Mustafa Selçuk Çevik
KROMDER BAŞKAN YARDIMCISI
Ülkemiz büyük bir depremle sarsıldı. Depremi maalesef felakete çeviren ise tedbirsizlikler oldu. Afetin yaralarını sarmak için iş dünyamız kaynaklarını seferber ediyor. Bölgenin imarı için TOBB öncülüğünde kalıcı konut kampanyası düzenleniyor. Bu anlamda 1 milyar TL'lik nakit kaynak devreye alındı. Bir yandan da konteyner kentlerin kurulumu yapılıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un paylaştığı bilgilere göre, “Depremlerden etkilenen 11 ilde, 5 milyon 4 bin bağımsız bölümün incelendi, 821 bin 302 bağımsız bölüm, 279 bin binanın acil yıkılacak, ağır hasarlı, yıkık veya orta hasarlı olduğu tespit edildi.”
Barınma sorunu sosyal huzuru bozdu
Kamunun raporuna göre konut hasar tahmini yaklaşık 57 milyar dolar. Toplam hasarı ise 103 milyar dolar. Bölgenin yeniden imarında bu kaynağın temini için dışarıdan da finansman bulunması gerektiği ekonomistlerce ifade ediliyor. Deprem bölgedeki 13 milyon insanımızı sarstı. 3 milyon insanımızın ise doğrudan etkilendiği belirtiliyor. Yani en az 3 milyon vatandaşımız evsiz barksız kaldı. Birçok otel depremzede ailelere kapılarını açarken, kamu yurtları, misafirhaneler, yazlıklar, boş konutlara da kullanılmaya başlandı. Halihazırda zaten ülkemizde ciddi bir barınma sorunu var. Fiyatlar; enflasyonist etkiler, spekülatif alımlar, yabancıya satışlar, maliyetlerdeki artışlar gibi nedenlerle son birkaç yılda hızla arttı. Bunun üzerine deprem yaşandı ve zaten kısıtlı konut arzı için ilave talep doğdu. Maalesef bazı illerde depremin yarattığı ilave talep yüzünden fiyatların daha da artırıldığına şahit oluyoruz. Barınma sorunu ülkemizde giderek daha da ciddileşen ve sosyal huzursuzluğa sebebiyet verecek bir hal almaya başladı.
Satış yasaklanabilir
Sorunlar belli. Peki çözüm nedir? Çözümlerden biri şu; yabancılara üç kuruşa (400 bin dolar) konut satışını yasaklamak gerekiyor. Kanada bu yönde bir adım attı. Ülkemiz ile alakası olmayan biri geliyor, 400 bin dolar veriyor, konut alıyor, o evde oturmuyor bile ama vatandaşımız oluyor. Böylece hem bir Türk vatandaşının hakkı olan evi gasp ediyor hem de büyük mücadeleler sonucu kurulmuş Cumhuriyetimizin vatandaşı olma hakkını elde ediyor. Bunun milliyetçilik kısmı bir yana, iktisadi anlamda bakınca da konut satışı yerine madem gayrimenkul yatırımı yoluyla ülkeye yabancı sermaye çekmek istiyoruz, halkın konut hakkına zarar verecek değil fayda sağlayacak modeller geliştirmemiz gerekiyor.
Bu öneriyi tartışalım
Birçok bölgemizde, ki bunlara bazı turistik yerler de dahil, altyapı sorunları mevcut. Son 20 yılda yapılan büyük işlere rağmen kırsalda yapılacak çok şey var. Bunlar için de finansman gerekiyor. Devletin merkezi bütçeden bunların hepsini birden fonlaması zor. Oysa Türkiye’den vatandaşlık almak isteyen varlıklı kimseleri bir araya getirecek bir modelle Anadolu’nun çeşitli bölgelerindeki altyapı projelerini, çeşitli sanayi yatırımlarının fonlamalarını sağlayabiliriz. Diyelim ki köprü projesi, sanayi sitesi, otoyol ve benzeri projeleri. Bedeli 10 milyon-40 milyon dolar. Türk vatandaşı olmak isteyen yatırımcıları bunun fonlanmasına ortak edip proje bitiminde vatandaşlık satmak değil ama oturma izni almalarını sağlayabiliriz. İkamet sorunu ise projenin yapıldığı ilde bir yer gösterilerek çözülebilir. Böylece sırf yabancıya satacağız diye de dağı taşı konut doldurmadığımız gibi olan konutlar da yerleşik yurttaşlara kalır. Büyük şehirlerdeki şişmenin de bir nebze önüne geçilebilir. Ülkenin kıyıda köşede kalmış bölgelerindeki altyapı sorunları da çözülebilmiş olur diye düşünüyorum. Bence tartışmakta fayda var.
Öngörülebilirlik sağlanırsa
Bu modeli afet bölgelerinin imarı konusunda da kullanabiliriz. Mademki afet bölgelerinin yeniden imarı için bize hatırı sayılır tutarda dış kaynak da gerekecek, neden böyle bir modeli hayata geçirmiyoruz? Böylece ülkemizden oturma izni alanlar manevi anlamda da bunu bir nebze hak ederler ve vatandaşlık da sadece bir konut fiyatına satılmamış olur. Ayrıca afet bölgelerinin imarına katkı sunularak devletin bütçesi ve dış ödemeler dengesi rahatlatılır. Bu modele kaynak ise, ülkede hukukun üstünlüğünü tesis ederek yabancı yatırımcıya güven ve öngörülebilirlik sunan bir yönetimle mümkün olabilir. Bir gün önce aldığı kararı bir gün sonra değiştiren bir yönetimle maalesef bu işler zor. Bence hemen şimdi bunu konuşmakta fayda var.