Gökhan TURHAN
gokturas@hotmail.com
6 Şubat’taki 10 kentimizi vuran Kahramanmaraş merkezli deprem fırtınası yaşadığımız en büyük felaketlerden biri olarak tarihimizde yer alacak. 40 binden fazla insanımızı kaybettiğimiz doğal afet, toplumda derin izler bırakacak. Geçtiğimiz hafta bu topraklarda yaşanan en büyük felaketlerden biri olan 1509 yılındaki Küçük Kıyamet’ten sizlere bahsetmiştim. O dönemki depremlerin ardından İstanbul, binlerce insanın emekleriyle tekrar onarılmış, yeni binalarla acılar unutulmaya çalışılmıştı. Umarım bu depremi unutmadan, unutturmadan yaşamaya devam ederiz.
Her yıl 17 Ağustos’ta 1999 depremini anarken, kaybettiklerimizi hüzünle yad ediyoruz. Üzerinden geçen çeyrek asır boyunca sayısız deprem yaşadı ülkemiz. Hem bilim insanlarının hem de siyasilerin dilinden düşürmediği bir cümle var ki o da: “Bu coğrafya deprem kuşağı üzerinde. Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz.” Oysa bizler gereken adımları atmadığımız, sağlam yapılar yapmadığımız için ne yazık ki depremle yaşamayı değil, depremle ölmeyi öğrendik. Geçtiğimiz hafta Rus basınında önemli bir açıklama dikkatimi çekmişti. Türkiye’deki yaşanılanları trajedi olarak ifade eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin deprem kuşağı üzerinde olmamasına rağmen adli mercilere, savcılara, hakimlere seslenmiş ve yasal olmayan her şeye karşı durmalarını istemişti. Burada adaletin vurgusu aslında trajedinin özetini anlatıyordu. Adalet işlemediğinde ne yazık ki bu acılar tekrar edecek.
DAVALARIN NEREDEYSE TAMAMI CEZASIZ KALDI
Gelin sizlere 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin ardından çöken binalarla ilgili yapılan adli işlemler hakkında bilgi paylaşayım. Depremlerin ardından yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2 bin 100 dava açıldı. Bu davalardan bin 800'ü hukuki boşluklardan dolayı cezasız sonuçlandı. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarına ceza verildi, birçoğu ertelendi. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihinde yedi buçuk yıl geçtikten sonra zaman aşımına uğradı ve düşürüldü.
Sakarya’da açılan 695 davadan beş kişiye ceza verildi. Kocaeli’nde 600 dava açıldı, 12 kişi onar ay hapis cezası aldı. Altısının cezası infaz edildi, altısı için süre istendi. Düzce’de 220 dava açıldı, kimse ceza almadı. Yalova’da 173 dava açıldı, hemen hemen tamamı sonuçlandı. Ceza aldığı bilinen tek isim Veli Göçer olup 18 yıl 9 ay hapse mahkum edildi. O da yanlış hatırlamıyorsam 7.5 yıl ceza aldı, 2011 yılında tahliye edildi. 2018 yılında da gayrimenkul ve inşaat işine geri döndü. Bu ülke kanun ülkesi. Her konuda bir mekanizma bulunuyor. Ancak ne yazık ki adaletin işlenmesi konusunda sorunlar çıkıyor. Kanunların çok olduğu ülkemizde maalesef kurallarımız yok. İşte burası çok dikkat çekici. Zira depremle başarıyla mücadele eden Japonya’da “Yapı denetim firması” yoktur. İskandinav ülkelerinde de öyle. Zira kurallar vardır ve herkes koşulsuz şartsız bu kurallara uyar. Bu kuralların tamamını da ahlaki yapı, eğitim oluşturuyor ve koruyor. Türkiye’de ev yapmak çok kolay, müteahhit olmak da öyle. Dünyada en fazla iş alan müteahhitler listesinde olan ülkemiz -ki bu gurur vericidir- aynı zamanda bölgemizde en fazla müteahhitte sahip ülke.
KAYSERİ’DEKİ MÜTEAHHİT SAYISI, ALMANYA’DAN FAZLA
Düşünebiliyor musunuz? 450 milyonluk nüfusa sahip Avrupa Birliği’nde toplam müteahhit sayısı 25 bin. Bunun 3 bin 800’ü Almanya’da. Türkiye’de ise 350 bin müteahhit var ve bunun 60 bin tanesi İstanbul Ticaret Odası’na kayıtlı. Kayseri’deki müteahhit sayısı 5 bin 800. Yani Almanya’nın neredeyse 2 katı.
Hayat kurtaran doktorların 6 yıl zorunlu eğitim aldığı ülkemizde, hayat koruyan müteahhitlik için özel bir eğitim, belge, zorlu bir süreç yapılmıyor, arsası olan müteahhit olabiliyor. Adalet, eğitimin doru verilmesini sağlar. Kuralları koyar ve takip etmesini mümkün kılar, sınırları çizer. Türkiye’de deprem sorunu sadece bir inşaat, beton-çimento yani mülk sorunu değildir. Bir adalet sorunudur. Putin o nedenle yargı mensuplarını uyarıyor. İşte tamda bu nedenle Türkiye'deki mahkemelerin duvarında “Adalet Mülkün Temelidir” sözü yazıyor.
Temelimiz adalet olursa, binalar da toplumun yapısı da sağlam olur.