Osmanlının son yıllarından Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadın ve moda konusu Mâzîden Âtîye Zarâfet, sergisinde gözler önüne seriliyor. Göz alıcı kıyafetler her ne kadar ön planda görünse de, serginin arka planında, kadınların çağdaş yaşamdaki rolleri ve elde ettikleri haklar irdeleniyor…
İstanbul Bağlarbaşı’nda bir koruluk içindeki Abdülmecid Efendi Köşkü’nü İstanbul Bienali’ne paralel sergiler nedeniyle çokça ziyaret ettim. Son ziyaretim ‘Mâzîden Âtîye Zarâfet, Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Dönemi’nden Cumhuriyet’in İlk Yıllarına Kadın Kıyafetleri’ sergisi nedeniyle…
Abdülmecid Efendi Köşkü 1880’lerin ortasında Mısır Hidivi İsmail Paşa tarafından av köşkü olarak yaptırılıyor. Mimarı hakkında ise İstanbul’a sayısız eser bırakmış olan Alexandre Vallaury olduğuna dair yaygın bir kanı var ama kesin değil.
İsmail Paşa’nın ölümünden sonra köşkü varislerinden satın alan Sultan Abdülhamid, mekanı Şehzade Abdülmecid Efendi’ye tahsis ediyor. Köşk ressam, müzisyen, besteci Abdülmecid Efendi tarafından yazlık konut olarak kullanılıyor ve sanatsever kişiliği nedeniyle dönemin ressam, edebiyatçı ve siyasetçilerinin sıklıkla toplandığı bir kültür merkezine dönüşüyor.
Abdülmecid Efendi’nin köşkte çarşamba günleri resim yaptığı biliniyor.
Havuzlu büyük salonu, çinileri, şöminesi ve Abdülmecid Efendi ve ressam dostu Avni Lifij tarafından tasarlanarak Lifij tarafından hayata geçirilen ‘Aşk Çeşmesi’ duvar resmiyle dönemin o havasını solumak mümkün.
Abdülmecid Efendi’den sonra birkaç kez el değiştiren, Yapı Kredi Bankası’nın kurucusu Kazım Taşkent’in satın alarak koruduğu köşk, günümüzde Koç Topluluğu tarafından sosyal tesis olarak kullanılıyor.
Yaklaşık bir yıl önce bienale paralel, güncel sanatta bilinmezliği, sembolleri odağına alan ‘Adı Lazım Değil’ nedeniyle ziyaret ettiğim köşk ‘Mâzîden Âtîye Zarâfet’ sergisi için bambaşka bir mekana dönüşmüş.
Sadberk Hanım Müzesi Müdürü Hülya Bilgili, Sanat Tarihi Uzmanı Dr. Şebnem Eryavuz, sanat- kültür danışmanı, yazar Bahattin Öztuncay ve tasarımı üstlenen Dr. Umut Durmuş eşliğinde gezdiğimiz sergiye geçmeden kataloğun önsözünü yazan Ömer Koç’a kulak verelim:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında Koç Holding adına düzenlenen ‘Mâzîden Âtîye Zarâfet’ sergisiyle Osmanlının son yıllarından Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadın ve moda konusu ele alındı. Saraylı ve şehirli hanımların Avrupa modasını takip etmeye başladıkları 19. yüzyılın ilk yarısından Cumhuriyetin kurulduğu ve büyük işlerin başarıldığı ilk yıllara kadar uzanan sürecin ön planında kıyafetler, arka planında ise kadınların çağdaş yaşamdaki rolleri ve elde ettikleri haklar irdelendi.”
Ömer Koç’un önsözünde vurguladığı gibi sergide sizi Abdülmecid Efendi eşi Şehsuvar Baş Kadınefendi’ye ait bir gelinlik karşılıyor.
Dönemin sanat akımı Art Nouveau tarzında desenli brokar kumaş gelinlik, pullu dantellerle, küçük çiçeklerle süslenmiş. Dik yakalı ve uzun kollu krem rengindeki gelinlik Bedia Şelale Okan tarafından 2010 yılında Sadberk Hanım Müzesi’ne hibe edilmiş.
Serginin ağırlığı, Ömer Koç’un “Babaannem Sadberk Hanım, eski ve güzel eser merakıyla Osmanlı kadın kıyafetlerini henüz gençken toplamaya başlamıştı” dediği Sadberk Koç’un koleksiyonundan.
Cumhuriyetin 100. yılı nedeniyle sergiye özene bezene 100 giysi seçilmiş.
Hülya Bilgili’nin “Sadberk Hanım Müzesi’nin zengin kıyafet koleksiyonundan küçük bir kesit sunuyoruz” diyerek başlayan sergi turu önce gelin kıyafetleriyle başlıyor.
