ABD’de yaşananlar bir sürpriz mi?

Şant MANUKYAN Ekofobi

Siyahi bir ABD vatandaşının trajik ölümünün ardından başlayan sosyal olaylar tüm dünyada farklı nedenlerle gündemi oluşturuyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu 2020 yılında ilk kez yaşanan veya 2019’da hiç görülmemiş bir vaka değil. O halde neden bu defa sosyal bir tepki yaşanıyor? Bu konuda iki kaynak üzerinden gitmek istiyorum. İlki tarihi matematik modellerine dönüştürmeye çalışan Prof. Turchin. Uzun süredir çalışmaların takip ettiğim bu isim henüz 2013 yılında on yılın sonunda ABD’de sosyal olayların çok artacağı öngörüsünde bulunmuştu. Turchin bu olayların artmasını birkaç dinamiğe bağlıyor. Bunlardan biri de “elit fazlalığı”. Biz TV’yi açtığımızda ‘uzmanlarımız’ tarafından hala “Rakıfellılar, Roşcildler” anlatılırken “Jeff Bezos, Elon Musk, Larry Page, Tim Cook” yeni elitler olarak her şeyi şekillendiriyor.

Ve eski elitlerle gücün paylaşımı konusunda çarpışıyor. Daha önceki dönemlerde bu çarpışmada elitler orta sınıfı arkalarına almak istedikleri için sosyal ilerlemeler yani azınlık haklarında düzelme, kadınların sosyal statüsünde ilerleme, gelir eşitsizliğinin azalması gibi adımlar atılmıştı. Zira SSCB askeri olduğu kadar ideolojik olarak da bir tehditti. Bugün söz konusu elitlerin savaşında orta sınıf önemsenmiyor. İkinci bir dinamik politik kutuplaşma. Sadece Demokrat ve Cumhuriyetçi partisi arasında değil bu partilerin kendi içinde de çok ciddi kutuplaşmalar söz konusu. Prof. Turchin’e göre üçüncü bir dinamik gelir eşitsizliğinin artması ve hayat standardının düşmesi. Ekonomik krizlerle mücadelenin sadece Fed’in omuzlarına yüklendiği 2000-2020 döneminde servet dağılımı çok bozulduğu gibi ücretlerde büyük bir kesim açısından çok düşük reel artışlar yaşandı. Eğitimin hızlı dönüşememesi neticesinde önemli oranda iş gücü yeni iş alanlarından faydalanamadı. Ve son olarak kamu maliyesinin bozulması. Bu dört faktör COVİD yasakları neticesinde bir anda ortaya çıkan 30 milyon işsiz ile birleştiğinde sosyal bir patlama yaşandığını görüyoruz. Kısa vadede bu dinamiklerde bir düzelme olması mümkün olmadığından olayların sürmesi beklenebilir. Jose Ortega Gesset der ki, “Her nesil belirli bir anda, belirli bir hız ve yönde uzaya fırlatılmış biyolojik bir füzedir, bu onlara önceden belirlenmiş hayati bir yörünge sağlar.” Bu da bizi bahsetmek istediğim ikinci kaynağa getiriyor. The Fourth Turning isimli kitabın yazarları William Strauss ve Neil Howe. Yazıldığı tarih ise 1997! Yazarlar insanlığın zamanı önce kaotik olarak gördüklerini, zaman içinde döngüleri gözlemlediklerinde kaotik zaman tezini geri bırakarak döngüsel düşündüğünü ve modern insanın da lineer zaman anlayışına sahip olduğunu söylüyor. Kaotik bir düzlemde tarihin belirlenmiş bir patikası söz konusu değil. Döngüsel bir tarihte ise insanın rolü düşük. Ama lineer bir zaman kavramının başı ve sonu dolayısı ile gelişim var.

Ancak bu yaklaşım bizi önceki nesillerin tecrübelerinden kopartıyor . İşler iyiye giderken sorun yok ama kötüye gittiğinde çare bulmak için geçmişe ihtiyacımız var. Yani tarih tekerrür ediyor. “Gelecek aslında farklı bir kapıdan içeriye girdiğiniz geçmiştir” Arthur Wing. Demografik değişikliklerin dikte ettiği bazı gelişmeler, örneğin yaşlı nüfusun artması ile emeklilik, Brexit, Corona önlemleri vs. toplumda genç nüfusu ile sürtüşmeyi artırıyor. Enflasyon konusunda uzman merkez bankası yöneticilerinin 1980’lerde kalması (o tarihte Fed Başkanı olan Volcker yeni vefat etti) kolektif hafızanın zayıflaması anlamına geliyor. Kitap içinde bulunduğumuz yıllarda önemli bir ekonomik krizi ve daha da kötüsü bir savaş ihtimalinin yükseldiği görüşünü savunuyor. Kısacası ABD’de yaşananlar bir sürpriz değil, dinamikleri uzun süredir var olan bir gelişme. Ve seçimlerle de çözülecek gibi durmuyor. Bu konuya da önümüzdeki ay değineceğim.

Tüm yazılarını göster