Tüm endüstrilerin kesiştiği otomotivin rekabet dolu hareketliliği içinde yazılacak, anlatılacak çok konu var. Hele ki, yılda 100 milyon adetlere yaklaşan üretim kapasitesiyle sektörün yenilikler silsilesi, elektriklenme, birleşmeler, yan sanayi, lojistik, çevreyi kirletme, araç ve yol güvenliği, trafik problemleri, tüketici hakları, sigorta, finansman, yeni araç paylaşım sistemleri, vesaire her gün yepyeni haberler doğuruyor. Fakat, açıklananların ardında gölgede kalanlar aklımıza takılıyor.
Bu sefer, sanayi ya da şirketlerden başka, genel otomotivin yüzde birlik ilgi alanı olan motor sporlarıyla ilgili bir iki soru işaretini hatırlatmak istiyorum, hep birlikte düşünelim diye…
3 -15 Ocak’ta Dakar, 26-27 Şubat’ta Formula E ve 3-4 Nisan’da Extreme E yarışları Suudi Arabistan’da “kutsal topraklar”da düzenlendi. Hatta, 5 Aralık’ta bir F1 Grand Prix’si bile yine oraya gelecek. 12-14 Mart’ta testlerle başlayan ve 26-28 Mart’ta da koşulan sezonun ilk Formula 1 yarışı da, Bahreyn’de gerçekleştirilmişti. 2021’in son F1 organizasyonu da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılacak…
Dünyada yarış organize etmek için hevesle bekleyen o kadar ülke ve bölge varken, dünyadaki en iyi pistlerden birine ve eşsiz manzaralara sahip ralli parkurlarına sahip Türkiye liste dışı tutulurken; FIA ve diğer organizasyonlar, neden hep bu Arap Yarımadası’nı ısrarla takvimlerine koyuyorlar?..
Elbette, pandeminin riskleri gibi kabul edilemez bahanelerin dışında dönemsel hava şartları ve petrol zenginliğiyle sponsorluklar gibi mantığa uygun cevaplar verilebilir…
Yılın başındaki Dakar ve geçen haftaki Extreme E sonrasında; birinin olabilecek en zorlu parkurlarda koşulması gerektiği için neden çöllerde olduğunu anlayabiliyoruz… Diğeri ise, insanları iklim değişikliğinin sonuçları hakkındaki düşüncelerini gözden geçirmeye teşvik etmek üzere tehdit altında olan yaşam ortamlarının yakınındaki rotalarda elektrikli araçlarla düzenleniyor diye açıklanıyor.
Her bir yeni motor sporları organizasyonu başarısının anahtarı, sürdürülebilir bir yarış altyapısı oluşturmak olmalı. Peki ya, dünyanın dört bir tarafından o ıssız Orta Doğu’ya gelen efsane pilotlar, ekipler, servisler ve teçhizatın lojistiği?..
Karbon ayak izi bırakmamak için elektrikli OffRoad yarış araçlarının hidrojen yakıtlı bir şarj istasyonu bile kullandığını biliyoruz. Fakat ya oradaki yarış dışı tüm trafiğin V8 motorlu araçlarla gerçekleştirilmesi?..
Yani, “geldiklerinden daha temiz terk etme” gibi bir iddiaları olmasına rağmen, canlı yayın kameralarının arkasında pek temiz olmayan “gerçek ayak izleri” kalmıştı!
Çöl Arabistan’dan sonra Senegal’e okyanus kıyısına, Grönland buzullarına, Brezilya Yağmur Ormanları’na, Arjantin Patagonya’ya gidecek olan Extreme E, gerçekte iddia ettiği kadar çevreci mi? Gezegendeki tüm canlıların yararına harekete geçmeyi teşvik etmenin yolu, zemini çiğneyerek, hatta kazıyarak ve birbirlerine çarparak yarışmak mı?..
Ya da bu yarış serisinin binlerce yıldır çorak olan bir yerin “çölleşiyor” diye zorlama ifadeleri doğru mu? Sözde “sürdürülebilir, yeşil ve çevre dostu” şampiyonaya katılan araçların üretimleri ayağı da karbon nötr mü? Ya da herkesin eleştirdiği, 57 litrelik dizel motoruyla atmosferi “kirleten” çok eski bir kargo gemisiyle dünyanın bir ucundan diğerine tüm yarış araç ve ekipmanının taşınması yanlış görünmüyor mu?..
Gerçekten ileri görüşlü bir fütürist organizasyonda böyle “eksik”likler olmamalı!
Bu yıl ralli şampiyonaları içine elektrikli otomobil serileri de girmeye başlıyor. Fakat, onların lojistiği için yine elektrikli taşıyıcıların kullanılacağı gibi “tamam”layıcı fikirler zekice düşünülmüş.
Şahsen yarış izlemeyi çok severim, fakat yarış içinde çevre mesajı çıkarılması, doğru mu, diye de düşünmüyor değilim!
Benzer şekilde, şehir içi kapalı parkurlar oluşturularak düzenlenmesi gereken Formula E için de çelişkiler var gibi. Atak mücadeleleriyle aslında büyük heyecan uyandıran bu elektrikli FE araçları, “geleceğin yarışı” ve motor sporlarının sürüdürülebilir olması gibi bir politika izliyor. Aslında slot arabalarıyla oynuyor gibi kısa ve dar döngüde kapışan araçlardan çok, üzerlerindeki reklamların sürekli gözümüze sokulduğu bir TV gösterisi, sanki. Örnekler, çoğaltılabilir…
Oysa, bana göre; içten yanmalı ile elektrikli dünyanın birleştiği hibrit otomobillerle dolu WEC ve Le Mans gibi 24 saatlere varan gerçek pistler üzerindeki uzun yarışlar, markaların motor sporlarına ayırdıkları bütçeyi daha anlamlı hale getiriyor.
Özetle; tümüyle “temiz” altyapı oluşturulmadan bu “elektrikli” yarışların “tümüyle yeşil”miş gibi sloganlarla petrol zengini Arabistan gibi yerlerde yapılmasına karşı olduğumu söylemeliyim.
Yoksa, buralara gelmiyor diye kıskanıp, tüm bu “güzel” yarışlarda kusur mu arıyorum?..