Bu arada serginin kataloğu Osmanlı tarihinin giyim kuşamına ışık tutuyor.
Mesela Osmanlı da gelinlikler nasıldı?
Erken dönem gelin kıyafetleri konusunda tek kaynak, profesyonel halk ressamları diye bilinen ‘çarşı ressamları…’ Gelinleri kürklü kaftanlar, kırmızı duvaklar, kuş tüylü sorguçlarla çizmişler.
Yabancı ressamların gelin alaylarında en belirgin aksesuar yine uzun kırmızı bir duvak.
Sergiye dönersem, 1869 yılında Ortaköy Sarayı’nda Abdülmecid Efendi ile evlenen Şehsuvar Baş Kadınefendi’nin yukarıda tarif ettiğim gelinliğiyle başlayan ‘gelinlikler podyumunu’nda yer alan birbirinden zarif giysilerin hikayelerini QR koduyla okuyabiliyorsunuz.
Örneğin 19. yüzyıl sonunda Selanikli bir gelinin saten gelinliği aile arasında bölüştürülmüş. İsviçre’den gelen kuyruk, elbiseyle bu sergi nedeniyle bir araya getirilmiş.
Bir diğerinin kumaşının ve dantel aksesuarlarının İsmail Cem’in ailesinden Kani İpekçi’nin ‘Hüsn-i İntihab Mağazası’ndan’ alındığı anlaşılıyor.
Sadberk Hanım Müzesi’nin yanı sıra Rahmi M. Koç Müzesi, İnönü Vakfı, Mutlu İlmen, Ayfer Neyzi, Ömer M. Koç ve Yapı Kredi Bankası koleksiyonlarından da eserlerin yer aldığı sergiye ‘Batılaşma Döneminde Özel Gün Kıyafetleri’yle devam ediyoruz.
Dantellerle, incilerle bezenmiş ‘özel gün kıyafetlerinin’ renkleri çok güzel. Gül kurusu, somon, fuşya renklerinden anlıyoruz ki dönemin kadınları renkli giyinmeyi seviyor. İşin güzel tarafı bu alıcı renkler sokak kıyafetlerine de yansıyor.
16. yüzyıldan itibaren kadınların sokağa çıkarken giydikleri ‘feraceler’ 19. yüzyıla gelince özellikle yaz döneminde o kadar rengârenk ki İstanbul’a gelen seyyahlar, Pierre Loti gibi romancılar, Amadeo Preziosi gibi şehrin yaşamını resmeden sanatçılar kadınları renkli kuşlara ya da konuşan çiçeklere benzetmişler.
Değişik tasarımla, renkli feracelerin sergilendiği salonda Osman Hamdi’nin 1887 tarihli ‘Gezintide Kadınlar’ tablosu da yer alıyor.
Yapı Kredi Bankası Koleksiyonuna ait tabloda renkli kuşları andıran feraceli kadınları görebilirsiniz.
Osman Hamdi’nin eseri, sergilenen kıyafetlerle adeta diyalog halinde.
Kıyafetlerle birlikte ayakkabılar, çantalar ve hatta güneşten korunmak için kullanılan dantel, ipek şemsiyeler de sergileniyor.
Sergide şair, yazar ve besteci Leyla Saz’ın gri tafta kaftanı da yer alıyor.
“Yaslı gittim, şen geldim” şarkısının da bestecisi olan Leyla Saz’ın babası Sultan Abdülaziz döneminde Girit ve İzmir valiliği yapan hekim İsmail Paşa.
Sarayda küçük sultanlarla beraber büyüyen, nedimelik yapan Leyla Saz tüm saray yaşamını, tanık olduğu düğünleri, çeyiz detaylarını yazmış.
Çok sayıda sanat kitabı olan Şebnem Eryavuz’a göre, Leyla Saz’ın eserleri özellikle gelenekler, kıyafetler çalışan sanat tarihçileri için önemli bir kaynak niteliğinde.
Sergideki bir diğer önemli kıyafet ise Atatürk’ün manevi kızı, tarihçi ve sosyolog Prof. Afet İnan’ın 1930 yılında, Ankara’da Türk Ocağı’nda kadınların seçilme hakları üzerine verdiği konferansta giydiği lacivert renkli elbise.
Atatürk’ün İstanbul’dan terzi Güzide Hanım’ı getirttiği ve elbisenin biçimini bizzat tarif ederek çizdirdiği biliniyor.
Yaka çevresi ve kolları lacivert ipek iplikli işlenmiş elbisenin altına manşetli ipek bir gömlek giyiliyor.
Afet İnan bu gömleği giydiği zaman Atatürk’ün verdiği kendi altın kol düğmelerini takıyor.
