyorum.
Kanunda Fon’un doğal afetler nedeniyle genel hayata etkili afet bölgesi ilan edilen alanlarda; imar, altyapı ve üstyapı çalışmaları için gerekli kaynağın sağlanması, yönetilmesi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılması amacıyla kurulduğu ifade edilmiş. Fon, Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı olup, tüzel kişiliği haizdir.
Fon, yönetim kurulunun kararları çerçevesinde yönetilecek olup yönetim kurulu, Fondan kaynak aktarımı yapılacak projeleri, aktarılacak kaynak tutarını ve harcama programlarını belirleyecektir. Peki yönetim kurulu kimlerden oluşmaktadır? Fonun yönetim kurulu; Hazine ve Maliye Bakanı başkanlığında, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı, İçişleri Bakanı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı ile Strateji ve Bütçe Başkanından oluşmaktadır. Yönetim kurulunun ilgili paydaş bakanlardan oluşması olumludur, dolayısıyla fon aktarılacak projeler tüm yönleriyle ele alınacaktır; ancak yönetim kurulu başkanının Hazine ve Maliye Bakanı olması eleştiriye açıktır. Bir bakan yerine Cumhurbaşkanı yardımcısı başkanlık etse daha uygun olurdu düşüncesindeyim.
Kanunda Fonun sekreterya hizmetlerinin Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir. Dolayısyla, Fonun ayrı bir idari yapılanması olmayacaktır. Ben bu durumu da bir eksiklik olarak görüyorum. Bir afet ülkesi olduğumuz dikkate alınırsa oluşturulan bu Fon’un sürekli bir kurum olarak küçük de olsa kendi idari teşkilatlanmasının olmasının daha iyi olacağı düşüncesindeyim. Toplanan kaynağın tıpkı İşsizlik Fonu gibi sürekli hale getirilmesi, bu depremin yaraları sarıldıktan sonra beklenen Marmara depremine yönelik olarak başta kentsel dönüşüm olmak üzere atılacak diğer adımlar için de kullanılabilir hale getirilmesi gerekir.
Kanunda Fon’un 4 çeşit kaynağının olacağı belirtilmiştir.
Ayrıca, Kanun ile 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna eklenen madde ile doğal afetler nedeniyle genel hayata etkili afet bölgesi ilan edilen alanlarda imar, altyapı ve üstyapı çalışmaları için Türkiye Cumhuriyeti adına sağlanan dış finansmanı Afet Yeniden İmar Fonuna karşılıksız tahsis etmeye, herhangi bir dış finansman kaynağının genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri dışında kalan 4749 sayılı Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşlara münhasıran kullandıracağı dış finansmanı ilgili kurum ve kuruluşlara karşılıksız tahsis etmeye, tahsis edilen tutarlar karşılığı Bakanlık bütçesine ödenek eklemeye Bakan (Kanunda açıkça tanımlanmasa da Hazine ve Maliye Bakanının kastedildiğini düşünüyorum) yetkili kılınmıştır.
Fon için düzenli bir gelir kaleminin tahsis edilmemiş olması eksikliktir. Bütçeden ödenek ayırmak yerine bazı kamu gelirlerinin Fon’a özgülenmesi, KKDF veya TRT payında olduğu gibi sürekli kaynak yaratacak bir çözümün sağlanması gerekirdi.
Kanun, Fon kaynaklarının nasıl kullanılacağını da düzenlemiştir. Buna göre, kanunun amacına uygun olarak Fon yönetim kurulu tarafından karar verilen projeler için, harcama programı kapsamında ve gerçekleşmelere bağlı olarak ödenmek üzere Fondan, yönetim kurulu onayı ile ilgili kurum ve kuruluşlara kaynak aktarılacaktır. Bu şekilde aktarılan tutarlar genel bütçe kapsamındaki idareler için genel bütçeye, diğer idareler için ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının bütçesine gelir kaydedilecektir. İlgili mevzuatı gereğince yatırım programıyla ilişkilendirilmesi gereken giderler için yatırım programı ilişkisi kurulduktan sonra, kaydedilen tutarlar karşılığını ilgili idare bütçelerinde açılacak tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen tutarlardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye ilgili idareler yetkili olacaktır.
Kanun ile Fona bir takım teşvikler de sağlanmıştır. Fon, kurumlar vergisinden muaf olup bu muafiyet, Fonun kazanç ve iratları üzerinden Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca yapılacak vergi kesintilerini de kapsamaktadır. Ayrıca Fonun görevleriyle ilgili faaliyetlerinden elde ettiği gelirleri dolayısıyla iktisadi işletme oluşmuş sayılmacaktır. Fonun faaliyetleri dolayısıyla yapılan işlemler ve düzenlenen kağıtlar damga vergisi ve harçlardan, Fona yapılan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden, Fonun faaliyetleri ile ilgili işlemler banka ve sigorta muameleleri vergisinden ve Kaynak Kullanımını Destekleme Fonuna yapılacak kesintilerden müstesna olacaktır.
Ayrıca, Fona yapılan nakdî bağış ve yardımların tamamı, Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri çerçevesinde gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde, gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla beyan edilen gelirden veya kurum kazancından indirilebilecektir. Bu düzenleme ile matrahtan indirim imkanı getirilerek mükelleflerin Fona bağış ve yardım yapmaları teşvik edilmektedir.
Kanun, Fonun bağımsız denetim standartlarına uygun olarak denetleneceğini belirtmiş, Fon kaynakları ve aktarımlarına ilişkin mali verilerin en geç üçer aylık dönemler itibarıyla kamuoyuyla paylaşılacağı, kaynak aktarılan idarelerin gerekli her türlü bilgi ve belgeyi sağlamakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir.
Fon denetiminin bağımsız denetim standartlarına göre yapılması gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. Bağımsız denetim bir çeşit muhasebe denetimidir ve finansal raporların belli standartlara uygun olarak hazırlanıp hazırlanmadığını denetler. Diğer bir ifadeyle, kayıt ve belgelerin denetime esas alınan standartlara (UFRS gibi) uygunluğunu denetler. Dolayısıyla, bağımsız denetim yerindelik denetimi yapmaz. Bir projenin niye seçildiğini, maliyet-fayda-performans analizinin yapılıp yapılmadığını araştırmaz. Bu nedenle, Fonun bağımsız denetimine ilave olarak Sayıştay gibi bir kurum tarafından da denetlenmesi daha uygun olurdu. Marmara depremi nedeniyle alınmaya başlanan vergilerin nerelerde harcandığının şeffaf bir şekilde açıklanmaması ve denetlenmemesi, amacı dışında kullanılması bugün iyi niyetle atılan adımların önündeki en büyük engeldir. Fona ilişkin verilerin 3 ayda bir kamuoyuna açıklanacak olması önemli olmakla birlikte uygulamada bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
Afet Yeniden İmar Fonu’na ilişkin bu değerlendirmeleri yaptıktan sonra yazımı geleceğe dönük bazı tavsiyerle sonlandırmak istiyorum. Mayıs ayında yapılacak seçimleri kim kazanırsa kazansın depremin ekonomik maliyetini karşılamak için alacağı aksiyonların başında vergi artışları gelecektir. Nitekim 7440 sayılı Kanun ile getirilen “ek vergi” bunun öncüsü olmuştur, arkası da gelecektir. Buradaki kritik soru, getirilecek yeni vergilere kimin, ne kadar katlanacağıdır. Bu toplumsal maliyete herkesin mali gücüne göre katlanması gerekecektir. Bu nedenle, ister vergi artışı yapılsın ister yeni vergi getirilsin bu yükün Anayasal hakları ihlal etmeden üst gelir grubundakiler tarafından karşılanması sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir. Bu bağlamda, elde edilen gelirin Fona aktarılması kaydıyla 2023 yılı için ilk etapta aşağıdaki düzenlemelerin yapılmasını tavsiye ediyorum.
Sözün özü: Geçici tedbirlerle kalıcı sorunlar çözülemez.