Hülya Bilgili, sergide yer alan ve değişik koleksiyonlardan gelen kıyafetlerin ve özellikle gelinliklerin tek tek elden geçtiğini anlatıyor.
Abdülmecid Efendi Köşkü’nün ikinci katında artık erken cumhuriyetin özel günler kıyafetleri var.
İnönü Vakfı’ndan alınan Mevhibe İnönü’nün uzun kollu iki şık elbisesi de sergileniyor.
1930’ların modasını yansıtan kolsuz, boncuk işlemeli, düşük belli elbiselerin -aralarında Afet İnan’a ait olanı da var- sergileme yöntemi son derece yaratıcı.
Serginin tasarımını yapan Dr. Umut Durmuş, iki çemberin arasında kıyafetlerin havada durduğu bir yöntem uygulamış.
Dr. Durmuş’un sergi tasarımlarını, Sabancı Müzesi’nde Şehzade’nin Sıra Dışı Dünyası Abdülmecid Efendi, Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’ndeki Duvarlar ve Ötesi, Arkas Sanat Bornova Mattheys Köşkü’nde 16-19 yüzyıl Anadolu Halıları sergilerinden de tanıyoruz.
Abdülmecid Efendi Köşkü’nü dönersem, Atatürk’ün kıyafetleri, imzasıyla ithaf ettiği fotoğraflarıyla saatlerinizi ayırabileceğiniz bir sergiyi ağırlıyor.
17 Mart 2024’e kadar devam edecek, Türkiye’nin kıyafet üzerinden sosyolojik analizi tadındaki sergiyi kaçırmayın ve mutlaka sergi kataloğunu edinin.
ABDÜLMECİD EFENDİ KÖŞKÜ gibi tarihi bir mekândan çok daha eski bir başka tarihi mekâna, Tophane- i Amire’ye, Beymen’in ‘Golden Opulence’ sergisine geçiyoruz.
Beymen 50. yılı için Çırağaran Sarayı’nda, ünlü İtalyan tenor Andrea Bocelli ile son dönemlerin yükselen yıldızı Karsu’nun birlikte sahneye çıktıkları muhteşem bir davet düzenlemişti.
Beymen Grup CEO’su Elif Çaplı’nın davetiyle katılma fırsatını bulduğum gece, yurt dışından ve yurt içinden moda ikonlarının şıklıklarını yarıştırdıkları ortamıyla, mekân dekoruyla, sofra tasarımlarıyla çok özeldi. Türkiye’nin doğu ve batının kesiştiği noktada, kültürel zenginliğine dikkat çeken belgesel ise bence mükemmel bir tanıtım filmi olabilir.
Bu arada Valentino, Balmain gibi modaevlerinin yanı sıra Beymen Grubu’nun dahil olduğu, Katar Kraliyet Ailesi’ne ait, lüks yatırımlara yönelik Mayhoola for İnvestments CEO’su Rachid Muhammed Rachid’i görmek benim için büyük sürpriz oldu. Zira Mısırlı başarılı iş insanı Rachid’i eski Mısır Ticaret ve Sanayi Bakanı şapkasıyla, Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos toplantılarında o kadar çok dinledim ki.
Rachid şimdi değineceğim ‘Golden Opulence’ sergisi için “Türkiye’nin çeşitliğinin özünü oluşturan, çok kültürlü zenginliğini vurgulayan renkli ve canlı bir senfonidir” diyor.
12 Aralık tarihine kadar izlenebilecek sergi, 50’den fazla dünya markasını, sergi için özel tasarımlarıyla bu toprakların yaratıcılarıyla buluşturuyor.
Kuratörü, aynı zamanda sergi ile aynı ismi taşıyan lüks kitabın yazarı Laurence Benaim.
Kitabın dünyada ‘sehpa kitabı’ diye lüks kitap akımını başlatan Assouline Yayınevi’nden çıktığını da not düşeyim.
Tophane-i Amire’deki sergide Gönül Paksoy koleksiyonundan yeniden yorumlanmış simli ipekle dokunmuş bir kaftan, Beymen koleksiyonundan kaftanlar ve bindallı entari, Şadiye Ulusoy koleksiyonundan sırmalı subay ceketini görebilirsiniz. Ancak renkli senfoniye katkıda bulunan isimler o kadar fazla ki.
Alexander McQueen Modaevi’nin, Stella McCartney’in, Victoria Beckham’ın, Balmain’in, Valentino’nun, Dilek Hanif’in ve başka ünlü isimlerin Beymen Sergisi’ne özel kreasyonları yer alıyor.
Sergide ayrıca Hakan Yılmaz ve Sefa Kocakalay’ın sergi için ürettikleri dijital eserleriyle, Japon sanatçı Miyouki Nakajima’nın yine Beymen için özel ‘Flowers’ eserini görebilirsiniz.